Yazı yazmak üzere oturduğumda aklımda iki konu vardı.
Birincisi: Bir yardım kuruluşu olarak olağanüstü işler yapan İHH'nın kabul edilemez bir şekilde Türkiye'nin başına belalar açan siyasi bir örgüte dönüştürülmesine dikkat çekecektim.
İkincisi: Ahmet Davutoğlu hakkında AK Parti kulislerinden aldığım son bilgileri aktaracaktım.
Fakat tam yazıya başlayacaktım ki Ekrem Dumanlı'nın yazısı gözüme ilişti.
Yazının Suriye paragrafını birkaç kez okudum.
Ve ne yazık ki gayri ihtiyari olarak dilimden “Pişkinliğin bu kadarı” kelimeleri döküldü.
Doğrusu Ekrem Dumanlı'nın bugün geldiği noktaya bakarak “sonunda doğruyu gördüler” demek de mümkün.
Fakat Ekrem Dumanlı yazısında “Yanlış yaptık, böyle yapsaydık daha iyi olurdu” demiyor. Direkt “keşke böyle yapılsaydı” diyerek hükümeti suçlayıp kendi sorumluluğunu gizlemeyi seçiyor.
Neden bahsettiğimin daha iyi anlaşılması için Dumanlı'nın yazısındaki o paragrafı burada alıntılamak istiyorum.
“(… )Farz edelim ki 2 yıl öncesine gittik. Hükümet Suriye için başlattığı sürece devam ediyor. Rejim Türkiye'nin dostane tavsiye ettiği reformları yapmak için çok zorlanıyor ama 'yapamam' da diyemiyor. Yine klasik Esed manevraları yapılıyor; ancak Türkiye sakin, sabırlı, kararlı. İşlerin bugünkü raddeye gelmemesi için dişimizi sıkıyoruz, sabır taşına dönüşüyoruz. Ne muhalifler 'arkamızda Türkiye var' diye muazzam bir cesaret buluyor ne de Beşşar Esed, Türkiye'den ümidini kesmiş ve sinsi ittifaklar kurmaya kalkışıyor. Sınır kapılarımız açık, vizesiz gelip gidiyor insanlar. Başta Antep ve civarı olmak üzere Suriye, Türkiye'yi bir daha keşfediyor. Demokrasiyi, düşünce ve teşebbüs hürriyetini görüyor, bunların İslami kültürle çatışmadığına şahit oluyor. Ticaret karşılıklı gelişiyor, binlerce Suriyeli birkaç saat ötedeki Türk üniversitelerinde eğitim alıyor. Ve 'Arap Baharı' bu ülkeye Libya'daki gibi, Mısır'daki gibi vs. gelmiyor. Değişim ve dönüşümü devletlerden ziyade halklar yapıyor; ticaretle, eğitimle, iletişimle…"
Ekrem Dumanlı sanırım kendi gazetesinden son 2 yıldır sistematik olarak sürdürdüğü mezhep çatışmasını körükleyici yayınların farkında değil.
Yaptığı savaş kışkırtıcılığını da mı unuttu?
Suriye konusunda hükümete “Her gün yüzlerce insan ölüyor, daha ne duruyorsun” diye yayınlar Dumanlı'nın yönettiği gazetelerden yapıldı.
“İran'ın aslında ne kadar büyük bir düşman olduğu” Dumanlı'nın da içinde olduğu hareketin değişmez politik bir tutumu haline geldi.
Esad'ın İran'la beraber Sünnilere karşı savaş başlattığı propagandasını ilk bu gruba bağlı yayın organları yaptı.
Dışişleri bakanı Davutoğlu bölge ülkeleriyle ‘yakın diyalog’ kurduğu için bu gruba ait yayın organlarında hedef tahtası haline getirildi.
Başbakan yardımcısı Beşir Atalay İran'a gidip geldiği için 'Camia'nın dilinde "Acem delisi” olarak mimlendi ve istenmeyen adam ilan edildi.
