Hangimiz Eren Talu, Adnan Bey Değiliz?

Hangimiz Eren Talu, Adnan Bey Değiliz?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Eren  Talu’nun Ayşe Arman’a verdiği röportajı okuyunca doğrusu ürperdim.  Hani şu Galatasaray stadının yapım ihalesini alıp eline yüzüne bulaştıran adamdan, meşhur haber spikeri  Defne Samyeli’nin kocası olan, işleri kötüye gidince de  karısı tarafından terk edilen  Eren Talu’dan bahsediyorum.

Bugün kapıldığım o ürpertinin aynısına Richard Gere ile Diane Lane’nin başrollerini paylaştığı ‘Sadakatsiz’ filmini izlediğimde de kapılmıştım. Korkunç bir ürperti.

Bu olay yaratacak röportajı henüz okumadıysanız, bulun ve mutlaka okuyun. Burada alıntılar yaparak sizi tembelliğe alıştıracak değilim.

Şundan eminim, röportajı okuduğunuzda Aşk-ı Memnu’nun Adnan beyine  şükreder hale geleceksiniz.

Peki bu röportaj beni neden bu kadar ilgilendirdi?

Bu röportaj beni "İş tutma tarzımız,  işe yaklaşımımız karakterimizin  aynasıdır" ilkesine bir kere daha inandırdı.

İnsanların iş hayatlarındaki başarı veya başarısızlıkları, kişikliklerinden bağımsız değildir.  İş hayatında sergiledikleri tutum, yaklaşım ve ilişki biçimleri kişinin karakterinin tezahürüdür.

Çok iyi gazeteci, çok iyi doktor, çok iyi çöpçü ya da çok iyi işadamı olmamız , o işlerle kurduğumuz irtibattaki  dürüstlükle birebir ilişkilidir. Düzgün adam olduğumuz ölçüde, işimiz de düzgündür.  Aynı şekilde kişiliğimizdeki yozlaşma, işimize de yansır.

Pek çoklarımızın zihninde "namuslu adam",  başkasının karısına kızına yan gözle bakmayan ve kendi karısına kızına da yan gözle baktırmayan adamdır. Halbuki sokakları hakkıyla süpüren çöpçü, hastasına lüzumsuz ilaç yazmayan doktor, tartısına hassas esnaf da namusludur. 

Bu iki tutumun "namus" kavramında biraraya gelmesi çok manidardır. Bundan dolayıdır ki  insanların bir alanda namuslu, diğer alanda namussuz olması mümkün değil.  Ailesi  ve başka aileler konusunda ilkeli adam, işinde de aynı şekilde ilkeli olur. İşinde ilkeleri bir yana bırakan bir adamın, aile konusunda ilkeli kalması da mümkün değil.

Elbette düzgün insanların başına da böyle belalar, talihsizlikler gelebilir. Fakat mahremiyetlerini topluma açmazlar. İçine düştükleri kötü durumlardan kendi onurlarını koruyarak çıkmanın da yolunu bulurlar.

Kaybettiğimiz her karakter değerine karşılık iş hayatımızda da bir kayıp yaşarız. Karakterimizdeki erozyon, sonunda iş hayatımızın da çöküşünü hazırlar.

Eren Talu röportajı bu bakımdan ibret alınacak bir örneği gözler önüne seriyor.

Eren Talu, işini kaybettiği için mi eşini de kaybetti?  Yoksa işini düzgün yapmasına temel olan, kendisini aynı zamanda iyi bir iş adamı da yapacak değerleri kaybettiği için mi eşi de içinde olmak üzere herşeyini kaybetti ?

Sizce hangisi?

Geçenlerde bir haber okudum: Final bölümünün oynadığı gece her 4 evden 3’ünde  Aşk-ı Memnu izlenmiş. Bu tablo neyin göstergesi?

Bu arada, sahi biz Adnan beye kızıyorduk ama  daha beteri de varmış. Ne diyor Eren Talu o röportajda Ayşe Arman’a:  Ve sakın yanlış anlama. Benim itirazım neden bunu yaptı diye değil, her boku ben yapmış gibi duruyorum, buna bozuluyorum. Talu'nun itiraz etmediği şey karısının bir başkasıyla yatması!  Bu vatandaşın salak yerine konulmaktan önce kendi ahlak eksikliğini keşfetmesi gerekir. Ahlaki gerilik hemen her zaman akıl fukaralığıyla da yan yana yürür. Ne derdi eskiler:  ‘Allahım sen bizi beterinden koru.’ Bakın, demek ki Adnan beyden de beteri varmış.