Yazımın başlığına bakarak sakın "Sende mi Ertuğrul Özkök’e
çakmaya başladın?" diye düşünmeyin.
Türk medyası yazarlarıyla, okuyucularıyla her fırsatta bu
"çakma" işlemini ziyadesiyle yapıyor, o nedenle bana o alanda
ihtiyaç yok.
Ben, Ertuğrul Özkök’ün içine düştüğü durumdan bir "ders"
çıkarmak istiyorum.
Hani derler ya "Bir musibet, bin nasihatten iyidir’ diye.
Ertuğrul Özkök’ün son dönemdeki ruh haline bakınca
"Gazeteciler için bundan daha hayırlı bir ‘musibet’ örneği
olmaz" diye düşündüm.
Bu "musibet"ten hem kendim için, hem de bazı arkadaşlar için bir
"nasihat" çıkarma gayretindeyim.
Bilirsiniz, "Bugünün adamı mı olmak istiyorsun, yoksa
yarının mı?" diye can alıcı bir soru vardır.
Ertuğrul Özkök yapıp ettikleriyle bu soruya ne yanıt vermiş oldu
acaba?
Bu soru ilk bakışta göründüğü kadar anlamlı mı dersiniz? Günün
adamı olmak mı daha iyi, yoksa yarının adamı olmak mı?
Gazeteci milleti içinde bu konuda tecrübelerinden
faydalanacağımız en önemli isim herhalde Ertuğrul Özkök'tür.
Yanılıyor muyum?
Ertuğrul Özkök son 20 yılda hep günün adamı oldu.
Hayatın ‘tadını’ çıkardı. Hep iktidardaydı. Her
istediğini yaptı. Siyasete, ticarete, medyaya yön
verdi. ‘O da olur bu da olur’ diyerek her şeyi hoş gördü.
Hoş görmekle kalmayıp sığ, kimliksiz, kişiliksiz ne varsa hepsini
topluma benimsetme çabası içerisine girdi.
Sunduğu düzene sesini çıkarmayanlara paye verdi. Onları
yüceltti, parlattı. Kendisine uymayan herkesi ezdi geçti, canını
yaktı. Çünkü o günün adamı oydu. Onun kuralları geçerliydi.
Tabi bu kuralsız, endişesiz yaşam diğer taraftan onu yıprattı,
itibarsızlaştırdı. Tartışılan, eleştirilen, nefret edilen bir figür
haline getirdi.
Ertuğrul Özkök işte bu yıpranmışlıkla şimdi varlığını sürdürmeye
çalışıyor. Son olarak da daha önce adını anmaktan dahi utandığını
iddia ettiği Aydınlıkçılara sığındı.
Şimdi gelelim bu can alıcı soruma.
Acaba diyorum Ertuğrul Özkök son 5 yıldır çektiği
sıkıntılara, yaşadığı gel-gitlere, içine düştüğü ruh haline bakınca
ne düşünüyordur?
‘Keşke günün adamı değil, geleceğin adamı olsaydım’
dediği oluyor mudur?
"Keşke anlık keyifler, anlık kazançlar, anlık iktidar, anlık
zenginlik için bu kadar yıpranmasaydım" diyor
mudur?
"Bu kadar para kazandım. Çok zengin oldum. En iyi şarapları
içtim, içiyorum. En iyi konaklarda oturdum, oturuyorum. Türkiye
ortalamasına göre maddi durumum çok iyi ama vardığım noktada ruh
halim bozuk, ağzımın tadı yok. Ben ne yapayım bu
zenginliği?" diyor mudur?
Sakın yanlış anlaşılmasın. Ertuğrul Özkök’e "Keşke sen de
bugünün iktidarıyla aranı sıkı tutsaydın" demiyorum. Ertuğrul Özkök
AK Parti’yle barışık olsaydı da bu ruh hali kaçınılmazdı. Özkök’ün
sorunu iktidarla yakınlık kuramamak değil. Onun sorunu bu
toplumla.
Bilirsiniz değil mi, yaşlılar gençler için dua ettiklerinde
"Allah sonunu hayreyleye" derler.
Ben bu duayı her duyduğumda kendi kendime sorardım "Niçin
sonunu? Hayatın başı gerçekten anlamsız mı?"
Ertuğrul Özkök bize bu duanın hikmetini izah eder
mi? Gerçekten yaşlılarımızın dediği gibi hayatın son dönemeci
mi en önemlisi?
Esas dikkat edilmesi gereken bugün değil, yarın mıdır? Ben
Ertuğrul Özkök’ün giderayak gazeteci arkadaşlara bu iyiliği
yapacağını düşünüyorum. Özellikle de bugünün adamı olmaya
çalışan arkadaşlardan esirgememeli bu izahı.
Hakkı, hukuku, adaleti, utanmayı bir tarafa bırakıp
zengin olmayı, adam sayılmayı, paye alıp-vermeyi, racon kesmeyi,
mahalle kabadayılığına soyunmayı gazetecilik olarak
görenleri tecrübeleriyle uyarmalı. "Ben günün adamı olarak
geleceğimi heba ettim, bari siz etmeyin" demeli.
"Büyüklerin benim için yaptığı 'Allah ahirini hayır etsin'
duasının kıymetini, hikmetini pek anlamadım. Gerçekten hayatımın
son dönemini çekilmez, yaşanmaz bir duruma soktum. Bu bunalımla
kendimi nehir kenarlarına atıyorum ama yine de huzur bulamıyorum.’
Bari siz kendinizi kurtarın, nehir kenarların düşmeyin" der mi
acaba?
Bence demeli ve bugünün adamı olmayı seçen gazetecilerin
geleceğini kurtarmalı. Çünkü içimizden kimse ahirinin Ertuğrul
Özkök gibi olmasını istemez, değil mi?
Var mı içinizden nehir kenarında ömrünü tamamlamayı hayal
eden arkadaşlar? Varsa onlar da yarının değil, bugünün adamı
olmayı tercih edebilirler.
Eminim, günün adamı olmak geleceğin adamı olmaktan daha
kolaydır.
Sektör Ertuğrul Özkök’ten hem mesleğinin, hem de hayatının son
virajında Perinçek’in Aydınlık gazetesine umut bağlamasını değil,
tecrübeleriyle bugünün gazetecilerine ışık saçmasını bekliyor.
Yapar mı dersiniz? Ben bu ruh haliyle zor diyorum. Ya
siz?