Bazı solcu ve liberal aydınların ‘barış tamam ama ya
demokrasi?’ endişeleri AK Parti’ye yakın gazeteciler
arasında şaşkınlığa neden oluyor.
“Daha iyi demokrasi yok diye barış istemeyelim
mi?”, “Masada silah varken demokrasi konuşulur
mu?” diyorlar.
Bu konuda hakem görevi yapmak istiyorum. Ne de olsa iki tarafın
da içinde değilim.
Arkadaşlar iktidara yakın durduğunuz için Türkiye’de oluşan
‘ötekileştirici’, baskın ve tahammülsüz hava sizi
etkilemiyor olabilir. Hatta farkında bile değilsinizdir.
‘Barış tamam ama ya demokrasi’ diyenlerin derdi
‘barış’a karşı olmak değil.
PKK’yla bile konuşabilme ve tahammül gösterme kültürü
gelişmişken, bu ‘hoşgörüden’ ve
‘tahammül’den diğer kesimler de faydalansın
istiyorlar.
Mesela aynı hoşgörü ve tahammülü “1 Mayıs
göstericilerine, öğrencilere, hükümeti eleştiren gazetecilere niçin
göstermiyorsunuz?” diye soruyorlar.
“Şimdi oluşan bu hoşgörü ve barış kültürünü toplumun her
kesimine yayalım” diyorlar.
Fena bir istek değil. Öyle değil mi? Bunu yapmak için
‘barış’ın tamama ermesini beklemeye gerek yok.
Birazcık insaflı olun ve ‘ötekileştirilen’
insanların neler çektiğini anlamaya çalışın.
Nuray Mert, Hasan Cemal, Amberin Zaman, Ahmet Altan ve daha
birçok gazeteci yazdıklarından ve söylediklerinden dolayı merkezin
dışına atılmak istendiler. Kimisi atıldı da.
Ötekileştirildiler. Yalnızlaştırıldılar. Bunun nasıl olduğunu
hepimiz biliyoruz.
İşte ‘Barış tamam ama ya demokrasi’ diyenler
tam da buraya dikkat çekmeye çalışıyorlar.
PKK’ya gösterdiğiniz yüksek hoşgörüyü eli kalem tutan
insanlardan niçin esirgiyorsunuz? Bunu soruyorlar.
Kimse “PKK ile savaş devam etsin, önce demokrasi
getirelim sonra ‘barış’ı konuşalım” da demiyor.
Arkadaşlar, siz evin içindesiniz, o evin dışarıdan nasıl
göründüğünü fark etmeyebilirsiniz.
Ama emin olun dışarından bakınca pek parlak değil.
Ha “10 yıl önce daha mı çok demokrasi vardı”
derseniz elbette “hayır” derim.
Ama 10 yıl önce kimse PKK ile müzakereleri başlatacak cesareti
de, toplumsal desteği de bulamıyordu. Hem Türkiye büyüyünce
demokrasi çıtası da yükseliyor.
Birazcık tarafsız bakmayı denerseniz, eminim siz de yapılacak
çok şeyin olduğunu göreceksiniz.
Fethullah Hoca için öncelik barış mı, demokrasi
mi?
Birkaç gündür ABD’de kendisini ziyaret eden gazetecilere
Fethullah Gülen’in hükümet hakkında söyledikleri konuşuluyor.
Bakın, mesela birkaç yıl öncesine kadar ‘evin
içinde’ olan Fethullah hoca ve cemaati, şimdi çeşitli
nedenlerle evin dışına çıkınca olup bitene daha farklı yaklaşıyor.
Biliyorum, birçoğunuz bunu ‘siyasi hesapla’
yaptığı kanaatindesiniz.
Bana göre kendisi ve cemaati de
‘ötekileştirilince’ demokrasinin eksikliğini fark
etti.
Söylenenlere göre “Fethullah hoca hükumetin gidişatını
hiç beğenmiyor.” Beğenmemekle kalmayıp bir de
“Başbakan Erdoğan’ın giderek otoriterleştiğini”
söylemiş.
Barış sürecindeki özensizliklerden rahatsızmış.
Bugüne kadar bu iddialara bir yalanlama gelmedi. Zaten o
ziyarette olan Mehmet Altan da yaptığı açıklamada bu içeriği
doğruladı.
Demek ki hükümetle bir yakınlığınız, bir işbirliğiniz
kalmadığında tablonun diğer yüzünü daha kolay görebiliyorsunuz.
Diyeceğim o ki sağlıklı değerlendirme yapmak ve başkalarının ne
dediğini daha iyi anlamak için bazen ‘ev’in dışına
çıkmak gerekiyor.
Bir diğer konu, Fethullah Gülen’in gazetecilerle yaptığı
konuşmanın sızmış olması.
Bunun niçin sızdığı tartışılıyor.
Fethullah hoca 5 gazeteciyle hükümet ve Başbakan Erdoğan’la
alakalı kanaatlerini paylaşırken sızmayacağını düşünmemiştir, değil
mi?
En azından bu kadar saf değildir. Konuştuğu kişilerin gazeteci
olduğunu, bunların bir şekilde sızacağını hesaba katmadığını
düşünmek Fethullah hocanın zekasına hakaret anlamı taşır.
Gazetecilerin duyduklarını sızdırma konusunda ne kadar heveskar
olduklarını bilmiyor olsa bile, Hz. Ali’nin “iki kişinin
bildiği sır değildir” sözünü de bilmiyor değil
ya. twitter.com/acikcenk
Bu yazıya
Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın