Ethem Sancak 360'ta olanların farkında mı?..

Ethem Sancak 360'ta olanların farkında mı?..

Adnan Berk Okan adnanberkokan@gmail.com
Ethem Sancak’ın sahibi olduğu 360'ta yayınlanan "Quo Vadis?”te;  Mehmet Uçum, Markar Esayan ve 

Cem Küçük
'ü izledim.


Sevgili Ethem Sancak...

Değerli kardeşim...
Çok başarılı bir işadamısın...
Bu konuda seni seven sevmeyen, sana muhalif veya senin muvafığın herkes aynı fikirde...
Ama...
Sen önce bir iş adamısın...
Sonra medya patronu...
En son da "Ak Partili seçmen"...
İşadamlığın her dakika...
Medya patronluğun zaman zaman...
Seçmenliğin ise dört/beş yılda bir...
Sevgili kardeşim...
Seni Pazar Gecesi Balkon'da (Tabii ki Ak Parti Genel Merkezi'nin balkonunda, Başbakan'ın arkalarında bir yerde) gördüm...
Lütfen bir yerlere not et...
Meslek hayatının "en büyük hatası" o balkona çıkışındı...
İsteseydiler; Aydın Doğan, Ferit Şahenk, Turgay Ciner ve Erdoğan Demirören de o balkona çıkabilir ve Başbakan asla itiraz etmezdi...
Aksine mutlu bile olurdu...
Ama çıkmadılar; asla çıkmazlar da...
Değerli kardeşim...
Bizim ülkede bugüne kadar hiç şaşmamış bir kural vardır...
İş hayatlarında siyasetçilerle yükselenler, siyasetçilerle giderler...
Onlarca isim sayıp; çoğu da dostum olan değerli işadamlarımızı incitmek istemem...
Ama...
Kural bu...
Demirel, Özal, Yılmaz, Çiller ve hatta Ecevit'le birlikte yıldızı parlayanlardan bana bir tek işadamı gösteremezsin...
Ayakta kalan birkaçı ise karakter erozyonuna uğramış; kendisini "Servet sahibi yapan" dönemin başbakanlarına düştükten sonra hakaret etmiş, yattıkları yerde bir tekme de kendileri vurmuş olanlardır ki; ikisi de sonradan bankalarını satıp yollarına devam etmek zorunda kalanlardır...
Sen onlara benzemiyorsun...
Sen...
Kendilerini "büyük işadamı" yapan liderler siyaseten kaybedince onlara sırtını dönmeyen "vefalı" işadamlarına benziyorsun...
Sana ille ve tam da "NTV kadar, CNNTÜRK kadar tarafsız ol" dediğim yok...
HaberTürk kadarı da yeter...
Ama...
Tartışma programlarının "Körler sağırlar birbirlerini ağırlar" modunda olmasına da izin verme lütfen...



Sakin, kavgasız, gürültüsüz bir program...  

Neden?..

Çünkü...

üçü de aynı şeyleri söylüyorlar...

Aslına bakarsanız o açıdan mükemmel…

Ama…

Kanalın prestiji açısından sağlıklı değil…

Tamam...

Seçim öncesi “bizim misyonumuz Ak Parti’ye seçim kazandırmak” gibi bir savunma kabul edilebilirdi…


Oysa...

Artık seçimler bitti...

Bundan sonra; yanlarına ara sıra üçüne de itiraz edebilecek birini almalarını tavsiye ederim.

Dün gece gördüğüm kadarıyla, üçü de zaman zaman son derecede "vicdanlı"tespitlerde bulunuyorlar...

Ak Partili
 olmayan kimi siyasetçilerin de haklarını teslim ediyorlar...

Ama...

Genelde üçü de aynı şeyi söyledikleri için Ak Parti'yi savunurCHP'yi (Hem de çok ağır) eleştirirken "inandırıcı" olamıyorlar...

Aralarında bir de muhalif olsa...

Ya da "muhalif" olmasa bile "tam da ortada duran" bir meslektaşlarını katsalar...

Yahu gençler!..


Şu memlekette kavgasız, gürültüsüz tartışacak tek bir muhalif ya da merkez medya gazetecisi yok mu?..


Bu arada unutmadan... 

Cem Küçük
 seçim sonuçlarının analizini yaparken çok haklı bir itirazda bulundu...

Neyeydi itirazı?..

Söyleyeyim...

Okumuş ya da duymuşsunuzdur...

Kimi meslektaşlarımız seçim sonuçlarını analiz ederken; Ak Parti'nin aldığı oyun dışında kalan % 55'lik seçmen kitlesinin Erdoğan'a karşı olduğunu savunuyor...

Evet...

Yani; sıradan bir söylem olarak bence de bu tespit doğru...

Zira...

Eğer karşı olmasaydılar oylarını Ak Partili adaylar için kullanırlardı.

Ama...
Ama...
Ama...


Cem bu söyleme itiraz ederken haklıydı...

Çünkü...

Böyle bir yorum demokrasi ve sandık sonuçlarının uygulanması açısından tehlikelidir de...



Zira...


Sevgili Cem…

Sana bir noktada itirazım var…
İtirazım “medya analisti” olarak değil…
Bir iktisatçı olarak…
O da yıllık % 4 büyüme hızına yaptığı övgü…
Gelişmiş ülkelerde yıllık % 4 büyüme hızı normaldir…
Ancak…
Gelişmekte olan ülkelerde büyüme hızı % 7’nin altına düştüğünde, kısa bir süre sonra toplumsal sorunlar çıktığı, rekabet gücünün gerilediği bir gerçektir…
% 3’ün altında bir büyüme ise iktidar partisini adeta eritmektedir…
Bu nedenle; % 4 yıllık büyüme hızı çok düşüktür ve ekonominin geleceği için “tehlikedir”…
Acilen üretime dönük büyüme modeline geçilmezse 
Türkiye’nin ekonomik geleceği çıkmaz sokaktır…

Demokraside sandık sonuçları tescil edilirken "Falancaya karşı oylar" diye tescil edilmez...

"Falancanın oyu" diye tescil edilir...
Eğer genel seçim yapılmışsa, hükümeti kurma görevi…

Yok değil de yerel seçimse, belediye başkanlığı görevi "Falancaya karşı oy" sahiplerine verilmez...

"Falanca"
 eğer kendisine karşı olanların her birinden ayrı ayrı fazla oy almışsa ona verilir...

Yani...

Seçim sandığı sonuçları "karşı olmak" ile analiz edilemez...



Son olarak...


Bu üç kardeşime naçizane tavsiyem şu... 

Dinlediğim kadarıyla üçü de entelektüel birikimi yüksekarkadaşlar...

Aralarına girecek bir muhaliften korkmalarına gerek yok...

Denesinler...

Görecekler ki hem kendi inandırıcılıkları aratacak...

Hem de destek verdikleri iktidar partisi ve Başbakan’a olan güven artacak…
Ve tabii reytingleri de...

Kaldı ki…

İktidara yakın olduğu bilinen bir televizyon kanalı daha yansız, daha objektif, daha hoşgörülü ve daha çok renkli olursa; gelecekte saygınlığı artacağı için yayınlarının itibarı ve haliyle inanılırlığı da yükselecektir.

Benden söylemesi…