Düşüşe geçen köşe yazarları mı medya mı?

Düşüşe geçen köşe yazarları mı medya mı?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Ahmet Hakan'ın  “Fehmi Koru'nun ciddi bir irtifa kaybına uğradığını” ileri sürdüğü yazısını okuyunca "Hangi köşe yazarı irtifa kaybetmedi ki?" diye geçirdim içimden. Ne yazık ki aklıma tek bir isim gelmedi.

Sizin geliyor mu? Bir tek Fehmi Koru mu düşüşe geçti, yoksa medyanın tamamı mı? Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Gerçekten de son yıllarda Türk medyasının güçlü kalemlerinden, eski etkinliğini sürdüren kaldı mı? Yoksa ben mi abartıyorum?

Şöyle bir zihninizi yoklayın bakalım, yazıları büyük bir ilgiyle takip edilen, söylediği sözler itibar gören, yazdıklarıyla düşünce dünyamıza renk katan ciddi bir köşe yazarı var mı?

Hatırlar mısınız, eskiden Göngör Mengi vardı. Bir de eşi: Ruhat Mengi. Her yazdıkları dikkat çekerdi. Kaleme aldıkları konu tartışılırdı. Muhatap alınırlardı. Ne zamandır bu iki gazetecinin varlığı bile hissedilmiyor. Niçin? Nedir bu çaptan düşmenin nedeni? Yoksa yaşlandılar mı?

Peki ya Emin Çölaşan'ı hatırlayan var mı? Her yazısı belli bir kesimin üzerine kırbaç gibi iniyordu. Hatırlıyor musunuz? Ne oldu Emin Çölaşan'a? Son zamanlarda onun bir yazısını gördünüz mü?

Diğer taraftan muhafazakar mahallenin en etkili yazarlarından Ahmet Taşgetiren de farklı durumda değil. Dikkat ediyor musunuz? Yazılarıyla bir camiaya yön veren, ‘mahallenin en etkin yazarı’ Ahmet Taşgetiren'in o eski gücünden eser yok. Niçin? Ne oluyor bu yazarlara?

Ya Ertuğrul Özkök? O da çaptan düşmedi mi? Dikkat çekmek, tartışmalara malzeme olmak için attığı taklaları, çektiği numaraları görünce insanın içi sızlıyor. Öyle değil mi?

Cengiz Çandar, İsmet Berkan, Taha Akyol, Ali Bulaç, Engin Ardıç, Güneri Civaoğlu… ve daha adını yazmadığım birçokları. Bu isimlerden hangisi çaptan düşmedi? Hangisi yazdıklarıyla bir meseleye yön verebiliyor. Hangisi bir yazı kaleme alınca büyük bir ilgiyle karşılanıyor? Hangisi eski etkinliğini, gücünü koruyor? Yarın ne yazacağını merak ettiğiniz kaç köşe yazarı var? Ya da kim var?

Önemli bir olay olduğunda , eskiden, köşe yazarları bu mesele hakkında ne yorum yapacak diye merak edilirdi. Öyle değil mi?

Peki hala bu tür bir merak içerisine giren okur var mı?

Bu yazarları okuyan okur kaldı mı?

Gazetelerin gerçek tirajlarına bakın ne kadar okur kaldığını göreceksiniz.

Ne yazık ki köşe yazarları artık okunmuyor.

Bilmem farkında mısınız? Bir köşe yazısını iki tane internet sitesi alıntılamazsa kimsenin o yazıdan haberi de olmuyor.

İşin tuhaf tarafı gazeteciler birbirlerinin yazılarını okuyup birbirlerini polemik malzemesi yapmazsa, o internet sitelerine de malzeme olamıyorlar.

Gazeteciler yazılarını artık halka değil, birbirlerine yazıyorlar gibi bir durum var.  Yanılıyor muyum?

Üstelik birçok köşe yazarı başka köşe yazılarını da okumuyor. Çünkü herkes aynı şeyleri yazıp duruyor.

