Ferit Şahenk, NTV’deki işten çıkarmalara
devam ediyormuş. Kendisine önerim, NTV’yi yemek kanalı
yapmasıdır.
Hazır Vedat Milor da oradayken alt yapıda sorun
çıkmaz.
Her gün bir Şahenk restoranından canlı yayın.
Kendi pişirir, kendi yer, kendi
seyreder.
Evine ayda yılda bir et girenlere
“Nusr’et”ten kokular yayar. Fonda yabancılaşma
efekti elbette.
TV8’in yanında iyi
gider.
Ferit Şahenk’in televizyonculukla ilgisi hep
soru işaretli olmuştur. Tıpkı “yap işlet devret”
modeline uygun şekilde NTV, bir ara Cem
Aydın’daydı anahtar teslim ihale. O da penguenlerle zirve
ve jübile yaptı zaten.
Son durum şu: bir komedyenin boşandığı,
tek bilinen mahareti İzmirli olmasıyla meşhur eşine program
yaptıracak kadar profili indirmiş durumda NTV.
12 Şubat 2008’de, yazdığım gibi:
“…havada asılı kaldığı için bir yere tutunamayan NTV’nin
durumu, light kanal olmaktan komalık bir kanal olmaya doğru hızla
yol alıyor.”
Hazır, “Nerede restoran varsa
Şahenk’indir” algısı da yayılmışken NTV’nin yemek kanalı
olması da işin kreması olur.
Biz de hiç değilse, NTV bir haber
kanalıdır varsayımını bir kenara koymuş oluruz.
Haksız mıyım?
ERDOĞAN-FEYZİOĞLU OLAYININ İLETİŞİM
ANALİZİ
Bir, ev sahibi kurumlar
konuşmacıların konuşma sürelerini belirlemelidir. Süre aşımına
taviz verilmemeli. Konuşmacı da buna saygı göstermeli, medeni
ülkelerde olduğu gibi. Zamanın yönetilememesi hatadır.
İki, bu ülkede kürsü bulunca
yapışmak huyundan vazgeçilmeli. En uzun dikkat süresi 15 dakikadır,
ki bu kısalmaktadır. Basit bilgi: Uzun konuşmada etki düşer, kafa
şişer. Feyzioğlu’nun bir saate yakın konuşması hataydı. Bu sürede
kim olsa çatlar, Erdoğan haydi haydi çatlar.
Üç, yargı ya da başka
ortamlarda muhattabının yanıt hakkı olmadığı durumlarda eleştiri
dozuna dikkat nezaketin gereğidir. Feyzioğlu’nun bu inceliği
atlaması hatadır.
Dört, yanında cumhurbaşkanı
varken çıkış yapmak devlet adabına uymaz. Başbakanın bu durumda
çıkış yapması hatadır.
Beş, bir konuşmacının
konuşmasına, ne söyleyip söylemeyeceğine müdahale kabul edilemez.
Başbakanın tavrı hatadır.
Altı, birine “Edepsizlik
yapıyorsun” demek hakarettir. Hiçbir kızgınlık bu ifadeyi haklı
çıkarmaz. Başbakanın sözleri hatadır.
Sonuç, bu olayda kazanan ve
kaybeden hesabı yapanlar boşuna yorulmasın, durum Erdoğan’ın da,
Feyzioğlu’nun da hanesine artı yazmaz. Her ikisi de kendi
taraftarının alkışını alır, o kadar.
"ERDOĞAN KİNİ”
Başbakan Afyon’daki kapanış konuşmasında Gülen
cemaati için “Nefes aldığım sürece unutmayacak ve
affetmeyeceğim” dedi ve ekledi: “Bu yapının ayakta
kalması artık mümkün değildir.”
"Barışırlar”, “uzlaşırlar”
diyenlere “mümkün değil” demiştim, çünkü
“Erdoğan kini” diye bir şey var.
Hele bir de o kine temel olacak muameleler
görmüşse, bitmiştir.
Doktora tezimden itibaren bir Erdoğan uzmanı
olarak rahatlıkla diyebilirim ki, bu avcıyı iyi tanıyorum,
avını yaralı bırakmaz. Daha 17 Aralık süreci başlamadan,
16 Aralık’ta nuranyildiz.com’da yazmış olduğum gibi.
AKLIMDA KALAN
"Sadece bir cevap o kadar”
çıkmazı: Karolin Fişekçi diye bir kadın çıktı ortaya. Orhan
Pamuk’un sevgilisi ünvanıyla. Meğer ressammış. Orhan Beyin kriteri
de yazardan, ressamdan aşağı değil (görünürde bile olsa). Bu
Fişekçi hanım, ayrıldıktan sonra. Bir bir anlattı Pamuk’la
yaşadıklarını. Anlattıklarından çıkan resim, Pamuk’un tüm Nobelli
haline rağmen sıradan ama en sıradan erkeklerden zerre farkı
olmadığıydı. Kadın yalan da söylüyor olabilir, şöhret olmak için
bire bin katıyor da olabilir. Benim içimden bir ses, konu Orhan
Pamuk olunca, kadının her anlattığına inanmak mümkün diyor. Ben bu
Karolin Fişekçi’den zerre hoşlanmam. Restoranda seni kapının önüne
koyan adamın masasını basmalar falan. Birlikte olduğu adam
üzerinden şöhret kazanma çırpınışı vs. Hoşlanmam. Ama. Kadını öldür
hakkını da yeme. Diyor ki bir söyleşisinde, “Ben öyle masa
falan basmadım. Sadece görünce masasına gittim bir cevap istedim.
Bir cevap.” İşte orada duracaksın. Emin olalım ki o kadın,
o masanın tepesine dikilene kadar o adamı bin defa aramış, yüz defa
kapısına gitmiştir. Hiç birinde de adama ulaşamamıştır. İlişkileri
çirkin yapan yaşanan süreç değildir, bitirirken adam gibi bitirmeyi
becerememektir. Konuşmak yerine kaçmaktır. Soruları yanıtsız
bırakmaktır. Adam beş para eder ya da etmez, kadının cevap için
çırpınışlarını kendisinin vazgeçilmez olduğu şeklinde
yorumlayabilir. Ve hiç birimizin cevapsız kalmış sorulara tahammülü
yoktur. Ucunda ölüm bile olsa hepimizin bir cevaba ihtiyacı var.
Ortada cevapsız sorular bırakıp giden her insanın ruhunda mutlaka
bir aksaklık vardır. Yok mudur?