Sözcü. En yüksek tiraj alan gazetelerden biri.
Gördüğü ilginin en önemli nedeni eleştirel/muhalif
gazetecilik yapması.
Hükümeti eleştiriyor. Cumhurbaşkanını eleştiriyor.
Medyayı eleştiriyor.
İyi güzel de, komşunun kapısına pis diyeceksen, önce kendi
kapını temiz tutacaksın.
Geçen hafta sonu. Sözcü'nün pazar ekinden aldım şu
satırları:
(Parantez içlerinde marka ismi vardı.)
"(...) koleksiyonunda bulunan cashmere&silk
trikoları çok hafif, sadece 170 gram. Gerçek tüy hafifliğine ve hoş
bir yumuşaklığa sahip..."
Bir başka kutuda şunlar yazılı:
"(...)'nın sonbahar-kış sezonu ceketlerinde günün her
anına ayak uydurabilmeniz için omuz, göğüs ve karın hatlarını
ortaya çıkaran vatkasız maksimum konfor sağlayan gömlek kadar hafif
ceketler tasarlandı."
Daha ne ifadeler, ne ifadeler... Bu sadece bir kısmı.
Okuduğum bir reklam metni değildi. Bu ifadeler
bir röportaj metninde geçiyor!
Yasemin Candemir'in röportajında.
Fotoğraflara girmiyorum bile. Sanırsınız tanıtım kataloğu.
Sayfada "bu bir ilandır", "bu bir reklamdır"
ibaresi aradım, yok.
Sözcü ya bu ibareyi koymayı unuttu ya da gazetecilik yerine
reklamcılık yapmaya karar verdi.
Yoksa. Diyeceğim o ki ele verir talkını, kendi yutar
salkımı.
SEDAT ERGİN'E NOT:
Bir süredir dikkat ettim. Osman Müftüoğlu ne o
reklam senin, bu reklam benim diye dolanıyor.
Ne de köşesinde marka ve ürün reklamlarına giriyor.
Bir ara işin dozunu kaçırmıştı halbuki. Her
cümlesinde bir ürün tanıtımı yapıyordu.
Şimdi. Daha sorumluluk sahibi bir doktor gibi yazıyor. Yeni
durumda, yayın yönetmeni Sedat Ergin'in rolü
olduğunu duydum.
Sedat Ergin'e de bu yakışırdı.
"DEVRİM"İ DE YATAĞA
DÜŞÜRDÜLER
Pek çok ülkede. Pek çok insan "devrim" yapmanın
hayali için öldüler.
Yaptılar, yapamadılar ama acı çektiler.
Dün gazetede "Uyku devrimi" başlığını görünce
dikkat kesildim.
Meğer, Yataş yataklarının reklamıymış!
Öyle bir zaman ki. "Devrim bile yatağa düşmüş"
dedim geçtim.
AKLIMDA KALAN
Ben duyarsız bir ebleh değilim
hissi: Sıra sıra şehitler, sıra sıra evlere
ateşler düşürürken. Acı feryatlar dört bir yanı kaplamışken.
Konserlerin ve de eller havaya muhabbetinin sürmesini kınıyorum.
Biz komşusu açken tok yatmayan bir millettik.
Şimdi şehit cenazesinde yükselen anne feryatlarına, "Haydi
eller havaya" anonsları karışıyor. Bir de hiç utanmadan,
hiç sıkılmadan konserler devam etsin diye açıklamalar yapıyorlar.
Neymiş, teröre şarkı söyleyerek karşılık
vereceklermiş. Sanatçıların ve organizatörlerin cebine
para girmesi, gencecik insan bedenlerinin toprağa girmesinden üste
çıkıyor. Bu nasıl bir kendini kaybediş... İşte o
arsızlık ortamında. İzmir'in Güzelbahçe Belediyesi bu yılki
festivalinde, konserleri iptal ederek acılara saygı duyduğunu
gösterdi. Demek ki bir yanımız insan halâ.