“İran içimize ajan hemşire gönderdi” haberleriyle provokasyonun alası yapıldı.
Suriye meselesi patlak verdiğinde “PKK'nın o bölgede konuşlandığını, Esad'ın PKK'ya yeniden ev sahipliği yapmaya başladığını” anlatan kışkırtıcı, uydurma fotoğraflar ve haberler ilk olarak Ekrem Dumanlı'nın yönettiği medya organlarında yayınlandı.
Haaretz gazetesi bile İran aleyhtarı haberlerine Zaman gazetesini kaynak gösterir hale geldi.
Bu yayınlar sayesinde Hakan Fidan önce İsrail’in sonra bütün dünyanın gözünde İrancı olup çıktı.
“Yapmayın, etmeyin bu süreç felaket getirir” diyen ve Diyalog, silahsız çözüm, sükûnet tavsiye eden herkesi Esadcı ilan edenlerin başında Dumanlı’nın yönettiği yayın organları geliyordu.
Bütün bunları unutacak mıyız?
Hükümeti Suriye konusunda nasıl kışkırttığınızı hafızamızdan silecek miyiz?
On yıllar önce sefil bir İranlının Hz Ömer hakkında söylediği hakaret içeren sözleri, daha dün söylenmiş gibi her gün sayfalarınızda, TV ekranlarınızda yeniden yayınladığınızı hatırlamayacak mıyız?
Esad'ın Nusayri kimliğine vurgu yaparak içerideki Alevi dostlarımızı nasıl rencide ettiğinizi görmezden mi geleceğiz?
Türkiye önce sizin, sonra İHH gibi sorumsuz 'İslamcı' yapıların, en önemlisi de Ahmet Davutoğlu gibi iflasın eşiğine gelmiş bir bakan yüzünden dünyada "ikinci lige" düştü. ABD, Japonya, İngiltere, Hindistan, Çin, Almanya gibi ülkelerin yanından, bu tutumunuz yüzünden Suriye, Mısır, İran gibi devletlerin yanına indi.
Buradaki kusurunuzu, kabahatinizi, günahınızı bir yazıyla unutturacağınızı mı düşünüyorsunuz?
Eğer bugün Davutoğlu ne yaptığını bilmez bir şekilde ortalıkta dolaşıp duruyorsa, bilin ki bu duruma gelmesinde en büyük pay sizin yayınlarınızın ve bir hareket olarak aldığınız politik tutumundur.
Suriye artık iflah olmayacak bir noktaya geldiyse bunda büyük katkınız var.
Suriye'de 100 bin insan öldü. Bu ölümlerde bir sorumluluk aranacaksa eminim ki en büyük pay Türkiye'ye, oradaki en büyük pay da size düşecek.
Eğer hükümet diyaloğu değil de, silahı tercih eden bir politikaya yöneldiyse, bunda ABD’nin etkin güç odaklarıyla ilişki kurmak için hükümetle girdiğiniz yarışın etkisi çok fazla.
Hükümet dünya sistemiyle ilişkilerini size kaptırmamak için sizden daha fazla savaş kışkırtıcılığı yaptı.
Savaş kışkırtıcılığı Obama’ya toslayınca siz de tutumunuzu değiştirdiniz ve şimdi hükümete “keşke böyle yapmasaydın” diyorsunuz.
Bütün bunları biz unutsak bile arşivler nasıl unutacak? Biz unutsak bile yeryüzü, dağlar, nehirler, Suriye'de can veren o çocukların ruhu nasıl unutacak? Hepimiz unutsak bile bu ülkenin tertemiz gençleri, çocukları nasıl unutacak?
Diyeceğim o ki Ekrem Dumanlı “Suriye ve İran meselesinde yanlış yaptık. İzlediğimiz yol hepimizi iflasa sürükledi. Keşke silahı değil diyaloğu deneseydik” deseydi daha samimi ve ahlaklı tutum almış olurdu.
Beni öfkelendiren, hepimize salak muamelesi çekilmesidir. Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın