Ele verir talkını...

Ele verir talkını...

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Sözcü. En yüksek tiraj alan gazetelerden biri. Gördüğü ilginin en önemli nedeni eleştirel/muhalif gazetecilik yapması.

Hükümeti eleştiriyor. Cumhurbaşkanını eleştiriyor. Medyayı eleştiriyor.

İyi güzel de, komşunun kapısına pis diyeceksen, önce kendi kapını temiz tutacaksın.

Geçen hafta sonu. Sözcü'nün pazar ekinden aldım şu satırları:

(Parantez içlerinde marka ismi vardı.)

"(...) koleksiyonunda bulunan cashmere&silk trikoları çok hafif, sadece 170 gram. Gerçek tüy hafifliğine ve hoş bir yumuşaklığa sahip..."

Bir başka kutuda şunlar yazılı:

"(...)'nın sonbahar-kış sezonu ceketlerinde günün her anına ayak uydurabilmeniz için omuz, göğüs ve karın hatlarını ortaya çıkaran vatkasız maksimum konfor sağlayan gömlek kadar hafif ceketler tasarlandı."

Daha ne ifadeler, ne ifadeler... Bu sadece bir kısmı.

Okuduğum bir reklam metni değildi. Bu ifadeler bir röportaj metninde geçiyor!

Yasemin Candemir'in röportajında.

Fotoğraflara girmiyorum bile. Sanırsınız tanıtım kataloğu.

Sayfada "bu bir ilandır", "bu bir reklamdır" ibaresi aradım, yok.

Sözcü ya bu ibareyi koymayı unuttu ya da gazetecilik yerine reklamcılık yapmaya karar verdi.

Yoksa. Diyeceğim o ki ele verir talkını, kendi yutar salkımı.


SEDAT ERGİN'E NOT:

Bir süredir dikkat ettim. Osman Müftüoğlu ne o reklam senin, bu reklam benim diye dolanıyor.

Ne de köşesinde marka ve ürün reklamlarına giriyor.

Bir ara işin dozunu kaçırmıştı halbuki. Her cümlesinde bir ürün tanıtımı yapıyordu.

Şimdi. Daha sorumluluk sahibi bir doktor gibi yazıyor. Yeni durumda, yayın yönetmeni Sedat Ergin'in rolü olduğunu duydum.

Sedat Ergin'e de bu yakışırdı.

"DEVRİM"İ DE YATAĞA DÜŞÜRDÜLER

Pek çok ülkede. Pek çok insan "devrim" yapmanın hayali için öldüler.

Yaptılar, yapamadılar ama acı çektiler.

Dün gazetede "Uyku devrimi" başlığını görünce dikkat kesildim.

Meğer, Yataş yataklarının reklamıymış!

Öyle bir zaman ki. "Devrim bile yatağa düşmüş" dedim geçtim.


AKLIMDA KALAN

Ben duyarsız bir ebleh değilim hissi:   Sıra sıra şehitler, sıra sıra evlere ateşler düşürürken. Acı feryatlar dört bir yanı kaplamışken. Konserlerin ve de eller havaya muhabbetinin sürmesini kınıyorum. Biz komşusu açken tok yatmayan bir millettik. Şimdi şehit cenazesinde yükselen anne feryatlarına, "Haydi eller havaya" anonsları karışıyor. Bir de hiç utanmadan, hiç sıkılmadan konserler devam etsin diye açıklamalar yapıyorlar. Neymiş, teröre şarkı söyleyerek karşılık vereceklermiş. Sanatçıların ve organizatörlerin cebine para girmesi, gencecik insan bedenlerinin toprağa girmesinden üste çıkıyor. Bu nasıl bir kendini kaybediş... İşte o arsızlık ortamında. İzmir'in Güzelbahçe Belediyesi bu yılki festivalinde, konserleri iptal ederek acılara saygı duyduğunu gösterdi. Demek ki bir yanımız insan halâ.