Son zamanlarda Fethullah hocada ilginç bir değişiklik görüyorum.
Yıllardır bir hoşgörü, nezaket ve saygı abidesi olarak görülen ve
öyle bilinen Fethullah hoca birden bire öfkeli bir polemik ustası
olup çıktı.
Daha önceleri kendisinden duymadığımız ve görmediğimiz
sertlikte, üstelik önceleri ilgi duymadığı birçok konuya müdahil
oluyor.
Önce Ergun Babahan’ın twitter’da kırdığı pot üzerine yaptığı
yorumda benzetmeyi bir köpek üzerinden yaptı.
Ardından Fenerbahçe-Galatasaray maçını müteakip olaylarda
ortalığı yakıp yıkan, polisle çatışan göstericilere sert çıktı. Son
olarak da "Genelkurmay Başkanı ağlamaz" diyen
Ertuğrul Özkök’e ‘densiz’ diyecek kadar
öfkelendiğini gördük.
Görünen o ki başbakanın söylediği 'Türkiye’nin Suriye
ile olan angajman kuralları değişmiştir' cümlesindekine
benzer bir değişiklik te Fethullah hocada görüyoruz.
Peki bu değişim, bu polemikler ve bu her konuya müdahil olup
üzerinde bir şeyler söyleme arzusu asıl amaç olan
‘hizmet’i toplum nezdinde daha da tartışmalı
yapmaz mı?
Fethullah hoca bu tür konularda niçin direkt kendisi topa girme
ihtiyacı hissediyor?
Polemiklerin kimin haklı kimin haksız olunduğuna bakılmaksızın
bizatihi polemiğe giren herkesi yıprattığını biliyoruz.
Hocanın girdiği her polemiğin de kendi itibarından bir parça
alıp götüreceği su götürmez bir gerçek.
Böyle küçük ve önemsiz meselelerde bu tür polemiklere bu kadar
sert bir üslupla girmesi biraz tuhaf değil mi?
Üstelik ona gönül veren, onu sevip sayan onlarca köşe yazarı
varken ve onlar bu tür meselelerde topa girmezlerken Fethullah
hocanın bu arzu ve çabasını cemaatte kimse yadırgamıyor mu?
Ömrünün önemli bir bölümünü hoşgörü, nezaket,
‘öteki’ne saygı ile harcamış ve yürüdüğü yolda
yıllardır ‘aktif sabır’ ve 'müspet
hareket’ içeren bir üslubu benimseyen birinin birden bire
bu tarz değişikliğine alışmakta zorlanıyorum.
Doğrusu bu değişim genel olarak bütün cemaat mensubu
arkadaşlarda da görünüyor ama beni en çok şaşırtan tabii ki bizzat
Fethullah hocadaki değişim.
Sanırım cumhuriyet tarihi boyunca dini şahsiyetlerin hep alttan
alan tavırlarına alışmıştık. Bu yüzden bu yeni üslubu yadırgıyor
olabiliriz. Hangisi daha iyi bu konuda ben karar veremedim tercihi
size bırakıyorum.
Beşşar Esad ile röportajdan
niçin vazgeçtiler?
Dün Gazeteciler.com’dan öğrendiğimize göre Ertuğrul Özkök, M.
Ali Birand, Amberin Zaman ve Utku Çakırözer Beşşar Esad ile
röportaj için Hüsnü Mahalli aracılığı ile randevu talebinde
bulunmuşlar.
Randevular kesinleşip iş ciddiye binince Utku Çakırözer
dışındaki 3 gazeteci gitmekten vazgeçmiş.
Aynı haberde gitmekten vazgeçmelerinin gerekçesi olarak da
çalıştıkları medya organlarının bu röportajı yayınlamak istememesi
gösteriliyor.
Bu arkadaşların Esad ile röportaja gitmekten vazgeçmelerine Yeni
Şafak’tan ilginç bir yorum geldi.
Yeni Şafak’a göre Beşşar Esad kamera istemediği için
‘gerçek haber’ yapamayacağını düşünen gazeteciler
gitmekten vazgeçmiş.
Yeni Şafak’ın haberindeki ‘Esad kameradan
korktu’ yaklaşımı komik.
Birinci yorumun daha ‘makul’ olduğunu
düşünüyorum. Gitmekten vazgeçen gazetecilerin suskunluğuna
bakılırsa bir hayal kırıklığı yaşıyorlar.
Yani çalıştıkları gazeteler Beşşar Esad’ın
“çarpıtmalarına” ve “yalanlarına”
aracılık etmek istemediği için gitmemiş olmalı bu gazeteciler.
Peki şimdi sorayım: Yıllardır PKK lideri Abdullah Öcalan ve
Murat Karayılan ile röportaj yapmaktan, o röportajları
yayınlamaktan, sayfa sayfa pozlar vermekten imtina etmeyen
medyamız niçin bu duyarlılığını Beşşar Esad’da hatırladı?
Suriye için gösterilen duyarlılık bu ülke ve bu millet için
niçin on yıllardır gösterilmedi ve gösterilmiyor?
Diğer taraftan röportajları yayınlamak istemeyen medya organları
dünya medyasından, özellikle de El Cezire gibi kanallardan gelen
dezenformasyon mahiyetindeki haberlere de aynı hassasiyeti
gösteriyorlar mı?
Meselenin en tuhaf yanı ise bu medya organları Esad'ın yabancı
yayın organlarına verdiği röportajları alıp yayınlamakta bir
sakınca görmemeleri.
Ne tuhaf bir durum değil mi?
twitter.com/acikcenk