"Yeni zaman"ların en hızlı kirlenen
mesleklerinden biri doktorluk oldu.
Bir yandan özel hastaneler rekabeti.
Bir yandan tıp teknolojisinin rekabeti.
Bir yandan medyanın doktorları
şaklabanlaştırması.
Bir yandan "en çok kesen en çok kazanır"cı
estetik cerrahların para hırsı.
Bir yandan medyanın meyve, sebze, ot maharetiyle tedavi
cinneti.
Sonuç: Çok ünlü ve çok kazanmak iyi doktorluğun kriteri oldu
çıktı. Hasta ölmüş ölmemiş kimsenin umuru değil.
Onlardan biri de tıbbi şovmen Mehmet Öz. Adam
ABD'de çalışıyor diye. Türkçesi peltek diye star muamelesi
gördü.
ABD dediğin, göçmen zekâsıyla ayakta duran bir yer.
Bu Mehmet Öz, geçen yıl ABD Senatosu'nda ifade verdi. Missouri
Senatörü McCaskill, Öz'ün şovunda mucize reçeteler sunarak halkı
aldattığını iddia etmişti.
Abuk sabuk bitkileri tüketerek, kalbini, beynini koruyup cinsel
gücünü artırıp yağ oranını azaltacağını söyleyen doktorun savunması
şöyle oldu; "Kendim ve ailem üzerinde
deniyorum."
Bu açıklama bile tıp diplomasını elinden almaya yeter.
Yetmedi. Çıkardığı dergiye yönelik pek çok suçlama
var.
Gazetecilik etiği ve prensipleri konusunda önemli bir referans
kaynağı olarak kabul edilen Columbia Journalism
Review, Mehmet Öz'ü etik açıdan eleştirdi.
"Dr. Oz The Good Life" dergisi Öz'ün iş
bağlantısı olduğu firmaların ürünlerini bu bağlantıyı saklayarak
okurlarına "kullanılması gereken ürünler" olarak sunuyordu!
Bu hafta. ABD Federal Ticaret Komisyonu, Mehmet Öz hakkında,
önerdiği diyet haplarının işe yaramadığı raporunu yazdı.
Böyle bir adam Hürriyet gibi saygın bir
gazetede yazıyor.
Düşünün. Gazetedeki köşesini önce ürün pazarlamak, sonra
su satmak, en sonra da otel spa'sı işletmek için kullanan Osman
Müftüoğlu bile Mehmet Öz'ün yanında masum kaldı.
Müftüoğlu göze yakın olduğundan okur temsilcisi Faruk
Bildirici'den uyarı aldı, göze uzak olan Öz aynen
devam.
Her ikisi de Hürriyet'te yazmaya devam
ediyor.
Bilmem ne otu yiyince ölmeyeceğine inanan eblehler ordusu
büyürken. Medyanın sorumluluğu falan komedi.
Sağlık Bakanlığı ve kafayı öpüşenlere takan
RTÜK uyuyor olsa da. Umarım Türkiye'deki savcılar, her gün
ekranlarda ve gazetelerde insan sağlığını tehdit eden abuk sabuk
tipler için gereğini yaparlar.
"TÜRK PASAPORTU"
Bilmem haberiniz oldu mu? "Türk Pasaportu"
belgeseli UNESCO tarafından gösterildi.
Büyük olasılık haberiniz olmamıştır. Konu medya için pek fazla
haber değeri taşımadı. İçinde cemaat, Kürt, Güneydoğu sözcükleri
geçmediği için olabilir.
"Türk Pasaportu", Cannes,'da, Lyon'da belgesel
ödülüne değer bulundu. Yine pek bir haber değeri olmadı.
Bizde haber değeri komedisi şöyle işler: Nuri Bilge Ceylan'ın
ödül alamaması haberdir, Burak Arlıel'in Cannes'da ödül kazanması
haber değildir.
"Türk Pasaportu", son yıllarda faşist, baskıcı,
ırkçı sözcüklerine hedef olan tek parti döneminde. Yahudileri
soykırımdan kaçırıp kurtarmak için seferber olan yoksul Türkiye'yi
anlatıyor.
Yokluk içinde işini yapan diplomatların Yahudilere Türk
pasaportu temin ederek Avrupa'dan Türkiye'ye kaçırılmasını konu
ediyor.
Biz, hiçbir şeye hoyrat olmadık, Cumhuriyetin kuruluş
yıllarına olduğumuz kadar.
BİZİM SOLCULARDAN NEDEN ÇİPRAS
ÇIKMAZ?
Güya ciddi haber kanalı. Programda "Yunanistan solunun
zaferi bizde de solu canlandırır mı"yı tartışıyorlar.
Şirin Payzın'ın "sol canlanır mı"yı tartıştığı
konuklara bakın;
Müjde Ar'ın tabiriyle "garibanın teki" Ercan
Karakaş.
Neo-liberallerin bile akıl sır erdiremediği neo-libo
Mehmet Altan.
"İmam hatip mezunundan solcu çıkar" mesajını
vermeyi misyon edinmiş ÖDP eş başkanı Alper
Taş.
Komünist Parti Komite üyesi olduğunu sunucuya
bile anlatamayan Kemal Okuyan.
Ve. "Yenil. Hep yenil. Durmadan yenil" liginin
daimi temsilcisi Ufuk Uras.
Bu adamlar "sol"a hayat öpücüğü vermeye
kalksalar, "sol" ölümü seçer.
Hepsinin yüzlerinden mutsuzluk ve umutsuzluk akıyor.
Fikirleriyle 50 yıl geriden geliyorlar.
Bırakın halka dokunmayı halkın anlayacağı cümle kuramıyorlar.
Ruh yok, heyecan yok.
"Türkiye'den Çipras çıkar mı?" Bilmem yanıt
verebildim mi?
HAYDİ TEST EDELİM
İki futbolcu. Erkan Zengin. Tolgay Arslan.
Biri, Fener'i isterken Trabzon'a gitti. Diğeri, Trabzon'la flört
edip Beşiktaş'a imza attı.
Erkan, paranın götürdüğü yere gitti. Tolgay, "Kalbimin
sesini dinledim" dedi.
Bize de güzel bir test fırsatı çıktı. Bakalım para mı kazanacak,
yürek mi?
AKLIMDA KALAN
Bayraktaki hilal:
Başbakan "Bayraktaki hilali çıkarmak isteyen ulusalcılar oldu" dedi
ya. Ulusalcılar beceriksizdir. Evet. Kim ne yanlış yaparsa gelir
ulusalcılara yapışır. Yaz günü temmuzda suya girseler buz olur.
Hırsızlığa çıksalar ay gündüzden doğar. Evet, bahtsız bedevinin
kaderiyle ulusalcının kaderi pek de ayrı düşmez. Ve. Fakat.
Ulusalcılar için "ulus" bayrak demektir. Dokundurtmazlar. Yani.
Sayın Başbakanın konuşmalarını yazan kişiye "ufak at da civcivler
yesin" demek gerekiyor. "Profesör Başbakanın inanılırlık ve
güvenilirliğini bozuk para gibi harcama" demek gerekiyor.