Turgay
Ciner'in Habertürk'ü
kapatma kararıyla birlikte, gazetelerin geleceğini yeniden
tartışmaya başladık.
İki farklı görüş var bu konuda...
Dijital yayıncılığın
önemine değinen Kemal Öztürk,
gazetelerin geleceği ile ilgili iç açıcı olmayan iki yazı
kaleme aldı. Kemal
Öztürk gibi düşünen kimi yazarlara
göre, "Kâğıdın sonu geldi,
geliyor!"
Ahmet Hakan ve onun gibi düşünenler ise,
tam zıddı bir görüşte. Onlar, kahvelerini
yudumlarken, gazete kâğıdını karıştırmanın ne kadar keyifli
olduğunu anlatıyorlar... Bu da kâğıdın
ömrünü uzatıyormuş!
Bir kere şu gerçeğin altını çizelim, dünyadaki
değişimin Türkiye'de
uygulanabilirliği zor değil,
imkânsız. Türkiye'de gazetelerden
bağımsız yayın yapan bir çok haber sitesi
var. Bunlardan bazıları ekonomik
nedenlerle kapandı, bazıları ise zor şartlarda ayakta kalmaya devam
ediyor.
Sebep?
Tabii ki reklam... Kemal
Öztürk'ün de dediği
gibi, google, facebook, instagram,
twitter... gibi sosyal medya
mecraları, Türkiye'deki reklam pastasının
neredeyse yüzde 80'ni yutuyor. Geriye
kalan yüzde 20, Hürriyet, Milliyet,
Sabah... gibi büyük mecralara dağıtılınca, Kemal
Öztürk'ün "butik
medya" dediği
kesim, google'ın üç kuruşluk reklam
gelirine mahkûm kalıyor.
Gelecek kâğıt için ne kadar parlak değilse, bizler için de bir o
kadar karanlık yani... Türkiye'de dijital yayıncılığın
başarılı olabilmesi için, evvela reklam bilincinin oluşması
lâzım. Bilgisayar firması, İnternet'i
değil, tam sayfa gazete kâğıdını tercih ediyor hâlâ. X sitenin
reklam geliri iyi olsa ne olur
ki... Vergisini peşin ödüyor,
çalışanların maaşını tam vaktinde ödüyor. Muhtasardı, sigortaydı...
şuydu buydu hepsini peşin ödüyor. Ama aldığı reklamın gelirini 90
günde, ya da 120 günde alıyor. Bu şartlarda dijital
geleceğimizin parlak olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bunları da geçtim!
Türkiye'de bir yasamız yok daha. Her birimiz 50-60 kişi
çalıştırıyoruz ama birlikte yol aldığımız arkadaşlarımız gazeteci
sayılmıyor. Gazeteci sayılmadığımız için sahada
olamıyoruz. Akredite olamıyoruz. Hal böyle
olunca; Basın İlan Kurumu'nun resmi
ilânlarından pay alamıyoruz.
Çare ne peki?
Her ortamda söylediğim bir söz
var; Türkiye'deki patronaj
yapısından ötürü gazeteler ölmez, ölmeyecek. Turgay
Ciner'in Habertürk'ü kapatma kararı ve dijitale ağırlık
verecek olması, bu sözümü ne kadar geçersiz kılacak
bilmiyorum. Turgay Ciner'in
yaptığını, başka patronlar da yaparsa, o zaman iş
değişir.
Ve fakat...
İnternet Medyası yasal statüye kavuşturulursa. Aksi halde, dijitale
bakış değişmez, değişmeyecek. Kâğıt sorunu yok, matbaa sorunu
yok, en önemlisi dağıtım sorunu yok. Buralardan artan harcamayı,
insana yatırım için yapsanız, dijitalde alacağımız yolu varın siz
düşünün.
Turgay Güler'in dediği gibi, o zaman Türkiye'de İnternet
Medyası olmaz, medya olur. Gazete kâğıdı ölse dâhi, gazetecilik
ölmemiş olur.
Bunların olabilmesi için, tekrar ediyorum İnternet
Medyası'nın acilen yasal statüye kavuşturulması
gerekiyor.
Ahmet Hakan, Hıncal
Abi ve
diğerlerine gelince... Ya dijitale
ayak uyduracaklar, ya da bu diyardan
gidecekler.
Başka yolu yok!
KENAN TEKDAĞ'A
SESLENİYORUM
Huffington Post'u 315 milyon
dolara satan Arianna
Huffington, İnternethaber'in hikayesini
dinledikten sonra, "Sen yanlış ülkede
doğmuşsun" demişti bana.
Sebebini, "Türkiye'de İnternet
gazeteciliğine önem verilmiyor, daha bir yasanız bile
yok" sözleriyle açıklamıştı.
Haksız değildi!
Yıllarca, "sorunlu" olduğumuzu, "sorumlu" olmak
istediğimizi haykırdım durdum.
Vallahi ben yoruldum.
Habertürk kapatılıyor
madem...
Dijitale yatırım yapacaklar madem...
Bu işin öncülüğünü Kenan
Tekdağ yapacak madem...
Buradan sesleniyorun...
Ben yoruldum Kenan Abi, biraz da sen çığlık at yasamız niye
çıkmıyor diye :)