HSYK, 49 hakim ve savcıya görevden uzaklaştırma vermiş.
Ettiklerini buldular demiyorum.
Çünkü bu ülkede hukuk, tahterevalli gibi bir şey. Birileri iniyor, birileri çıkıyor.
Açık konuşalım. Hukuki güvenceniz yoksa, barbarlık düzeninde yaşıyorsunuz demektir.
Birkaç ay önce. Müşteki olarak ifademi alan savcı da benle aynı ruh halindeydi.
Olay şöyle olmuştu:
Evime, üzerinde "Anayasaya karşı işlenen suçlar" yazan bir çağrı gelmişti. Zarfı veren, üzerindeki ifadeden tırsmış olmalı ki, yüzüme sevimsizce baktı.
Açıkçası zarfı açarken ben de tırsıktım. Hayatımda ilk kez adli bir zarf almıştım ve onun da üzerinde ürkütücü bir ifade vardı!
Savcılık yazısında 2008 yılında telefonumun dinlendiği belirtiliyordu. Şikâyetçiysem savcılığa gitmemi, değilsem avukatım aracılığıyla bildirebileceğimi, gitmeme gerek olmadığını belirtiyordu.
Elbette gidecektim. Aradım. Randevu verdiler.
Neredeyse her gün önünden geçtiğim Sıhhiye adli binasına da ilk girişimdi.
Kapıdaki görevliye "anayasaya karşı işlenen suçlar"a geldiğimi söylememe kalmadı, ilk sözcükle otomatiğe bağlanmış gibi yan kapıyı gösterdi.
Soruşturmayı yürüten savcı çok nazikti. "Siz bana sormadan ben size birkaç şey sorabilir miyim?" dedim.
Kadınca merak. Beni hangi kod isimle dinlemiş olduklarına kafayı takmıştım. Hangi gerekçeyle dinledikleri sonraki meseleydi.
"Ahmet Yıldız ismiyle dinlenmişsiniz" dedi, savcı. Bir erkek ismiyle dinlenmiştim!
Durum acıklıydı. Vahimdi. Abuktu. Saçmaydı.
"Nasıl yani Savcı Bey" dedim, "Bir kadını erkek ismiyle dinleyenler, durumun tuhaflığını fark etmemişler mi?"
Kimin umuruydu ki... Sadece dinlemek istedikleri numaraları bir kağıda yazıyorlar, gerisini uyduruyorlardı.
Artık ezbere bildiğiniz gibi.
Mekanizma öyle bir zincirle kurulmuş ki, dinleme talebi eden, kararı veren, dinleyen hiç kimse "bir erkeği dinlememiz gerekiyor ama telefondaki bir kadın" deme zahmetine bile girmiyordu!
İkinci sorum da kadıncaydı. "Peki dinleme tape'lerini görebilir miyim?"
Daha önce dinlenmiş arkadaşlarımın isterlerse tape'leri görebildiklerini biliyordum.
"Tape'niz yok" dedi Savcı bey, "2008'de sadece 3 ay dinlenmişsiniz. Sonra bir kere daha 3 ay dinlenmişsiniz. O kadar."
Önce moralim bozuldu. Sadece o kadarcık mı? Benim renkli yaşamım hiç mi ilgilerini çekmemişti?
Sonra sinirim bozuldu. "Her hangi bir suç örgütüne üye değilim. Herhangi bir suç içeren konuşma yapmış biri de değilim. Olsa olsa erkek arkadaşımla konuşmalarıma ortak olmuşlardır."
Uzun zamandır. Bu ülkede her telefon konuşması en az üç kişiliktir, herkes bunu bilir.
Neden dinlemişler? İBDA-C üyesiymişim! Haydaaa. Yıllar yılı Mustafa Kemal ideallerine tutkuyla bağlı yaşa. Sana bula bula İBDA-C üyeliğini yakıştırsınlar!
Bu "paralel" mekanizmanın fantezileri, Bir Demet Tiyatro'nun fantezici Feriştah karakterinden fazlasıyla etkilenmiş olmalı.
Aslı Aydıntaşbaş'la aynı örgütten arkadaşmışız, ben ise medyadan arkadaşız sanıyordum.
Madem dinleyeceksin. Mertçe dinlesene. Abuk sabuk örgütlerle ilişki kurmak için kafanı yorma. Birini dinlemek istersen daha az uyduruk gerekçeler bulabilirsin.
