Dinleme kasetlerinden çıkan en önemli gerçek

Dinleme kasetlerinden çıkan en önemli gerçek

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Sözü uzatmadan başlıkta kastettiğim şeyi söyleyeyim. Benim gördüğüm, Avcı'ya ait olduğu öne sürülen kasetlerden çıkan en önemli şey şu: Koca bir aptallık.

Gerçekten de medyanın, dinlenen zevat da dahil, bu kadar "korkak"  ve olup biteni "anlama özürlü" olması şaşırtıcı.

Hiç kimse dinlenmelerin esasıyla alakalı bir sorgulama içerisinde değil. Herkes maşallah koyun gibi gelen davete icabet ediyor ve konulan istikamet üzere hareket ediyor.

Gerçekten merak ediyorum: Dinlenen ve savcılığa çağrılıp birer birer ‘şikayetçi misiniz?’ diye sorulan meslektaşlarımız bazı soruların cevabını niçin aramıyor?  Niçin yüzeysel olarak ‘Aa ben de dinlenmişim ve şikayetçiyim’ tavrını takınıyor?

Mesela neden kimse kasetlerin tarihlerine dikkat çekmiyor?

Ne zaman olmuş bu dinlemeler? 13 yıl önce. Peki ne vardı Türkiye’de 13 yıl önce? 28 şubat sürecinin en can sıkıcı, en baskıcı dönemi.

Peki bu dönemde bu dinlenen zevat hangi cephedeydi? Onları dinlediği veya dinlettiği ileri sürülen Hanefi Avcı hangi cephedeydi? Hanefi Avcı o dönem kimin safındaydı? 28 Şubat sürecine karşı kiminle birlikteydi? Ve niçin 6 ay hapis yattı?

Peki Hanefi Avcı ‘ben odama yerleşirken de boşaltırken de taşıdığım eşyalar memurlar tarafından kayıt altına alındı. Ben orada kaset bırakmadım’ dediği halde, niçin kimse burayla ilgilenmiyor? Neden dinlenenlerden hiç kimse gerçek manada hakkını aramıyor?

Şimdi ortaya çıkan bu 13 yıllık dinleme vakalarını bir yana bırakıp soralım: Türkiye’nin en önemli çete operasyonu olan Ergenekon operasyonunun temelini ne oluşturuyor? Tabiî ki dinlemeler. Bugüne kadar ortaya onlarca ses kaydı çıktı. Siz hiçbir savcının bu dinlenen kişilerden birini çağırıp ‘şikayetçi misiniz?’ diye sorduğuna şahit oldunuz mu?

Niçin bu uygulama sadece Hanefi Avcı’nın dinlediklerine layık görülüyor?

Neden bu gazeteci arkadaşlar  ‘Bu savcı beni niçin öptü?’ diye düşünmüyor, bu tuhaf durumu sorgulamıyor?

Bu durum gün gibi ortadayken, bize de herhalde bu dinlenen zevata "müstehakmışsınız" demekten başka bir şey düşmüyor.

Size yukarıda anlattığım tiyatroya uygun bir fıkra anlatayım da,  hem gülelim hem düşünelim. Nasıl, iyi olmaz mı?

Temel bir gün arkadaşı Dursun’a der ki ‘ula Dursun bu gece seni rüyamda gördüm. Ama çok kötüydü

Dursun: ‘Hayrola Temel? Anlat bakalım’ der

Temel: ‘Sorma Dursun çok kötüydü. Rüyamda sana tecavüz ediyordum.’ Der.

Dursun: Nasıl yani? Peki ben ne yapıyordum?

Temel: ‘Valla hiç bir şey yapmıyordun Dursun’ der.

Dursun: Allah Allah sana karşı koymuyor muydum Temel? Mesela bacaklarımı sallamadım mı? Yapmayasın diye...

Temel: ‘Yok Dursun hiç kıpırdamıyordun bile’

Dursun: ‘Ula Temel başımı da mı sallamadım?’

Temel: Yok valla Dursun hiç! Olan bitenden memnun gibi duruyordun.

Dursun: ‘Peki Temel, o zaman ben hak etmişim tecavüz edilmeyi.’


Yazımdan sakın Hanefi Avcı’yı ve yaptıklarını, yaptığı ileri sürülenleri aklamaya çalıştığım çıkarılmasın. Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, Hanefi Avcı ile muarızları arasında hakemlik yapacak değilim. Kimin haklı, kimin haksız olduğu umurumda da değil aslında. Hakkın da hukukun da Türkiye’yi çoktan terk etmiş olduğunun ne yazık ki farkındayım.

Kafama takılan, herkesin kurulan oyundaki rolünü oynarken gösterdiği gönüllülük. Ve bu oyunu izleyenlerin de, vicdanlarını bir tarafa bırakmış görünmeleri.

Biliyorum, biraz kapalı oldu ama ne yapalım, lafın hepsi ancak deliye söylenir.