Dünya yanıyor biz Kurt Seyit ve Şura konuşalım!

Dünya yanıyor biz Kurt Seyit ve Şura konuşalım!

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com
Açıkçası bu sabah biraz canım sıkılmıştı. Ama dostlarım “Boş ver bugün magazin yaz” dediler. Onları dinledim, “Kurt Seyyit ve Şura” yazayım dedim.

Aslında dizi sektörüyle ilgili dizi dizi yazılar yazılır. Özellikle televizyon yöneticileriyle yapım şirketleri arasındaki ilişkiler şaşırtıcı, heyecanlı ve de kapı arkasında, görünenden bambaşkadır.

Mesela reyting almadığı halde süren eblehçe kotarılmış diziler neden yayından kaldırılmaz?

Neden tutup tutmayacağı hakkında zerre fikri olmadığı halde uzun dönemli anlaşmalar imzalanır?

Mesela “Bundan da oyuncu mu olurmuş?” dediğiniz kalas bozması kız ve erkeklere neden oyunculuk yaptırılır?

Vs. vs.

Belki bir gün araştırmacı gazetecilik ateşi yanan biri bu konudan dosya yapar. Gazeteler ve televizyonlar kan bağıyla bağlıyken bu zor, ama gönül isterdi.

"Kurt Seyyit ve Şura”  yazacakken nerelere gitti kalemim, pardon klavyem.

Yukarıda yazdıklarımla Kurt Seyyit hakkında yazacaklarım sadece dizi kavramı üzerinden ilgilidir, belirtmekte yarar var.

"Kurt Seyyit ve Şura” tutmadı. Görkemli diziydi. Öyle başlamıştı. Yelkenleri şişirildikçe şişirilmişti.

Reklam geliriyle maliyeti arasında göz yumulamayacak bir fark oluşmuş olmalı ki, ha son verildi ha son verilecek muamelesi görüyor. Ama bir türlü de son verilmiyor. Basmışsın Kıvanç’a onca parayı.

Neden tutmadığına dair analizlerin bini bir para. Kendi fikrimi söyleyeyim:

Bir, sahiciliğin prim yaptığı günlerde, abartı dozu fazla geldi. Masal anlatıyorsan ya tam uçacaksın, tarih yazıyorsan az biraz gerçeklere bulaşacaksın.

İki, dizinin ismi fena. Dizi ve sinema sektörümüz isim koyma sorununu nedense çözemiyor bir türlü. Bu konuda “Muhteşem Yüzyıl”dan ders alınabilir.

Üç, Kıvanç Tatlıtuğ markasını, su akarken testi doldurulur mantığından hareketle hor kullanır oldu. “Parayı bulunca götür” mantığı uzun soluklu star yaratamayışımızın temel gerekçesi.

Dört, kadın oyuncu, erkek oyuncunun yanında hayli ezik bir markaydı, dengelenemedi. Onca bölüm sonra reyting alamama gerekçesini Kıvanç ile Farah’ın kimyasının tutmaması olarak açıklanması ayrıca acıklı hal. Dizi izleyicisi daha fragmanlar yayınlanırken söylemişti fikrini. Dinleyen kim? Masa başı egolar boş yere para saçıyorlar.

Beş, yapım yola çıkarken ölçüsüz iletişim çalışmalarıyla beklenti hayli yükseltilmişti. Boşa çıktı.

Altı, her ilgi gören roman dizi yapılınca da ilgi görür mantığı yüzeysel bir mantıktır, öyle düşündüler.

Ne mi olacak? “Muhteşem Yüzyıl”ın bitişiyle yansıyacak reyting kıpırtısını, Farah’ın diziden gönderilmesinden oldu sanacaklar.

Bu dizi alemi böyle dönüp gidecek.

ADAMIM LUCESCU…

Lucescu benim efsanemdir. Galatasaray’dan gönderilişini dün gibi unutmam.

Bir duruşu vardır. Futbolu doldur boşalt değildir, felsefesi vardır. İlkeleri vardır, gelene gidene yumuşatmaz.

Mesafesi vardır, kimseyle el ense olmaz.

Galibiyetiyle yenilgisi arasında yüzündeki ifade dudaklarının kenarından belli olur sadece.

Gözleri hep çocuk gibi bakar.

Medyayla yalapşap olmaz. Soytarılaşmaz.

Kavak ağacı gibidir, dimdik durur. Başkana neyse futbolcuya da odur.

Dolayısıyla Türk futbolunun bir anı bir anını tutmaz ortamında aykırı bir kişiliktir.

Ama. Şöyle de bir gerçek vardır, çalıştırdığı kulüplere futboldan daha üste şeyler verir. Bir klas, bir tarz getirir. Bu niteliklerle de uluslararası alanda farkını hissettirir.

Eğer Galatasaray Lucescu’yla çalışırsa, bu yazdıklarımı koyun bir kenara.

OLMADI AMA İZZET ÇAPA

"Köşe yazarıyım" diyen yazardan iyi yazıyorsun. "Gazeteciyim" diyen çoğundan iyi sorular soruyorsun.

Gece aleminde yer etmiş isminle gelip, yazdıklarınla medya alemine ders veriyorsun. Hoşuma gidiyor.

Sonra da magazin ödülleri dağıtılan gecede, ödül verdiğin oyuncunun iyi ya da kötü öpüştüğü üzerine laf söylüyor, kendini aşağıya çekiyorsun. Senin haber olmaya ihtiyacın mı var?

Benim tanıdığım İzzet Çapa, esprisindeki kaliteyle fark atardı. Kafa yorardı. Yapmadı. Kolaya kaçtı. Olmadı.

AKLIMDA KALAN

Çamur ortasında temiz kalma savaşı: En sevdiğim sözlerdendir: Çamurlu suyla oynama, paçana bulaşır. Arkadaşlarıma, yakınlarıma durmadan hatırlatırım, sana sataşana sataşma. Bulaşana bulaşma. Kazanmak için o düzeye inmek, o çamura bulanmak gerekir, bunu da yapamayacağına göre, yürü yoluna git. İyi de, baksanıza duruma. O çamurdan kaçıyorsun, bu çamur ne olacak? Bu çamurdan kaçarsan diğeri yakınında. Çamur deryasında temiz kalmak kanat takmayı gerektiriyor. Başka çare yok, uçacağız.