Gazete manşetlerinden, televizyon yorumlarına, köşe
yazılarından karı-koca muhabbetine her ortamda hakaretten
geçilmiyorsa.
Kimi zaman ima ederek, kimi zaman isim vererek, kimi
zaman da adres göstererek hakaret ediliyorsa.
En sakinimiz, en çok kitap yalayıp yutmuşumuz, en soğukkanlımız
bile cinsiyet ayırmaksızın ağzını
bozabiliyorsa.
Diyalogtan umut kesilmiş demektir.
Korku ruhu ele geçirmiş demektir.
Taraflar düşmanlaşmış demektir.
Uçurumlar artmış, uçlar keskinleşmiş demektir.
Etik kurullar, meslek örgütleri iflas etmiş
demektir.
Ortama kontrol edilemezlik hakim demektir.
Rasim Ozan'giller üslubu kabul görmüş
demektir.
Siyaset ve medya ilişkileri şirazesinden çıkmış demektir.
Akıl gitmiş, nefret hakim olmuş demektir.
Tarafların bir an önce, "Ne oluyoruz yahu"
deyip, üsluba bir çeki düzen vermeleri gerekir.
DEVLETİ ÖĞRENMENİN
YOLU...
Türkiye gündemi hallaç pamuğu gibiyken. Çocuk bedenleri
kıyıya vurup, şehit cenazeleri yürekleri yakarken.
Kısa süre önce kafayı taktığımız telefon dinlemeleri vs.
unutuluverdi.
Unutmak iyidir bir yönüyle. Travmayla
yaşanmaz.
Masamda duran kitabın zihnime hücum ettirdiği düşünceler.
Kitap Süleyman Demirel söyleşileri içeriyor:
"İslam, Demokrasi ve Laiklik"
Sevgili İlhan Kesici meşhur zarafetiyle
imzalayıp göndermiş.
Kitaptaki önemli paragrafları paylaşmak yerine, bir dostumun
Demirel'li anısını yazacağım.
Dostum memleketinde itibarı yüksek bir aileden. Sevilen biri.
Yerel politikadan bir grup kendisine vekil adaylığı
teklifinde bulunuyor.
Yanıtı "Önce babaya sormam lazım" oluyor.
Gerçek babasına soracağını sanırlarken bizimki tanışık olduğu
Demirel'e gidiyor.
Güniz Sokak'ta karşılıklı oturuyorlar. Ayrılan sürenin azlığını
bildiğinden hemen konuya girip soruyor:
"Efendim, milletvekili olmam için teklif var,
tavsiyenizi almak istedim."
Demirel'in yanıtı: "Kahveyi nasıl içersin?"
Soruyu duymadığını sanıp tekrar ediyor.
Demirel ısrarlı: "Sen hele bir kahve iç."
Havadan sudan sohbetle görüşme süresi bitiyor.
Bizimki izin isteyip kalkacakken Demirel "Dur ben seni
yolcu edeyim" diyor.
Hastalığı ve yaşı hayli ilerlediği için kalkmakta güçlük
çekiyor. "Aman efendim zahmet etmeyin" dese de,
yardımla Demirel ile dışarı çıkıyorlar.
Bahçede. Demirel fısıltıyla "Odayı dinliyorlar"
diyor ve gülerek ekliyor: "Aslında dinlemeleri iyi, devlet
yönetimi hakkında bir şeyler öğreniyorlardır."
Sonra da arkadaşımın sorusunu cevaplıyor.
AKLIMDA KALAN
Türkeş'in MHP'den
ihracı: "Beni MHP'den atamazlar, ben
Anayasal görevimi yaptım" dese de, oy birliğiyle partiden
attılar. Çünkü. Anayasa mı, parti disiplini mi ikileminde tercih
sorulmaz bile. Bir siyasi parti, siyasi parti olacaksa yol
parti disiplininden geçer. Siyasi partilerin doğası gereği
bu disiplin, varlıklarıyla doğrudan ilgilidir. Hem de
MHP'de.