Gözlerimin yaşına bak...

Gözlerimin yaşına bak...

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Cumartesi. Sabahtan itibaren kafamda birbiri ardına dönüp duran üç şey var;

Biri marş mı, şarkı mı, ağıt mı hiç karar veremediğim dizeler:

"Ankara'nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak.

Uyan uyan Gazi Kemal şu feleğin işine bak..."

Hep aynı iki dize. Plak kafamda takılı kalmış gibi.

İkincisi: "Yurtta barış, dünyada barış" ifadesiyle kast edilen dünya görüşü.

Ve ikinciyle yakından ilgili son cümle: "Belki halâ geç değildir..."

Belki halâ ateşin içinden çekip alınabilir bu ülke. Belki halâ sinsi büyük politikalar boşa çıkarılabilir.

Belki "evde kalmış kız kurusu"na benzetilen Ankara'm, insanların öldürüldüğü şehir olma kaderinden kurtulur.

Biz, üniversite şehri, aklın ve fikrin üretim merkezi bu kentin sokaklarında ayaklarımıza ve hatıralarımıza kan bulaşmadan yürümeyi hak ediyoruz.

Karlı Sokak'tan Uğur Mumcu'nun, Ümitköy'den Ahmet Taner Kışlalı'nın, Bahçelievler'den 7 gencin, Köroğlu Caddesi'nden Bahriye Üçok'un kanına basmadan geçemez olduk.

Şimdi de tarihi tren garının önünde 100'ü aşkın insanın parçalanmış bedenleri izleyecek bizi. Başımızı omuzlarımızın içine çekmeden geçemeyeceğiz oradan.

Ülkemin kalbi burası ve oluk oluk kanıyor...

BİZ BU BATAKLIKTAN NASIL ÇIKARIZ?

Biz bu bataklıktan çıkarız, paniklememek lazım. Zor ama sakin olmazsak eğer, üzerimizden basıp geçecekler.

Bin düşünüp, bir ve birlikte konuşulacak günler. Düşünceler duygulara ve çıkarlara hakim olursa yapılacaklar bellidir;

Cumhurbaşkanı Erdoğan yazılı açıklamayla yetinmeyip kameralar önünde sağduyulu ve kucaklayıcı, "ama"sız bir konuşma yapmalı.

"Monşer" etiketini yapıştırıp çöp kutusuna atılan diplomatlar yeniden devreye sokulup deneyim ve bilgileriyle, dış politikada denge günlerine dönülmeli.

Göstermelik birlik, beraberlik açıklamalarının yerini somut işbirlikleri almalı.

Tüm siyasi kişiler oy çıkarlarını bir kenara koymazlarsa oy kullanacak ülkeleri kalmayacağını anlamalı.

Türkiye üzerine oynanan oyunlar belliyse, ki belli, oyun kurucuların beklediği hareketlerden kaçınmalı. Her terör olayı, sosyal olayları tetiklemek için yapılır.

Terör "kim yaptı" sorusunun ardına düşerek çözülmez, bu fark edilmeli ve teröre uygun iklimden çıkılmalı.

Tüm siyasetçiler "nefret dili" yerine, "birleştirici" bir dile geçmeli.

"Ama"ları derin bir kuyuya atmalı herkes.

Tüm siyasi partiler, ortak bir deklarasyon yayınlayıp, ortak bir duruş ve somut adımlarla bunu hayata geçirmeli.

Televizyonlarda çatışmacı yorumcular yerine, "çözümcü"lere yer verilmeli.

Tetikçilere, tehdit dili kullananlara, şiddeti haklılaştırıcı söylemi olanlara itibar göstermekten vazgeçilmeli.

"Bugün sanaysa yarın bana" döngüsü hep akılda tutulmalı.

Evlatlarını kaybeden anne ve babaların acıları, dine, dile, ırka göre farklılaşmaz. Bu iyice kavranmalı.

"Bizim ve onların acıları", "bizim ve onların sevinçleri" yerine, resmi ideoloji diye aşağılayarak devre dışı bırakılan "hepimizin acıları" ve "hepimizin sevinçleri" hatırlanmalı.

Bir kişinin başına gelenle, bir milletin başına gelen arasında bir fark olmamalı.

Ve elbette, kimse kimsenin değerlerini aşağılamadan, Mustafa Kemal'in barışçı politika ilkeleri yeniden hatırlanmalı.

Gerçek bir birlik ve sağduyu iklimini bu ülkede egemen kılmazsak, Irak'ın, Suriye'nin düştüğü tuzaklara düştük, düşüyoruz haberiniz ola.

Herkesin aklını başına toplama zamanıdır, sonranın çok geç olacağı bir zaman dilimidir bu.

BARLAS'I CİDDİYE ALMA ZAMANI GEÇTİ DİYECEĞİM...

Yaşıtı herkes gitti medyadan, bir Mehmet Barlas ve Çetin Altan gitmedi arkadaş.

Ciddiye alınacak yaşı çoktan geçtiler ama, biri öyle bir cümle kuruyor ki "bir dakika yaaa" diyesi geliyor insanın.

Mehmet Barlas Ortadoğu ülkesi olduğumuzu söyleyiveriyor. Durum "kılavuzu Barlas olanın burnu" durumu...

Barlas gibilerin hayali, bizi Ortadoğu ateşine atıp kenardan bakmak olsa da biz Ortadoğulu değiliz.

Arap değiliz.

Saçıp savuracak petrolümüz yok.

Kavimlerimiz yok.

Barlas gibi entrika düşkünlerine rağmen, her köşeye bir entrika düşmüyor ülkemizde halâ.

Zenginimiz halâ edep bilir, ar bilir. Şaşaadan utanır çoğu.

Bizdeki casusların sayısı her köşede fink atma düzeyinde değildir belki.

Ülkemizin ileri gelenleri onlarca karısını, yüzlerce çocuğunu uçaklara doldurup oteller kapatmıyor bizde.

Her birimizin malikaneler aldığı ikinci ülkelerimiz yok. Tek bir ülkemiz var bizim.

Ve en önemlisi, ülkemiz göstermelik hükümetlerle yönetilip, iplerimiz başka ülkelerin elinde değil şimdilik.


İKİ GÜZEL DURUŞ

Birisi Kemal Kılıçdaroğlu'nun terör saldırısı sonrası refleksiydi. Çıkıp kameraların önüne, "Bize düşen neyse yapmaya varız" demesiydi.

İkincisi, Fatih Terim'in 2-0 kazandığımız maçtan sonra "Sevinsen ne olacak, sevinmesen ne olacak" demesiydi.

AKLIMDA KALAN

Ölü saymak: Bu ülkenin kaderinde "ölü saymak" diye bir şey var. Afetlerde ölenleri, trafik kazalarında ölenleri, terör saldırılarında şehit edilenleri, öldürülenleri sayıp duruyoruz. Son terör saldırısında da saydık. En az 10 ölü dediler, 20, 30, 40, 86, 97 diye saydık durduk ağrılar içinde. İnsan başsağlığı dilemekten yorulur mu? Yorulduk. Bitap düştük. Biri bize "Bir daha olmaz" desin. Artık.