Bir zamanların fenomen korku filmi Elm Sokağı’nı
izlemişsinizdir. Freddy Krugger filmin başkahramanıydı.
Ve bir yangında tepeden tırnağa yanmış Freddy, insanların
rüyalarına girip dehşet saçıyordu.
Mamaray’ın hizmete girecek olmasından dolayı duyulan sevinci
görünce gözümde Freddy canlandı.
Fakat bir farkla: Freddy’nin yakasına gül iliştirilmiş!
Marmaray da yanmış, tükenmiş, şehir olamamış İstanbul’un
yakasına takılmış bir gül gibi duruyor.
***
Marmaray’a sevinenler ve sevinemeyenler diye iki grup var.
Baştan belirteyim bu iki gruptan da değilim.
Seviniyorsanız ya “AK Parti’li ya da AK Parti’ye göz
kırpanlardanısınz.” Sevinmeyip “Zemin sağlam
değildi” veyahut “Halkın vergileriyle yapıldı,
arabrtmaya gerek yok” gibi bahanelerle projeye soğuk
yaklaşıyorsanız AK Parti’nin ‘iflah olmaz
muarızı’ muamelesi görüyorsunuz.
Fakat tartışmanın daha önemli bir yönü var.
Bence asıl sorun ölmüş bir şehre Marmaray yapmak. Şehrin
gerçek bir plana bir bütün olarak ele alınmaya ihtiyacı var.
Marmaray'a değil.
İstanbul perişan vaziyette. Kaos hakim. Burada gündelik
hayatın kabustan farkı yok.
20 yıldır bu şehre bir letafet, ferahlık kazandıramamış
insanların sorunun çözümüne Marmaray’la başlaması biraz
tuhaf.
Çünkü bir önceki seçimde büyük bir heyecanla hizmete sunduğu
metrobüsün bugün iflasını açıklayan yönetim, yeni bir seçim
arifesinde bize Marmaray’ı hediye ediyor.
İstanbul 20 yılda küçük bir kasabadan büyük bir köye dönüştü.
Bunu hepimiz gözlemliyoruz.
Kaldırımları yok. Parkları yok. Düzen yok. Tertip yok. Şehir
planı yok. Kendine has bir mimari kimliği yok. Trafik desen büyük
bir kabus. İstanbul denince artık aklımıza AVM geliyor.
Ve biz böyle bir şehri Londra’ya bağlamış olmakla
övünüyoruz.
Üsküdar’dan Kadıköy’e, Eminönün’den Taksim’e yürüyerek
gidilmeyen bir şehiri Londra’ya değil uzaya bağlasak bile ne
değişecek ki?
Kısacası insanı huzursuz edecek, hayatı çekilmez kılacak
şeylerle kuşatıldık. Bir şehirde değil, tıka basa dolu, loş bir
hangarda yaşıyor gibiyiz.
Böyle bir hangarın içindeki ulaşımı kolaylaştırmak için, önce
ülkenin genelini planlamak gerekir.
Metrobüse verdiğimiz öncelik sorunu çözdü mü? Peki Marmaray
çözecek mi? Bu konuda kimsenin en küçük bir umudu var mı?
İstanbul’u, Türkiye’yi baştan sona bir plan çerçevesinde ele
almak gerekmez mi?
20 milyondan fazla insanın, sokak hayvanlarının, dar sokaklarda,
rezil trafikte boğulduğu bir şehirde, Marmaray “köklü bir
çözüm” olabilir mi?
Plansız yapılan, araya sokuşturulmuş projelerin gelecekte daha
büyük yük olmayacağını kim iddia edebilir?
İşte, sorun çözmek üzere yapılan metrobüsün kendisi bir soruna
dönüştü.
Diğer taraftan hangi sorun daha öncelikli?
Geniş kaldırımlarımızın, büyük parklarımızın, uyumlu
binalarımızın, mimari standartlarımızın olmaması mı esas sorun
yoksa Kartal’dan Avcılar’a 3 saatte öyle ya da böyle gidiyor
olmamız mı?
İstanbul’un öncelikle insanlara huzur verecek bir sakinliğe
ihtiyacı var. Hepsinden önemlisi de bunu sağlayacak bir kültüre
ihtiyaç var. Kent bilincine, mimari şuura ihtiyaç var.
Tüm bu sorunlar orta yerde duruyorken metrobüs veyahut Marmaray
veyahut tramvay hatları gibi palyatif projelerle bir yere
varamayız.
İstabnul’un siluetinin bozulması mı, yoksa Marmaray’ın yapılmış
olması mı? Hangisi daha çok etkiliyor sizi?
Kaybolan siluetin, kent kimliğinin acısını, Marmaray’la telafi
etmek mümkün mü cidden? Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta
yorum yapmak için tıklayın