Savcı usulen, İBDA-C hakkında bilgim olup olmadığını sordu. Ankara Üniversitesi'nde bir profesör olduğumu, akademik merakımı çeken her konuyu okuduğumu, İBDA-C'yi merak bile etmediğimi anlattım.
Ahmet Yıldız isminde bir tanıdığım olup olmadığı soruldu. "Var" dedim, "babam. O da emekli öğretmen."
Savcı güldü. "Sizi babanızın ismiyle dinlemişler ama buradaki kimlik bilgilerine göre babanız yaşça sizden hayli küçük" dedi.
Soruşturmada görevli savcılar bile karşılaştıkları hukuk dışı uygulamalara gülmeden edemiyorlardı.
Sonuç olarak. Şikayetçi olup olmadığım sorulduğunda. "Şikayetçiyim" dedim, "Anayasa'nın 22. Maddesiyle korunan haberleşme hürriyetimin engellenmesi nedeniyle iletişim fakültesi öğretim üyesi olarak şikayetçiyim."
Devam ettim; "Anayasa'nın 20. Maddesiyle korunan özel yaşamın gizliliğinin korunmasının ihlali nedeniyle insan olarak şikayetçiyim."
Bu ve benzeri abzürd durumlar nedeniyle. Bu ülkede pek çok saygın kişinin hayatı karardı. Yıllarca cezaevinde yattılar. Sağlıklarından oldular. Aileleri dağılanlar oldu.
HSYK'nın görevden uzaklaştırdığı hakim ve savcılar için ettiklerini buldular demiyorum. Bulmadılar.
Bu ülkede. Adalet hep tacize uğrayan kadın gibi. Tacizciler sürekli ceza indiriminde. Taciz edilenler ise yaralı.
RAMAZANIN GECE HAYATI
İstanbul Ticaret Odası Başkan yardımcısı Murat Kalsın'la sohbet ediyoruz.
Bir gözlemini paylaşıyor Murat Bey, "Bu ramazanda İstanbul gece hayatının hareketlendiğini gözledim."
İstanbul'un hep hareketli olduğunu belirttiğimde. "Bu kez içeriği değişti" dedi ve devam etti; "Eskiden esnaf ramazanda kepenkleri indirir, bir ay işleri yavaşlardı. Şimdi aynı esnaf, gece mesaisi yapıyor."
İftardan sahura tüm yeme içme mekânlarının açık olduğunu, Ulus'tan, Emirgân'a gece saat 02.00'de, ancak bir saatte gidilebildiğini söyledi.
Kendisine Cumhurbaşkanının iftarlarının da sahura kadar uzadığını hatırlattım.
Gerçekten de artık insanlar iftardan bir süre sonra yatıp sahur için uykuyu bölmüyorlar. Sahura kadar uyanıklar.
Gece hayatının hareketine mesafeli duran muhafazakâr kesim, başka bir boyutta gece hayatını keşfetmiş durumda.
İŞİNİ İYİ YAPMAK BUDUR
Derler ki, geri zekâlılara gösterilen ilginin yarısı ileri zekâlılara gösterilse dünya başka bir yer olurdu.
İşini kötü yapanlara sunulan ilgiyle, iyi yapanlara sunulan ilgi arasında da öyle bir ilişki var.
Mesela Seda Öğretir. Sulu, abartılı haber spikerlerine inat, işini tam yapılması gerektiği gibi yapıyor.
Haberle arasına mesafe koymasını da, metin tonlamasını da örnek olacak biçimde yapıyor. Yıllardır.
Eşi Cem Öğretir de Atv'de aynı şeyi yapıyor.
Baktım, gazeteciler.com'daki "alkış" köşesinde hiç yer almıyorlar. Hiç değilse ben buradan alkışlayayım dedim.
AKLIMDA KALAN
Teoman'ın yaşamımıza ikinci katkısı: Müziği bırakıp bırakıp yeniden başlamasıyla meşhur şarkıcı Teoman'ın bize birinci katkısı "Babamın öldüğü yaştayım" şarkısıydı. İkinci katkısı da, kendisine kitap okuyan sevgili bulması oldu. "Plajda kitap okuyan sevgili" magazine haber olunca. Gazetelerimiz yaz bitmeye başlamış olsa bile, plajda okunacak kitaplar listesi yapmaya başladılar. Yaz bitmeye yakın bu haberlerin yapılmasında, kim bilir birazcık da bu köşenin etkisi vardır...