Kimse riske girmiyor. Farklı alanlara dalmıyor.

Tuhaf bir şekilde genel bir çaptan düşme var. Farkında mısınız?

Gerçi ben köşe yazarlarındaki bu düşüşün asıl nedenini Türk medyasındaki çöküş olarak görüyorum.

Evet, ne yazık ki medya giderek yok oluyor. Sadece yazarlar değil, kurumlar da düşüş içerisinde.

Mesela hangi gazetenin manşetinin tek başına bir anlamı var? Veyahut hangi haber kanalının bir anlamı, bir etkinliğini var? 

TV'lerde üç beş zibidinin özenti kabadayı ağzıyla çıkardığı sokak kavgaları dışında, haberdar olduğunuz kaç program var? İzlenme oranlarına bakın bir. Kimse bu TV'leri, bu programları izlemiyor.

Medya itibarını kaybetti, şimdi ilgi bile çekemiyor.

Bütün bu tablo, her gün ağlama duvarına giden yahudinin durumuna benziyor.

Hani bir yahudi istisnasız her gün ağlama duvarına gidip büyük bir huşu içinde dua ediyormuş. Bir gün ağlama duvarından dönerken başka bir yahudiyle karşılaşıyor. Diğeri soruyor: Üstad her gün büyük bir azimle ağlama duvarına geliyorsun. Peki dua ettikten sonra gerçekten ne hissediyorsun?

Bizimki cevap vermiş: Valla bazen sanki duvara konuşuyormuşum gibi hissediyorum.

Türk medyasının mensuplarının durumu da bundan pek farklı değil. Sanırım bütün arkadaşlar benzer şeyleri hissediyor.

Ne yazk ki medya büyük bir çözülme, büyük bir çöküş yaşıyor.

Kuşkusuz klasik medyanın bu çözülüşünde teknolojik gelişmenin etkisi var. Ama medyanın etkinliğinin kaybolmasında en öenmli etken ‘namuslu gazetecilik yapacak cesaretin ve yeterliliğin’ kaybolması.

Kimse içinden geçeni, yazılması gerekeni yazmıyor. Yazamıyor. Kimisi yandaşlıktan yazamıyor, kimisi düşmanlıktan.

Kimisi eline geçirdiği imkanları kaybetmemek için asıl söylenmesi gerekeni söylemezken, kimisi etrafındaki gazetecilerin elde ettiği imkanların benzerine kavuşmak için yazmıyor.

Bu medya nasıl olur da erimez, çözülmez, çökmez? Çünkü okurlar, izleyiciler her şeyin farkında.

Dikkat ediyorum medyadaki bu çözülme kimsenin umurunda da değil.

Kimse bu gidişi tersine çevirecek bir arayış içerisinde değil. Kaybolan ilgiyi şık, esaslı, anlamlı, namuslu, cesur işler yaparak değil,  gazetede ve ekranda ‘sokak ağzıyla’ kavga edenleri istihdam ederek geri getireceklerini sanıyorlar.

Yanılıyorlar.

Bütün gazetecilerin bu gidişi dert etmeleri gerekiyor. Genel olarak yaşanan bu 'çaptan düşmenin' farkına varılması gerekiyor. Başları kumdan çıkarıp ne olup bittiğinin görülmesi gerekiyor.

Eski medya 'yeni Türkiye'ye kendini uyarlayamıyor. 'Yeni medya' ise varlığını piyasa dinamikleriyle, değil iktidarın gücüyle sürdürmeye çalışıyor. Durum böyle olunca ne yazık ki sağlam, cesur, namuslu, insanlara farklı düşünce zeminleri oluşturan, uyarıcı, denetleyici ve başarıyı kriter alan itibarlı bir medya oluşmuyor.

İtibarı olmayan medyanın, gazetecinin, okuru da, izleyicisi de olmuyor. Bunu da mı görmüyorsunuz?