Siyaset medyası çılgınlık kervanı oluşturur da, futbol medyası ondan geri kalır mı?..
Tabii ki kalmadı…
Neden?..
Evet…
Bu soruyu cevaplaya çalışacağım…
O halde başlayayım…
Bir mesleğin sahiplerinde aidiyet duygusu meslek sorumluğunun ve vicdanın üstüne çıkmışsa o meslek sahipleri her türlü ahlaksızlığı ve yasa dışılığı kolayca yapabilirler…
Biraz daha açayım…
Bir gazete yöneticisi ya da köşe yazarı düşünün…
Mesleki sorumluğunun gereklerini yerine getirmek, vicdanının sesini dinlemek yerine aidiyet duygusuyla bağlı olduğu kurum ya da kişinin (Bir siyasi parti ve liderinin veya bir futbol takımı ya da başkanının) emrine giriyor meselâ..
Örnek mi?..
Açın bakın gazetelerde birkaç istisna hariç neredeyse bütün köşeler aidiyet duygusu, mesleki sorumluluk duygusunun üzerine çıkanlar tarafından işgal edilmiş halde…
Bir diğer sebep…
Köşe yazarlarının “aşırı takdir edilme arzusu”…
Yani…
İnternet ortamında yazılarının paylaşılması, “like” edilmesi; beğenilmesi...
Bu ise az gelişmiş demokrasinin az gelişmiş yazarlarında rastlanacak bir özellik…
Biliyor musunuz?..
Almanya’da yayımlanan Bild Gazetesi’nin günlük tirajı 25 milyondur…
Evet efendim…
Günlük tiraj…
Yani…
Bizde bütün gazetelerin hepsinin bir günde sattığının beş katı…
Peki...
Bild’in en çok okunan köşe yazarı internet ortamında günde kaç kişi tarafından “retivit” edilir?..
Yani kaç kişi Bild’in en çok okunan yazarını sanal alemde başkalarıyla da paylaşır?..
Söyleyeyim: 25…
Evet evet; sadece 25 kişi “ben bu yazıyı beğendim” der ve başkalarının da okumalarını ister…
Peki bizde kaçtır bu sayı?..
İnternet ortamında köşe yazarı okuyanlarınız mutlaka bileceklerdir…
Ama olsun…
Bir de ben hatırlatayım…
Yılmaz Özdil’in dünkü yazısı meselâ bin beş yüz ellinin üzerinde okur tarafından diğerleriyle paylaşılmıştı…
Ahmet Hakan’ın dünkü köşesini diğer okurlarla paylaşanların sayısı ise kaça çıkmıştı biliyor musunuz?..
En son baktığımda üç bin sekiz yüzü geçmişti…
Garabete bakar mısınız?..
Günde 25 milyon satan bir gazetenin en çok okunan yazarını
sadece 25 okur paylaşıyor diğer okurlarla...
Günlük dört yüz bin bile satamayan gazetenin
yazarını ise neredeyse dört bin kişi paylaşıyor...
Bu teveccüh neden?..
Yani, bu iki değerli kardeşimin bu kadar çok okunup paylaşılmasının sebebi ne peki?..
Söyleyeyim:
En iyi “çakan” iki muhalif yazar oluşları…
Köşelerinde en çok “kişi adı” geçirmekten asla çekinmeyişleri…
Tabii ki iktidara destek verdikleri için en çok okunan köşelerden de örnekler vereceğim…
Yeni Şafak’ta iki Cem Küçük dün 280 kişi tarafından paylaşılmıştı…
Star’da Ahmet Kekeç’in yazısını ise Cumartesi günü elli kişiye yakın okur paylaşmıştı başkalarıyla…
Şimdi de futbol medyasına geleyim.
