Bizim tek boyutlu haberciliğe gömülü medyamız bombayı
patlatmış.
Daha doğrusu Reuters’un patlattığı bombanın üzerine
atlamış: Yahoo, ABD istihbaratından gelen talep doğrultusunda
yüzmilyonlarca e-postayı tarıyormuş!
Haberi böyle verince, sanki Gmail bu taramayı yapmıyormuş
algısı oluşuyor.
Ya da Hotmail.
“Yahoo e-postaları taranmış”
haberinin üzerine atlayan arkadaşlar, kendilerini nasıl bir dünyada
yaşıyor sanıyorlar çok merak ediyorum.
Teknoloji kimin elindeyse, kontrol de ondadır otomatik
olarak. Basit gerçek.
Bizler sadece o teknolojinin iplerine bağlı
kuklalarız. Ne kadar bağımlıysak o kadar
oynatılırız.
Daha önce de, Apple ile CIA arasında bir sorun
yaşanmıştı.
Güya.
CIA, I-phone’un güvenlik duvarlarını yıkmaya çalışmıştı
da, I-phone ise kullanıcılarını arka kapılarının olmadığına falan
inandırmaya çalışmıştı.
Hepsi pazarlama dünyasının danışıklı dövüşleri.
Bir ara da şimdi üretimini sonlandırma kararı alınan
Blackbery’nin güvenli olduğu haberi yayılmaya başlamıştı.
Arkadaşlarla demiştik ki, bu haberi yaydıklarına göre, Blackbery
hiç tekin değil.
Unuttuk mu, eski CIA ajanı Snowden, Google ile ABD istihbaratının
birlikte çalıştığını açıklamıştı.
Düne kadar bizim ülkede, onu dinliyorlar, bunu
dinliyorlar, kimi dinliyorlar karmaşası yaşanmıyor
muydu?
Dinlenemeyen telefon falan üretmiştik.
“Vay bizi nasıl dinlersiniz”
yaygarası koparıp iletişim özgürlüğünden dem vuranlara acıklı bir
gülümsemeyle baktım uzun süre.
İsyanları doğruydu da, bekledikleri sonuç
olanaksızdı.
Uzay, uydu, uzaktan dinleme vs. konuları sadece bilimkurgu
filmlerinde var sanan devekuşuna yatkın bir güruh olduk
çıktık.
Şimdiki Başbakan Binali Yıldırım’ın bir zamanlar söylediği
bir söz vardı: “Yasadışı işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın”
demişti.
Yasa dışı işiniz vardır, yoktur bilemem, benim bildiğim
birisi sizi dinlemeyi kafasına takmışsa dinler.
ABD çoktan dinler.
E-postalarınıza gelince. Bakın geçen günlerde Mehmet Ali
Yalçındağ’ın başına gelenlere.
Her e-posta, uzantısı ne olursa olsun en az üç kişiliktir: Siz,
karşınızdaki ve karanlıkta birileri.
Mahrem bilgilerinizin mahrem kalmasını
istiyorsanız, dünyanın en önemsiz kişisi olmaktan başka çıkış
yolunuz yoktur. Ki o bile kurtarmaz
bazen.
BAKTIM BAKTIM
Deniz Kuvvetleri imamı Sipahioğlu’nun, Fetullah Gülen’le
yan yana çektirdiği fotoğrafa baktım.
Baktım. Baktım.
Üç kişiler. Üçünün de omuzları yer çekimine yenik. Bezgin
Bekir kıvamı.
Bizim yıldız takılan omuzları dik olsun diye duruş eğitimi
alan subaylarımızın, nasıl olup da omuzlarını Gülen’le aynı şekilde
aşağı doğru salıverdiklerine şaştım kaldım..
TUHAF SORULAR…
Çok merak ediyorum;
TRT’nin imamı kimdi?
FETÖ’cüye selam verenin tutuklanma korkusu yaşadığı
günlerde, FETÖ gazetesinde yazan birinin rektör yapılmasının nedeni
ne olabilir?
Onca skandaldan sonra, Ahmet Hakan’ın Hürriyet Yayın
Yönetmenliği halâ gündemde midir?
Hatta, Ahmet’in “Hürriyet’i
yönetirsem sana köşe yazdıracağım” dediği kaç
hatun kişi vardır?
Fatih Altaylı’nın tek başına reytingi kaç gazeteye ya da
televizyona eşit olabilir?
Fatih Terim’in sözleşmesini kendisi feshederse 1 milyon
450 bin Euro, TFF feshederse 7.6 milyon Euro ödenecekse,
Federasyonun acayip maaş alan hukukçularının elleri armut mu
topluyordu?
İsminin başında
“Türkiye” olan bir
federasyon, sözleşmesini neden AB para birimi üzerinden
yapar?
Kim Kardashian, Paris’te bir otel odasında soyuldu ya, bu
olay İstanbul’da olsaydı, güvensiz ülke ilan edilir, turist sayımız
yine, yeni, yeniden düşerdi. Paris’te durum ne acaba?
SEVİNCİM KURSAĞIMDA
KALDI
Daha Kolombiya’ya barış geldi diye, memleketimmiş gibi
sevindiğimi yazdığım son yazının mürekkebi
kurumamıştı.
Kolombiya’ya barış geldiği gibi gitmiş.
Demek ki, bataklıkta yaşamanın da müptelaları
var.
“BURASI DİNGONUN AHIRI
MI?”
“Saygı”nın yerle bir olduğu günümüzde, benim en çok
kullandığım benzetmelerden biridir “dingonun ahırı.”
Geçenlerde İzmir’de bir okul müdürü kullanmıştı bu
benzetmeyi. Bağlamı fazlasıyla çirkindi.
Şimdi ben de Fatih Terim’e sormak istiyorum bu
soruyu.
Tam, nihayet spor medyası Terim’i eleştirmekten tırsmamaya
başladı derken.
Adam çıktı basın toplantısında, “(Milli Takım kadrosuna)
ister alırım, ister almam” deyiverdi.
“Kimseye hesap vermem” dedi.
TFF, eğer gerçekten TFF olsaydı, paşa paşa o
hesabı verirdin de, ülkem futbolu sahipsiz.
(Not bu yazı milli maçtan önce yazılmıştır. Sonuç
önemsiz.)
AKLIMDA KALAN
Yanıtını
bulamadığım soru: Nasıl oluyor
da, en ters, en sert, en keskin, en tepeden üslupla yaptığınız
dersten sonra. İnsanın kendinden bile kaçacağı bir
andan sonra. Öğrencilerinizden biri odanıza gelir ve
en üstü örtülü, en saklı sırrını sizinle paylaşıverir?
Ona bu güveni veren nedir? Yanıtını bulamadım bu
sorunun.