Fethullah hocanın önceliği hangisi? Barış mı demokrasi mi?

Fethullah hocanın önceliği hangisi? Barış mı demokrasi mi?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Bazı solcu ve liberal aydınların ‘barış tamam ama ya demokrasi?’ endişeleri AK Parti’ye yakın gazeteciler arasında şaşkınlığa neden oluyor.

“Daha iyi demokrasi yok diye barış istemeyelim mi?”, “Masada silah varken demokrasi konuşulur mu?” diyorlar.

Bu konuda hakem görevi yapmak istiyorum. Ne de olsa iki tarafın da içinde değilim.

Arkadaşlar iktidara yakın durduğunuz için Türkiye’de oluşan ‘ötekileştirici’, baskın ve tahammülsüz hava sizi etkilemiyor olabilir. Hatta farkında bile değilsinizdir.

‘Barış tamam ama ya demokrasi’ diyenlerin derdi ‘barış’a karşı olmak değil.

PKK’yla bile konuşabilme ve tahammül gösterme kültürü gelişmişken, bu ‘hoşgörüden’ ve ‘tahammül’den diğer kesimler de faydalansın istiyorlar.

Mesela aynı hoşgörü ve tahammülü “1 Mayıs göstericilerine, öğrencilere, hükümeti eleştiren gazetecilere niçin göstermiyorsunuz?” diye soruyorlar.

Şimdi oluşan bu hoşgörü ve barış kültürünü toplumun her kesimine yayalım” diyorlar.

Fena bir istek değil. Öyle değil mi? Bunu yapmak için ‘barış’ın tamama ermesini beklemeye gerek yok.

Birazcık insaflı olun ve ‘ötekileştirilen’ insanların neler çektiğini anlamaya çalışın.

Nuray Mert, Hasan Cemal, Amberin Zaman, Ahmet Altan ve daha birçok gazeteci yazdıklarından ve söylediklerinden dolayı merkezin dışına atılmak istendiler. Kimisi atıldı da.

Ötekileştirildiler. Yalnızlaştırıldılar. Bunun nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz.

İşte ‘Barış tamam ama ya demokrasi’ diyenler tam da buraya dikkat çekmeye çalışıyorlar.

PKK’ya gösterdiğiniz yüksek hoşgörüyü eli kalem tutan insanlardan niçin esirgiyorsunuz? Bunu soruyorlar.

Kimse “PKK ile savaş devam etsin, önce demokrasi getirelim sonra ‘barış’ı konuşalım” da demiyor.

Arkadaşlar, siz evin içindesiniz, o evin dışarıdan nasıl göründüğünü fark etmeyebilirsiniz.

Ama emin olun dışarından bakınca pek parlak değil.

Ha “10 yıl önce daha mı çok demokrasi vardı” derseniz elbette “hayır” derim.

Ama 10 yıl önce kimse PKK ile müzakereleri başlatacak cesareti de, toplumsal desteği de bulamıyordu. Hem Türkiye büyüyünce demokrasi çıtası da yükseliyor.

Birazcık tarafsız bakmayı denerseniz, eminim siz de yapılacak çok şeyin olduğunu göreceksiniz.

Fethullah Hoca için öncelik barış mı, demokrasi mi?

Birkaç gündür ABD’de kendisini ziyaret eden gazetecilere Fethullah Gülen’in hükümet hakkında söyledikleri konuşuluyor.

Bakın, mesela birkaç yıl öncesine kadar ‘evin içinde’ olan Fethullah hoca ve cemaati, şimdi çeşitli nedenlerle evin dışına çıkınca olup bitene daha farklı yaklaşıyor. Biliyorum, birçoğunuz bunu ‘siyasi hesapla’ yaptığı kanaatindesiniz.

Bana göre kendisi ve cemaati de ‘ötekileştirilince’ demokrasinin eksikliğini fark etti.

Söylenenlere göre “Fethullah hoca hükumetin gidişatını hiç beğenmiyor.” Beğenmemekle kalmayıp bir de “Başbakan Erdoğan’ın giderek otoriterleştiğini” söylemiş.

Barış sürecindeki özensizliklerden rahatsızmış.

Bugüne kadar bu iddialara bir yalanlama gelmedi. Zaten o ziyarette olan Mehmet Altan da yaptığı açıklamada bu içeriği doğruladı.

Demek ki hükümetle bir yakınlığınız, bir işbirliğiniz kalmadığında tablonun diğer yüzünü daha kolay görebiliyorsunuz.

Diyeceğim o ki sağlıklı değerlendirme yapmak ve başkalarının ne dediğini daha iyi anlamak için bazen ‘ev’in dışına çıkmak gerekiyor.

Bir diğer konu, Fethullah Gülen’in gazetecilerle yaptığı  konuşmanın sızmış olması.

Bunun niçin sızdığı tartışılıyor.

Fethullah hoca 5 gazeteciyle hükümet ve Başbakan Erdoğan’la alakalı kanaatlerini paylaşırken sızmayacağını düşünmemiştir, değil mi?

En azından bu kadar saf değildir. Konuştuğu kişilerin gazeteci olduğunu, bunların bir şekilde sızacağını hesaba katmadığını düşünmek Fethullah hocanın zekasına hakaret anlamı taşır.

Gazetecilerin duyduklarını sızdırma konusunda ne kadar heveskar olduklarını bilmiyor olsa bile, Hz. Ali’nin “iki kişinin bildiği sır değildir” sözünü de bilmiyor değil ya. twitter.com/acikcenk

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın