Entelektüellerin kalemi BDP’ye niçin kalkmıyor?

Entelektüellerin kalemi BDP’ye niçin kalkmıyor?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

“Entelektüellerin yaklaşım sorunu” tartışmasını “Ben entelektüellerin değil halkımın ne dediğine bakarım” diyen Başbakan Erdoğan başlattı.

Erdoğan’ın bu çıkışına bir çok gazeteci- aydın içerledi ama ne tuhaftır ki herkes Başbakan’a cevap vermeyi bir başkasından bekledi. Bir cevap verilince ne diyecekler doğrusu merak ediyorum.

Entelektüel zümrenin bugün içinde bulunduğu sefalete baktığımızda Başbakan Erdoğan’ın bu konuda pek de haksız olduğu söylenemez.

Türkiye’de aydın kesimi ile halk arasında bir dil ve düşünce birliği oluştuğuna hiçbir dönemde şahit olmadık. Aydınlar, ülkenin meselelerini her zaman batılı bir perspektifle ele almayı yeğledi. Halk da bu tutuma genel itibarla hüsnükabul göstermedi. O nedenle yıllardır ülkenin hiçbir sorununa çözüm bulunmuyor. Sorunlarımızın her biri neredeyse Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt. Çünkü halkın ilgisini çekmeyi başarmış ve saygısını kazanmış akil adam yok ülkede.

Neyse asıl söylemek istediklerim bunlar değil. 

BDP; Doğu ve Güneydoğu bölgesinde seçimde alacağı oy oranını artırmak için halkı tehdit ediyor. Ardahan’da, Kars’ta yaşayan eş dost akrabadan aldığım haberlere göre farklı illerden gelen BDP’li gençler köy köy dolaşarak insanları BDP’ye oy vermeleri için tehdit ediyorlar.

Bu tehditleri eminim Kürtlerin yaşadıkları bütün bölgelerde yapıyorlar. Amaç oy sayısını artırarak bu seçimde BDP’nin Kürtlerin siyasi temsilcisi olduğunu tescil ettirmek.

BDP’nin seçim sürecinde sergilediği birçok akıl almaz tavra aydın kesiminden doğru düzgün bir eleştiri gelmiyor. Tuhaf bir ittifak var. Tepki koymama, göz yummada anlaşmışlar sanki. Gerçekten inanılacak gibi değil.

Şehir merkezine uzak, bu nedenle devletin varlığını ancak TV’lerden hisseden köy halkı için bu tür tehditlerin ne anlama geldiğini biliyor musunuz?

Küçük bir köyde “Seçimden sonra köyü başınıza yıkarız” tehdidinin nasıl bir sonuç vereceğini görmek için müneccim olmak gerekmiyor.

BDP’liler yalnızca tehdit etmiyorlar, kırıyorlar, döküyorlar, seçime gölge düşürecek kanun dışı, gayri ahlaki tutumlara başvurmaktan imtina etmiyorlar. Geçtiğimiz günlerde Şırnak’ta bir öğrenci yurduna molotof kokteyl attılar. Birkaç öğrenci yaralandı. Bu gayri insani saldırıya bile kimse sesini çıkarmadı. Medya olayda neredeyse haber değeri bile görmedi.

Devlet, asker veyahut hükümet tarafından BDP’ye bir haksızlık yapıldığında hep bir ağızdan bu kurumlara tepki gösteren aydın kesimi, mesele BDP olunca niçin susuyor?

Bu neyin ittifakı? Nedir bu suskunluğun amacı? Niçin aydın sorumluluğuyla daha tarafsız daha hakkaniyetli bir tavır içerisinde olunamıyor? Bu konuda sarih bir açıklaması olan var mı?

En azından yıllardır ‘bizi demokratik çizgiye çekmeye çalışan’, demokrasinin faziletlerini sayıp döken aydınlar, BDP’nin seçmen üzerinde estirdiği teröre karşı demokrasinin hatırı için bir cephe oluşturmalı değil mi?

Sanırım bazı aydınlar, gazeteciler AK Parti’den kurtuluşun yolunu BDP’nin ipine sarılarak bulacağını sanıyorlar. Bir kısmı da başka bir hesapla suskun.

Kürtlerin oylarının ne kadarı tehditle BDP’ye kaydırılırsa AK Parti’nin oy oranı da aşağı çekilmiş olacak.

Bu çok dehşetengiz bir beklenti. Ve çok tehlikeli bir oyun. BDP’nin bu söylemle, bu tarzla, bu üslupla yüksek oy alması her şeyi daha da içinden çıkılmaz hale sokacaktır. Kürtlerin, Kürt siyaseti tarafından ezilmesi, bir rutin haline gelecektir.

‘Kürt sorunu’nun BDP’nin fütursuzluğuna havale edilmesi öncelikle ve en çok Kürtler için zararlıdır. Çünkü BDP’liler konuşmayı değil kavga etmeyi, bağırmayı, terör estirmeyi, yakmayı, yıkmayı biliyorlar. Bu işleri zaten PKK yapıyor. BDP niye var ki?

Halbuki bu süreçte bize düzgün, konuşmayı bilen, efendi, rol yapmayan insanlar gerekli.

BDP’nin bu güne kadar köyleri yakıp yıkan, insanları korkuyla sindiren resmi odaklardan ne eksiği var ki? Kürtler niçin bir zorbadan kurtulup başka bir zorbanın kapanına sıkışsın? Aydın geçinenler, bu korkunç sürece neden seyirci kalsın?

İşte tamda bu nedenle Başbakan Erdoğan’ın Kürtlerle BDP’lileri bir birinden ayırt eden söylemini destekliyorum. Kürtler köylerini başına yıkmakla tehdit edenleri kendilerine temsilci mi yapacak?

Ama yine de entelektüel zümre seçim sürecinin ve ardından gelecek dönemin sağlıklı bir sonuca varması için BDP’nin bu tehditkar diline dur demeliler.

Gerçi aydınlarımız bu aralar başka meselelerle meşguller.

Türk aydını son olarak Demokrasiyi tartışıyor. Geçtiğimiz günlerde Kültür dergisinin bahar sayısında bir tartışmayı okudum.

Bize yıllardır demokrasinin faziletini anlatan entelektüel kesim “Yahu bu işler demokrasiyle de olmuyor, yeni bir rejim bulunmalı” aşamasına gelmişler. Şimdi yeni alternatif bir rejim arayışındalar.

“Halk plajlara hücum etti, vatandaş denize giremiyor” durumu.

Diyeceksiniz ki “Demokrasiyi gözden çıkardıklarına göre BDP’nin adaylarına oy verilsin diye halkın tehdit edilmesine niye ses etsinler?”

Haklısınız.

“Başbakan Erdoğan entelektüellere niçin değer vermiyor?” sorusunu soranlar, kendi yetkinliklerini, ilkeler çerçevesinde ortaya koymalılar. O zaman, bir yerlerden onay beklemek durumunda da kalmazlar, haksızlıklardan ve baskından fayda umma dengesizliğinden de kurtulurlar.