Dün gece Fenerbahçe deplasmanda Sivasspor ile bir futbol maçı yaptı…
İzlemedim…
Ama yorumları dinledim…
İlle de Rıdvan Dilmen öfkeden delirmiş gibiydi…
Taraf olan Rıdvan gitmiş sırtında formasıyla Taraftar Rıdvan gelmişti ekrana…
Neredeyse bir saat boyunca, ( Aziz Yıldırım’ın canlı yayın basın toplantısı hariç) maçın hakemi Yunus Yıldırım’ı fanatik, gözü dönmüş, sokakta elinde pala ve döner bıçağıyla kesmeye adam arayan Fenerbahçelilerin önüne attı; bir kurbanlık koyun gibi…
Ve Eski hakemlerden Bülent Yavuz…
Keza o da Rıdvan’dan aşağı kalmadı…
Yunus Yıldırım’ı paçavraya çevirdi…
“Katli vaciptir” mealinde fetva bile çıkaracaktı neredeyse…
Allah korusun…
İnşallah bir şey olmaz ama ben yazayım ki olur da birileri okur tedbir alır…
Eğer varsa Yunus Yıldırım’ın okul çağındaki çocuklarının başları bugün belâya girebilir…
Ya da ailesinden başkaları…
Çünkü futbol fanatiği hiçbir şeye benzemez…
Ha “cennet vaadi” ile kandırılmış canlı bomba…
Ha kimi Fenerbahçe fanatiği…
Aralarında hiç fark yok…
Aziz Yıldırım’ın canlı basın toplantısında söylediklerini ise buraya alsam “tahrik suçu” işlemiş olurum…
Hooopppppp!...
Efendiler!..
Nereye?..
Ne iş?..
Amaç ne?..
Hani ben de bazı komplocular gibi önce “zamanlama manidar” diyeyim sonra da sorayım:
Tam da ortalığın siyasetçiler tarafından ve tam da bir seçim öncesi toz duman edildiği süreçte kimin bir adına tahrikçilik, tetikçilik yapıyorsunuz?..
Yahu Fenerbahçe aleyhine ilk defa mı penaltı verildi?..
İlk defa mı bir futbolcusu kırmızı kart gördü?..
Kaldı ki…
Daha bir hafta kadar önce Galatasaraylı Burak Yılmaz Elâzığspor maçında oyundan atıldı…
Hem de Bursaspor maçı öncesi…
Hiç yaygara yapmadınız…
Hem Burak faul bile yapmamıştı…
Peki neden atılmıştı?..
Gevezelik yaptığı için…
Tıpkı dün de Egemen’in de yaptığı “gevezelik” gibi…
Yahu değer mi?..
90 dakikalık maçtan yorumlayabileceğiniz sadece o birkaç dakika mı kaldı aklınızda?..
Fenerbahçe on kişi kaldığı halde hiç mi galip gelmedi?..
Ki…
Berbat bir Sivasspor vardı karşısında…
Daha önce on kişi kaldığı maçları kazanan Fenerbahçe dünkü maçı da kazanabilirdi ama oynamadılar…
Dedim ya…
Bir yanda fanatik/amigo/taraftar/aidiyet duygusu mesleki sorumluluğunun üstüne çıkmış siyaset yazarları…
Diğer tarafta aynı çamur deryasında bocalayan futbol yazarları…
Hafızamı zorluyorum…
Dünkü yaygarayı koparanlar Fenerbahçe’nin 90 + 3 ya da 4. Dakikalarda attığı serbest vuruş golleriyle aldığı üç puanlardan (Toplam 12 puan sadece ilk yarıda) sonra maçın hakemleri için olumsuz tek lâf etmemişler…
Neden?..
Fenerbahçelilik duyguları; Aziz Yıldırım’a olan bağlılıkları mesleki sorumluluklarına galip gelmiş de ondan…
Siyaset yazarlarının daha önce neden birbirleriyle kavga
ettiklerini anlatmıştım...
Hem de gerekçeleriyle...
Onlar da paylaşıldıkça vuruyorlar muhalifi oldukları siyasi
liderlere ya da karşı mahallenin köşe yazarlarına...
Evet...
Haklısınız...
Erdoğan'a ve yandaşı yazarlara çakmak daha çok
okur çekiyor, daha çok paylaşılıyor...
Ama...
Bu her zaman böyleydi...
Bilhassa bizim ülkede muhalefet yapmak çok
kolaydır...
Çünkü "Yanlış yaptın" deyip doğrusunu
anlatmaktansa...
Salya sümük küfredip hakaret etmek çok daha
kolaydır...
Hâsılı...
Yuh yani…
Kimlere mi?..
Fanatik/amigo/taraftar/aidiyet duygusu mesleki sorumluluğunun üstüne çıkmış bütün siyaset ve futbol yazarlarına…
Bre imansızlar!..
Memleketin içine sıçtınız be!..