Açıkçası bu sabah biraz canım sıkılmıştı. Ama
dostlarım “Boş ver bugün magazin yaz” dediler.
Onları dinledim, “Kurt Seyyit ve Şura” yazayım
dedim.
Aslında dizi sektörüyle ilgili dizi
dizi yazılar yazılır. Özellikle televizyon yöneticileriyle
yapım şirketleri arasındaki ilişkiler şaşırtıcı, heyecanlı ve de
kapı arkasında, görünenden bambaşkadır.
Mesela reyting almadığı halde süren
eblehçe kotarılmış diziler neden yayından
kaldırılmaz?
Neden tutup tutmayacağı hakkında zerre fikri
olmadığı halde uzun dönemli anlaşmalar imzalanır?
Mesela “Bundan da oyuncu mu
olurmuş?” dediğiniz kalas bozması kız ve erkeklere neden
oyunculuk yaptırılır?
Vs. vs.
Belki bir gün araştırmacı gazetecilik ateşi
yanan biri bu konudan dosya yapar. Gazeteler ve televizyonlar kan
bağıyla bağlıyken bu zor, ama gönül isterdi.
"Kurt Seyyit
ve Şura” yazacakken nerelere gitti
kalemim, pardon klavyem.
Yukarıda yazdıklarımla Kurt Seyyit hakkında
yazacaklarım sadece dizi kavramı üzerinden ilgilidir, belirtmekte
yarar var.
"Kurt Seyyit ve Şura” tutmadı.
Görkemli diziydi. Öyle başlamıştı. Yelkenleri şişirildikçe
şişirilmişti.
Reklam geliriyle maliyeti arasında göz
yumulamayacak bir fark oluşmuş olmalı ki, ha son verildi ha son
verilecek muamelesi görüyor. Ama bir türlü de son
verilmiyor. Basmışsın Kıvanç’a onca parayı.
Neden tutmadığına dair analizlerin bini bir
para. Kendi fikrimi söyleyeyim:
Bir, sahiciliğin prim yaptığı
günlerde, abartı dozu fazla geldi. Masal anlatıyorsan ya
tam uçacaksın, tarih yazıyorsan az biraz gerçeklere
bulaşacaksın.
İki, dizinin ismi fena. Dizi
ve sinema sektörümüz isim koyma sorununu nedense çözemiyor bir
türlü. Bu konuda “Muhteşem Yüzyıl”dan ders
alınabilir.
Üç, Kıvanç Tatlıtuğ markasını,
su akarken testi doldurulur mantığından hareketle hor kullanır
oldu. “Parayı bulunca götür” mantığı uzun soluklu
star yaratamayışımızın temel gerekçesi.
Dört, kadın oyuncu, erkek
oyuncunun yanında hayli ezik bir markaydı, dengelenemedi.
Onca bölüm sonra reyting alamama gerekçesini Kıvanç ile
Farah’ın kimyasının tutmaması olarak açıklanması ayrıca acıklı
hal. Dizi izleyicisi daha fragmanlar yayınlanırken
söylemişti fikrini. Dinleyen kim? Masa başı egolar boş yere para
saçıyorlar.
Beş, yapım yola çıkarken
ölçüsüz iletişim çalışmalarıyla beklenti hayli yükseltilmişti. Boşa
çıktı.
Altı, her ilgi gören roman
dizi yapılınca da ilgi görür mantığı yüzeysel bir mantıktır, öyle
düşündüler.
Ne mi olacak? “Muhteşem
Yüzyıl”ın bitişiyle yansıyacak reyting kıpırtısını,
Farah’ın diziden gönderilmesinden oldu sanacaklar.
Bu dizi alemi böyle dönüp gidecek.
ADAMIM LUCESCU…
Lucescu benim efsanemdir.
Galatasaray’dan gönderilişini dün gibi unutmam.
Bir duruşu vardır. Futbolu doldur
boşalt değildir, felsefesi vardır. İlkeleri
vardır, gelene gidene yumuşatmaz.
Mesafesi vardır, kimseyle el
ense olmaz.
Galibiyetiyle yenilgisi arasında yüzündeki
ifade dudaklarının kenarından belli olur sadece.
Gözleri hep çocuk gibi
bakar.
Medyayla yalapşap olmaz.
Soytarılaşmaz.
Kavak ağacı gibidir, dimdik
durur. Başkana neyse futbolcuya da odur.
Dolayısıyla Türk futbolunun bir anı bir anını
tutmaz ortamında aykırı bir kişiliktir.
Ama. Şöyle de bir gerçek vardır,
çalıştırdığı kulüplere futboldan daha üste şeyler verir. Bir klas,
bir tarz getirir. Bu niteliklerle de uluslararası alanda
farkını hissettirir.
Eğer Galatasaray Lucescu’yla çalışırsa, bu
yazdıklarımı koyun bir kenara.
OLMADI AMA İZZET
ÇAPA
"Köşe yazarıyım" diyen
yazardan iyi yazıyorsun. "Gazeteciyim" diyen
çoğundan iyi sorular soruyorsun.
Gece aleminde yer etmiş isminle gelip,
yazdıklarınla medya alemine ders veriyorsun. Hoşuma
gidiyor.
Sonra da magazin ödülleri dağıtılan gecede,
ödül verdiğin oyuncunun iyi ya da kötü öpüştüğü üzerine laf
söylüyor, kendini aşağıya çekiyorsun. Senin haber olmaya ihtiyacın
mı var?
Benim tanıdığım İzzet Çapa,
esprisindeki kaliteyle fark atardı. Kafa yorardı. Yapmadı. Kolaya
kaçtı. Olmadı.
AKLIMDA KALAN
Çamur ortasında
temiz kalma savaşı: En
sevdiğim sözlerdendir: Çamurlu suyla oynama, paçana
bulaşır. Arkadaşlarıma, yakınlarıma durmadan hatırlatırım,
sana sataşana sataşma. Bulaşana bulaşma. Kazanmak için o düzeye
inmek, o çamura bulanmak gerekir, bunu da yapamayacağına göre,
yürü yoluna git. İyi de, baksanıza duruma.
O çamurdan kaçıyorsun, bu çamur ne olacak? Bu çamurdan
kaçarsan diğeri yakınında. Çamur deryasında temiz kalmak
kanat takmayı gerektiriyor. Başka çare yok,
uçacağız.