PKK'nın yaptığı alçaklıklar ortaya çıkınca, "Çözüm süreci" maalesef kendiliğinden çözülmüş oldu. Bir başka deyişle, "Çözüm süreci" HDP'nin de desteğiyle PKK tarafından açılan çukurlara gömüldü.
Geçmiş gitmiş dediğinizi duyar gibiyim, ama o günleri hatırlamak gerek. Ülke olarak birlik olduk, PKK'nın kalleşliğini bir yana bırakıp AK Parti iktidarının üzerine çullandık... Devleti suçladık, Tayyip Erdoğan'ı... seyirci kalan, ses etmeyen kim varsa suçlamakla kalmadık, canını okuduk...
Haksız da değildik...
AK Parti iktidarı, "Çözüm süreci" yara almasın diye, HDP'nin veya PKK'nın isteği üzerine, hepimizi çileden çıkaran kamu kurumlarındaki "TC" ibaresini bile kaldırmıştı... Hep birlikte sonradan olanları gördük yaşadık...
Malum seçimler yapıldı, bir çok belediyenin kapısına "TC" yeniden iliştirildi. Gördüklerim karşısında gururlanmadım desem yalan söylemiş olurum.
Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Adana... illerinde hal böyleyken, HDP'li bir çok belediyede durum farklıydı. Diyarbakır, Mardin ve Mardin... mesela. Bu belediyelerinde işbaşı yapan belediye başkanları, ilk icraat olarak web sayfalarındaki Türk bayrağını kaldırmak oldu.
Görevden uzaklaştırılan belediye başkanları bu uygulamanın öncülüğünü yaparak, diğer HDP'li belediyelere örnek olmak istese de, terör örgütünün komiserliğini reddeden kimi belediye başkanları, aynı suça ortak olmak istemedi ve olup biteni görmezden geldi.
Haklısınız, bu yazdıklarım o belediye başkanlarının görevden alınmalarına sebep değil... Acele etmeyin, ayrıntılara geleceğim. Ama önce, muhalefet tayfasının ikiyüzlü politikaları üzerinde biraz durmak istiyorum.
Bakın, geçmişte "TC" ibaresi için kıyameti koparanları dikkatle izleyin. Söyledikleri her kelâmı pür dikkat dinleyin. Şu ana kadar, PKK'nın atadığı komiserler tarafından bertaraf edilen Türk bayrağı konusunda tek bir şey söylediler mi?
Hayır!
HDP'si, CHP'si, SP'si... hepsi bir olup, Türk bayrağını yok eden PKK'nın atadığı komiserleri "Demokrasi kahramanı" ilân ettiler. Bu ikiyüzlülük değil de nedir?
Niye "PKK'nın atadığı komiserler" diyorum?
Diyarbakır, Mardin ve Van Belediye Başkanları görevden alınınca, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu aradım ve operasyonu erken bulduğumu söyledim. Soylu beni dikkatle dinledikten sonra "bitti mi?" dedi ve devam etti:
- Bak Hadi Bey, bizim geçmişte yaşadığımız bir süreç var. O sürecin sonunda 80 vatan evladı toprağa düştü. Seyirci kalmakla suçlandık, insanımız haksız değildi. Biz bugün yine aynı hataya düşmek istemiyoruz.
- Yani?
- Bu belediye başkanlarının işbaşı yapmasının üzerinden kısa bir zaman geçti doğrusu. Ama PKK'yla bir olup çok hızlı iş yapmışlar... Terör örgütünün palazlanması için her şeyi yapmışlar. İş tehlikeli bir boyuta gelmişti. Tespitlerimiz var, daha fazla seyirci kalamazdık!
Bu süreç mahkeme kararı ile birlikte yürütülmeliydi görüşümü hâlâ koruyorum. Soylu'nun anlattıklarından da pek iknâ olduğumu söyleyemem. Ancak eldeki belgeler, benim gibi düşünmeyenleri haklı hem çıkarıyor hem de iknâ edici...
Bir itirafçı kadın teröristin ifadesi geçti elime.
Diyarbakır Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı ile aynı hastanede çalışan ve onun gibi KCK'nın saflarında... yer alan biri... İfadesinde çarpıcı ifadeler var. Selçuk Mızraklı, meğer gece yarısı dağdan getirilen teröristleri gizli bir ekiple kayıtsız kuyutsuz bir şekilde hastaneye yatırıp tedavi ettikten sonra tekrar dağa göndermekte pek mahirmiş!
Ben söylemiyorum, birlikte iş yaptığı dava arkadaşı (!) söylüyor:
"(...) Doktor Selçuk Mızraklı'yı anestezi teknikeri olarak çalıştığım Diyarbakır'daki özel Venividi hastanesinde tanıdım. (...) sabah mesaiye gittiğimde yoğun bakımda bir hastanın olduğunu gördüm. Hogir kod adlı bir terörist gece yarısı ameliyata alınmıştı. Nöbetçi anastezi teknikeri hastayı gece geç saatte getirdiklerini, acilen ameliyata alındığını, ameliyatı yapan doktor Selçuk Mızraklı'nın gece yarısı evinden getirildiğini bana anlattı. Mustafa adlı anastezi teknikeri daha sonra Hogir'e "Nasılsın Heval" diye sorduktan sonra, "Heval Hogir birazdan Selçuk Mızraklı hoca gelecek, seni görecek... diğer Hevaller gelip seni birazdan götürecekler" dedi. Ben başka bir emaliyata girdim, çıktığımda "Haval Hogir" götürülmüştü. Bir ekibi vardı Selçuk Mızraklı'nın... dağdan gelen teröristleri bu ekibin dışında kimse tedavi etmezdi. Yapılan ameliyatların da hiç bir zaman kaydı tutulmadı. "
Yani bu kadın itirafçı diyor ki...
Selçuk Mızraklı, Türk askerine
kurşun sıkan teröristleri, oluşturduğu özel bir ekiple,
iyileştirip tekrar kurşun sıkacak hale getiriyordu. Bu ifadenin
başka da bir karşılığı yok bana göre..
Diyarbakır'daki eczacı dostum, bu bilgiyi benimle paylaştıktan sonra şu çarpıcı soruyu sordu:
"Şimdi söyle abi, askerimize, polisimize kurşun sıkan teröristleri iyileştirip dağa geri gönderen Selçuk Mızraklı'nın görevden alınması doğru mu değil mi?"
Haklı soru; ben cevabını size bıraktım!
Yorumlarınızı bekliyorum!