'Emirlerinizi bekliyorum!'

'Emirlerinizi bekliyorum!'

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Bazen. Duyduğunuz ya da okuduğunuz bir cümle. O güne kadar kafanızda nereye koyacağınızı bilmediğiniz onca şeyi, yerine oturtuverir.

Bir cümle, puzzle'ın eksik parçası gibi resmi tamamlayıverir.

Benim için o cümle Akit gazetesinin haberinde, Turgay Ciner'in, Fetullah Gülen'e söylediği cümleydi: "Emirlerinizi bekliyorum."

Önemli adamların kullandığı cümleler, çoğu zaman sıradan insanlarla ilgilidir.

Ciner'in, Gülen'den emir beklemesinin, geçmişte, benim gibi sıradan insanların hayatını da etkilemiş olması pekâlâ mümkündü.

(Bunları yazarken, telefon dinlemelerine itirazımı ve tape'lerin her zaman gerçeği yansıtmayabileceğini saklı tutuyorum. Kes, yapıştır, ekle, çıkart amaca uygun gerçek yarat.)

Kişisel dünyamın karanlıkta kalmış üç küçük köşesi böylece aydınlanmış olabilirdi. Sıralayayım;


Bir:

Sabah'ta. Fatih Altaylı'nın iki sütun x 15 cm olarak başlattığı köşe yazılarım zamanla sayfanın tamamına yayılmıştı.

Altaylı yazılarımdan memnundu."Size bir maaş veriyorum, beş maaş randımanı alıyorum" diyordu.

Okurlar memnundu.

TMSF, Sabah'a el koyduğunda. Gazete yönetimine Ergun Babahan getirildi. Şimdi Millet'te yazıyor.

"Nuran Yıldız artık yazmayacak" dedi.

Sayfa editörüm Cüneyt Toros, Babahan'a benim için "Sayfalarımı okutan yazar" dese de, fayda etmedi.

Yazmayacağımı öğrenen Yavuz Donat itiraz etti. Babahan ona "Yukarısı istemiyor" dedi.

Yukarısı yani Başbakan Erdoğan'ın Babahan'ın da üzerine atadığı Sabah'ın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Akif Yaşin, "Bu doğru değil" dedi, "sizinle ilgili böyle bir kararımız yok, lütfen yazılarınıza devam edin."

Kendisine teşekkür ettim ve "Yayın yönetmeninin istemediği bir yazarın yazmaya devam etmesini doğru bulmadığımı" söyledim.

Mehmet Akif Yaşin değilse yazmamı istemeyen "yukarısı" kimdi?


İki:

Habertürk'te. Beş gün, beşinci sayfada yazmam konusunda beni ikna eden Fatih Altaylı'nın, sonra ne olduysa "artık yazmayacağımı" söylemesi çok acayipti.

Çünkü okunuyordum. Çünkü Medya grup başkanı Kenan Tekdağ'ın değer verdiği isimlerden biriydim.

Dahası, yaptığım işle aldığım maaş arasında uçurum vardı. Bu kez. Yayın yönetmenim istiyordu, "yukarısı" istemiyordu.

Kimdi bu "yukarısı"?

Üç:

Bir gün. TRT Türk'ün yayın yönetmeni, çok yıllık dostum Ümit Sezgin "Sana kahveye geleyim" dedi.

Geldi. TRT Türk'de iletişim programı yapmamı istedi. Daha önce Metehan Demir, Ümit ve benim birlikte yaptığımız program epeyce ilgi çekmişti.

Ümit'e, Genel Müdürün bu tekliften bilgisi olup olmadığını sordum. "Var" dedi. Olmaması düşünülemezdi. Yine de burası Türkiye, bunu kendisinden duymak istediğimi söyledim.

Genel Müdür İbrahim Şahin'e konuyu açıp, düşüncesini sordum. "Elbette destekliyorum, bana düşen neyse yaparım" dedi.

Programın hazırlıkları başladı. Dekor yapıldı. Jenerik hazırlandı. Web sayfası açıldı. Epeyce para harcandı.

Yayından bir gün önce program iptal edildi. Yayın saatimize Afrika belgeseli kondu.

Yayın yönetmeni istedi. Genel Müdür istedi. Erdoğan'ın danışmanları şaşırdı. Yine de program yapılamadı.

"Yukarısı" yine devredeydi. Hayalet gibi beni medyada izliyor, yazmamı, konuşmamı istemiyordu. Neden? Bilmiyoruz.

Şimdi.

Turgay Ciner'in Fetullah Gülen'e telefonda "Emirlerinizi bekliyorum" demesiyle cevabımı bulduğumu hissediyorum.

"Cemaat" kendisinden olmayanlara yaşama şansı bırakmıyor muydu?

Tam da Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ'un Yargıtay'daki savunmasında "Asıl fail cemaattir" demesiyle, Ciner'in Gülen'den emirlerini beklemesi aynı resmi tamamlamıyor mu?

Lütfen biri bana, "O iş öyle değil, şöyle" desin.

AHMET HAKAN'DAN İSTEĞİM

Sevgili Ahmet kötü bir olay yaşadın. Üzüldük. Şimdi iyileşiyorsun. Seviniyoruz.

Yakında yazmaya da başlarsın. Yazılarını özledik.

Ama lütfen. İlk yazında.

Yeraltı dünyası isimleri arasında adı geçen Sedat Peker'le evde kahve içecek kadar samimi olmanın nedenini de yazarsan sevinirim.

Umarım beni kırmazsın, gözlerinden öperim.

HÜRRİYET'E TEŞEKKÜR

Bir zamanlar. Medya bu kadar kirlenmeden.

"Haberde fikr-i takip" kavramı vardı. Haber yapılır, sonra olanlar da haberleştirilirdi.

Sonra sonra o da unutulmuştu.

Hürriyet, Bağdat Caddesi'nde, çiçekçiyi ezen ve ortadan kaybolan sürücü konusunu takip etti. Sürücünün bulunamayışını haber yaptı.

Taa ki, sürücü tutuklanana kadar. İnsan böyle bir durumda şöyle demez mi: İyi ki Hürriyet var.

AKLIMDA KALAN

Poyrazköy davasının sonucu: Ergenekon, Balyoz davalarında olduğu gibi Poyrazköy davası da sonuçlandı. Tutuklananlar serbest kaldı, suçlananlar aklandı. Mahkeme sahte delil üretenler hakkında suç duyurusunda bulunma kararı aldı. Sahte delil üretenlerin hesap vermesi ve cezalandırılması konusunu takip edecek gazeteciler var. Belge kalpazanlarını unutmamak, unutturmamak gerekiyor. Suçlular tutuklanmadan, suçsuzlar rahat uyuyamaz.