Ülkenin cumhurbaşkanıyla, ülkenin en büyük medyası birbirine girmiş. Bırakmıyorlar ki ağız tadıyla seyredeyim.
Sanki hakem benim. Sanki taraflardan birinin kadrosundayım.
İlgim, son derece Türk bir işe, elinde patlamış mısırla bakan Fransız düzeyinde.
Ve. Fakat. Okur ısrarlı. Cumhurbaşkanı ile Doğan Grubu muharebesi için neden bir şey demiyormuşum? İletişimci değil miymişim?
Madem öyle, belirteyim;
Erdoğan'ın, hurriyet.com'daki haberi köpürtmesinin kanımca iki nedeni var; Birincisi, artık vuracak düşman sıkıntısı çekmesi, ikincisi de beklediği ilgiyi görmeyen "başkanlık sistemi" konusunu gündemden geriye çekmesi.
Sağ olsun, Doğan Medya da Erdoğan'a istediği pasları veriyor.
İki gün önce. Bir gazetenin yöneticisiyle, Kuruçeşme'deki Any'de sohbet ediyoruz. Mekânı pek sevmedim. Çoluk çocuk işi. Meğer "in"miş, ondan gitmişiz. Oysa ben "out" seven biriyim, kendime yakın buluyorum.
Gazetenin yöneticisi, ikimiz adına bir cümle kuruyor: "hurriyet.com'un haberi yanlıştı desek, otomatik Erdoğancı sayılıyoruz. Ne saçma bir durum bu!"
Evet, hurriyet.com'un, Mursi'nin idam haberini Erdoğan'ın fotoğrafıyla vermesi muhalefet etmenin en kaba haliydi.
Evet, Erdoğan'ın seçim meydanlarında Doğan Grubu üzerinden basın özgürlüğünü tehdit etmesi de bir o kadar yanlıştır.
Hadi, Erdoğan seçim stratejisi içinde Doğan Medya'yı ekmek arasına peynir yapıyor. Peki Aydın Doğan'giller neden peynir tabağına kendileri yatıyor?
Doğan Grubu'nun hataları, köhnemiş iletişim tarzı hakkında onlarca yazı yazdım. Aydın Bey'in kendisine anlattım.
Aydın Doğan'ın kadrosunda muhalefet etmekle, kaba muhalefet arasındaki çizgiyi ayırt edebilecek kalitede insan sayısı yok denecek kadar az.
Aydın Bey, köşe yazarları tarafından adeta rehin alınmış. Yazarlar onu istemediği noktalara itiyor. Bazı yazarları telefonda "O grubun içinde değilim, Aydın Beye hata yaptıran ben değilim" dese de sonuç değişmiyor. Nihayetinde Aydın Beyde de akıl diye bir şey var.
Mevcut kriz yetmezmiş gibi, iç kamuoyunda hassaslaşan "dış güçler" algısına hizmet edecek adımlar atılıyor. Türkiye'de imajı pek de iyi olmayan medya örgütleri ve kurumlarının açıklamalarına yer vererek iç kamuoyundaki sempatisini de kaybediyor.
Hürriyet'le, hurriyet.com'un yönetimini ayırmak tehlikeli. Internet ortamı cıva gibi elden kayıyor. Onu sabitleyecek mekanizmalar gerekli.
Tamam, medyanın pespaye halinden iktidar sorumlu. Ancak Doğan Medyanın yaşadıklarından da bizzat Doğan Grubu sorumlu.
YENİ SİYASETİ DEMİRTAŞ ANLADI, KILIÇDAROĞLU ANLAMADI
Selahattin Demirtaş, geçen yaz cumhurbaşkanı adayı olduğu andan itibaren başka biri oldu çıktı.
Sanki sihirli bir el değdi. Terör örgütü ile partisi arasında sıkışıp terleyen, kem küm eden Demirtaş gitti, sempatik bir adam geldi.
Bizdeki iletişim profesyonellerinin döküldüğünü bildiğimden, sanki Beyaz Saray ekibiyle kampanya götürüyor diyeceğim.
Hedef kitleyi doğru tanımlamış. Kemikleşmiş oylar üzerinde tepinmiyor. Yeni damar yolları açıyor.
"Bölücü" algısından "sevimli" algısına hızlı bir geçiş yaptı.
"Eski sevgilinizi de oy vermeye ikna edin" diyerek seçme davranışına romantizm ekledi.
Özel alanlara dokunuyor. Sıcak temas kuruyor.
Mercedes'ler için "çerez parası" diyen Hükümet bakanıyla "Sırat köprüsünden Mercedes'le geçilmiyor" dalgasını geçiyor.
Siyasetin soğuk ciddiliğini, sırtındaki terör kamburunu unutturup, "stand up show" aktörüne dönüşüyor. Zamanın nabzını tutmayı, yeni bir politik dil tutturmayı başarıyor.
Kılıçdaroğlu ise seçtiği kampanya diliyle CHP'yi ve seçmenini 13 yıl geriye götürüyor.
ÇOK GÜLDÜM
Cansu Çamlıbel, Dr. Murat Paker'le söyleşi yapmış. Dr. Paker'in uzmanlık alanı psikanaliz, travma, psikoterapiymiş.
Görkemli uzmanlık sözcüklerinin hepsi psikolojik alana ait. İnsan bekliyor ki oradan kallavi bir saptama gelsin.
Gele gele maliye uzmanı gibi bir cümle gelmiş: "AK Parti'nin en büyük avantajı devlet imkânlarını kullanması"ymış!
Çok güldüm.
"BİZ DEMİŞTİK" KÖŞESİ
Bu köşede defalarca Beşiktaş Başkanı Fikret Orman'ın, başkanı olduğu kulüple uyumsuz bir iletişim tarzı sergilediği yazıldı.
Adam kendini "artist" sanıyor dedik.
Pazar günü mali kongrede. Başkan Orman'a en büyük eleştiri bu konulardan geldi. Başkanın magazin sorunu, kulübün yönetim sorununun önüne geçti.
AKLIMDA KALAN
Acıklı bir kişi, Yılmaz Vural: Komik mi? Hırslı mı? Psikolojisi sorunlu mu? Hakkı mı yeniyor? Yeteneği var mı? Bunca yıl gözlemledim, bu soruların hiç birine cevap bulamadım. Türk futbolunda Yılmaz Vural diye biri var. Kendisine fazla inanıyor. Dozunu kaçırınca acıklı olmakla komik olmak arasında gidip geliyor. Büyük takımlarda teknik adam olmak istiyor. Olamayınca takım yönetimlerine kızıyor. Milli takıma hoca olmak istiyor, olamayınca kızıyor. Takım bulamayınca, "beni anlamıyorlar" diye sızlanıyor. Takım buluyor. Çalıştırdığı takım bırakın ligin ilk sıralarını, küme düşüyor. Bu kez de ligin maç programını yapanları Allah'a havale ediyor! Üstelik 31 puanla küme düştüğü için de seviniyor, 31 yüksek puan olduğu için. Bir tuhaf adam. Biri bu adamın filmini yapmalı. Biri de ruhsal olarak incelemeli.