Yılın bu son günlerinde. Başlıktaki ifadenin olumsuzluğuna
bakmayın. Konu aslında eğlenceli.
Bartın'da. Eğitim Müdürünün "Noel'i
kutlamayın" mesajı attığını okuyunca. Sızlandım. Çünkü, bu
Noel Baba'nın çilesi hiç bitecek gibi değildi.
İşin aslı. Müslümanların Hristiyanlara ait diye iteleyip
kakaladıkları Noel Baba'dan Hristiyanlar da pek hazzetmemişti.
Sene 1951. Fransa'da.
Protestan Kilisesi ile Katolik Kilisesi Noel Baba'nın,
"dinsel değeri olmayan bir efsane"ye dönüşmesinden
rahatsız oldular.
Kiliseler işbirliğiyle, Noel Baba'yı "gaspçı ve
sapkın" ilan edip yakmaya karar verdiler.
24 Aralık 1951 tarihli France-Soir gazetesine
şöyle bir haber yayınlandı:
"Noel Baba Dijon Katedrali'nin çıkışında kilise
okullarından gelen çocukların önünde yakıldı."
Noel Baba'yı katedralin parmaklıklarına asmışlar, halkın gözü
önünde yakmışlardı.
Kilise okullarından getirdikleri 250 çocuk, Noel
Baba'nın kar beyazı sakallarının alevler arasında kayboluşuna
tanıklık etmişti.
Yetinmeyip bir de bildiri yayınladılar.
Nihayetinde Noel Baba, İsa'nın önüne geçemezdi.
Dinsizliğin simgesiydi!
Dijon kenti ikiye bölündü: Noel Baba'yı
öldürenler ve dirilmesini bekleyenler.
Bu kez. Dirilmesini bekleyenler de bir bildiri
yayınladılar. 23 Aralık'ta yakılan Noel baba, 24 Aralık'ta
dirilecek ve saat 18'de vilayet binasının çatısından çocuklara
seslenecekti!
Fransa'nın önemli gazeteleri başyazılarında bu olayı
tartışıyordu. Geneli Noel babaya övgüler dizip, din
adamlarını tasvip etmiyorlardı.
Durum hayli tuhaf değil mi? Kilise Noel Baba'ya
karşı eleştirel bir durum takınmışken. Gazeteciler,
rasyonalistler hurafe bekçileri haline gelmişlerdi.
Kısacası, Noel Baba örneği gösteriyor ki gelenekler ve
inançlar hızla değişiyor. Kafayı o kadar takmamak
lazım.
Benim için. Noel Baba'nın asıl çilesi ise, gençliğini
hiç yaşamamış olması...
Not: Yazıdaki bilgiler, Claude Lévi-Strauss'un "Hepimiz
Yamyamız" kitabındandır.
KİM DERDİ Kİ?
Kim derdi ki 2014'te, yılların sağcısı Mehmet
Bekaroğlu CHP'nin has üyesi olacak ve yılların solcusu
Süheyl Batum da CHP'den atılacak?
Kim derdi ki 2014'te, Hükümet kendinden aziz bildiği
"cemaat"le, kanlı bıçaklı olacak?
Kim derdi ki 2014'te, millet gibi yaşamayı şiar edinmiş
Erdoğan gibi bir lider, sarayda yaşamayı seçecek?
Kim derdi ki 2014'te, Ekrem Dumanlı gibi üst
perdeden konuşan, hükümran bir dil kullanan biri, gözaltına
alınacak?
Kim derdi ki 2014'te, Galatasaray gibi
Edirne'nin öbür tarafında fırtınalar estirmeye alışık bir takım,
Şampiyonlar Ligi grubunda sonuncu olacak? Sonuncu
olmakla kalmayıp gol yeme rekoru da kıracak?
HERKES İÇİN İYİ
BİRİ
Dizilerden birinde. Para karşılığı erkeklerle birlikte olan bir
Rus ya da Ukraynalı kadın. Karşısındaki adama "Ben eskiden
hemşireydim. Herkes için iyi biriydim..." dediğinde.
O cümleyi geçip gidemedim. "Herkes için iyi
biri" olmak. Sadece geçmişte değil, bugün de.
2015'te herkes için iyi biri olmayı öncelikler arasına
koymalı.
Ölünce. Cami avlusunda. "Nasıl bilirdiniz"
sorusuna "iyi bilirdik" diyenlerin hiç değilse
yarıdan bir fazlasının samimi olması iyi olur.
Yeni yıl için. Öyle abuk sabuk, hiç gerçekleşmeyecek
dileklerle avunmak yerine. İyi insanlarla karşılaşmayı
diliyorum ben.
Ama önce sağlık. Daha önemli ne var?
Noel Baba'nın geyikli arabası, kredi kartıyla taksitlendirilmiş
hediyeler yerine, kucak kucak sağlık taşısın. Bizlere ve
sevdiklerimize.
AKLIMDA KALAN
Şişli'nin karanlığından Beşiktaş'ın ışıklarına
sokaklar: Nispetiye Caddesi'ndeki Midpoint'e gidiyoruz.
Otomobilde üç kişi. Önce Şişli'den geçiyoruz. Geçen yıl ve ondan
önceki bu vakitlerde ışıklar içindeki sokaklar karanlık. Mafya
hesaplaşmasının yaşandığı gece. Nispetiye ise. Adına uygun. Nispet
yapar gibi. Işıklar içinde. Kent demek, ışık demek. Bir kez daha
fark ediyoruz. Işık muhabbetimize bulaşıyor. Yine de. Şişli Başkanı
Hayri İnönü'ye bir not düşmeli: İnsanları
alıştığından mahrum etmeyeceksiniz. Ederseniz, ne kadar
haklı olursanız olun mücadelenizde. Yalnız bırakıp giderler sizi.
Hem. Bir de. Aydınlık iyidir, sokakları ışıklandırmak
lazım...