Sevgili Mustafa
Karaalioğlu!..
Bizler gazeteciyiz…
Birilerini suçlarken elimizde somut kanıt olması gerektiği
gerçeğine en çok da biz dikkat etmeliyiz…
Aksi halde; bir, iki, bilemedin üç yalandan
sonra hiç kimseyi kendimize inandıramayız…
Sözü Turgay Ciner ve Ferit
Şahenk'e yönelik uyarına getirmek istiyorum…
“Tehdit” mi demeliydim yoksa?..
Sevgili
Mustafa…
Ciner ve
Şahenk'in Cemaat tarafından
dinlendiğine o kadar eminsin ki…
Ya dinleme yapılırken yanlarındaydın…
Ya da elinde dinlemenin Cemaat tarafından
yapıldığına ilişkin mahkeme kararı var...
Varsa eğer, o mahkemenin kararını da yayınla
bilelim…
Aksi halde bir gurup insana veya inandıkları manevi
liderlerine iftira atmış olmuyor musun?..
Bunun; Başbakan ve oğluna
atıldığını iddia ettiğin/iz iftiradan ne farkı var?..
Bak
Mustafa…
Bir kere daha hatırlatayım:
Bizler gazeteciyiz…
Tarafı olan, siyasi bir
ideolojiden yana insanlarız…
Ama nerede?..
Sandık başında…
Yazı işleri toplantısında veya köşelerimizde değil…
Eğer…
Bir gazeteci elinde somut bir belge olmadan bir
kişiyi, kurumu, cemaati, tarikatı falan
suçluyorsa; yaptığı işin gazetecilik ilke ve ahlâkıyla bağdaşır
hiçbir yanı yoktur…
Medya yöneticileri ise asla öngörüleriyle
“suçlama” yapmazlar.
Zira…
Bugün sen öngörünle veya taraftarı olduğun siyasi kişi veya
kurumu korumak amacıyla, elinde somut bir belge olmadığı halde;
“falanca iş adamlarını filanca kişi/kurum/cemaat/tarikat
dinledi” der ve buna inanılmasını istersen…
Yarın da birileri çıkar:
“Başbakan ve oğlunu Ak Parti içindeki muhalif kanat
dinledi” diye bir iddiada bulunabilir…
Hatta içlerinden öyle sapıklar çıkar ki;
“Başbakan ve oğlunu Mustafa Karaalioğlu
dinledi” bile der, diyebilir…
Evet…
Bunu söyleyen sapıktır…
Kabul ama…
Ortada somut hiçbir delil ve kesinleşmiş bir yargı kararı
yokken “Ciner ve Şahenk'i Cemaat dinledi” demek de
(Bence) medya sapıklığıdır…
Ve sevgili
Mustafa…
Sen ve senin gibi daha birçok arkadaşın başbakan
Erdoğan üzerinde etkilisiniz…
Cumhuriyet tarihinin en başarılı
başbakanına nasıl da kötülük ettiğinizin farkında
mısınız?..
Eğer zamanında Başbakan’ı övdüğünüzün yüzde
onu kadar eleştirebilseydiniz;
Başbakan büyük ihtimalle bugünkü
duruma düşmeyecekti…
Mesela Başbakan, Kabataş’ta sapkın tipli
80 – 100 kişi tarafından taciz edildiğini iddia
eden hanımefendinin söylediklerinin doğruluğunu anlatmak için
“beyan esastır” dediğinde itiraz
edebilseydiniz…
Muhalifler bugün:
“Kabataş’ta saldırıya uğradığını söyleyen kadının
beyanı esas da, bizim elimizdeki ses kayıtlarına dayanarak
verdiğimiz beyan neden esas olmuyor?” diye
sorabilirler miydi?..
Yani sevgili
Mustafa…
Şimdi senin “Ciner ve Şahenk'i Cemaat
dinledi” deyişine de “beyan esastır” diye
mi bakacağız?..
Olabilir mi böyle bir şey
Mustafa?..
“Beyan” denilen şey bu kadar
geçerli ve önemliyse yargıya ne gerek var?..
Herkesin beyanı doğru kabul edilir, olur biter…
Tabii ki sen bile “hadi canım daha neler?”
diyorsun…
Ve haklısın da…
Ama…
Buna rağmen bizden ve tabii ki Ferit ve
Turgay beylerden, senin beyanını esas almamızı
isteyebiliyorsun…
Zekâlarımızla alay ettiğinin farkında mısın?..
Kaldı ki…
Eğer iki işadamını Cemaat tehdit ve
şantaj amaçlı dinlettiyse; senin yaptığın
ne?..
Şantaj ve tehdit
değil mi?..
Hem;
vergi mi bu yahu,
beyan esas olacak?..
Kaldı ki…
Vergide bile beyanın esas kabul edilme sebebi vergi
tahsilâtını hızlandırmak içindir…
Sonradan yapılan incelemelerde beyanın
“yalan” olduğu ortaya çıkarsa yandı gülüm keten
helva…
Hem madem “beyan esastır” saçmalığına bu
kadar inanılıyor; Doğan ve en son KOÇ
Holding’e kesilen vergi cezaları ne iş?..
İki gurup da vergilerini beyan etmişlerdi…
İnansaydınız ya…
Demek istemem o
ki…
Cemaat’e veya onların kendi
deyimleriyle Hizmet’e (Tabii ki Gülen’e) öylesine
büyük haksızlık yapıyorsunuz ki…
Halk arasında var ya bir lâf?..
“Günahına
giriyorsunuz adamın” derler hani…
Bence sen ve senin gibi, Başbakan’ı
savunabilmek için mesleğin ilke ve ahlâkını hiçe sayan birçok
meslektaşım da Gülen’in günahına
giriyorsunuz…
Pardon…
Bütün bu yazdıklarımdan devlet içinde devlet olduğu
iddiasını ciddiye almadığım gibi izlenim alınmasını
istemem…
Olabilir de…
Olmayabilir de…
Başbakan “dindar nesil”
yetiştireceğiz derken nasıl hata ettiyse…
(Eğer doğruysa) Bürokrasiyi kendi dindar nesliyle işgal
etmek amacında olduğunu var sayarsak Cemaat de suç
işlemiştir…
Ama…
Amaç “işgal” ise suç vardır…
Aksini ispat etmek devlete düşer…
Yani…
İşgal yoksa ve bürokraside etkin görevlere gelenlerin
birçoğunun ortak yönleri Cemaatin okullarından mezun
olmaksa…
Yahu Mustafa!..
Diplomanın verildiği okula göre mahkûm edilmesi dünyanın
hangi hukuk devletinde kabul edilebilir bir ayıptır?..
Hâsılı…
Gülen’in günahına giriyorsunuz, benden
söylemesi…