Demek ki sen de bu dilden anlıyorsun kardeşim!

Demek ki sen de bu dilden anlıyorsun kardeşim!

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Çok değil, 8 Ekim'de bu köşede "Sevgili Ahmet" dedim.

"Kötü bir olay yaşadın. Üzüldük. Şimdi iyileşiyorsun. Seviniyoruz.

Yakında yazmaya da başlarsın" dedim.

"Yazılarını özledik" cümlesini ekledim.

Sonra da bir "rica"da bulundum. "Lütfen" dedim, "ilk yazında Sedat Peker'i evinde ağırlayacak kadar samimi olmanın nedenini de yazarsan sevinirim."

Gözlerinden öperek de yazıyı bitirdim.

Daha ne kadar nazik olunabilirdi, bilmiyorum.

Sen benim bu ricamı görmezden geldin.

Oysa. Sedat Peker muhabbetini ben de, herkes gibi senin yazı yazdığın Hürriyet'ten öğrendim.

Hatta. Haberi okurken. "Hürriyet içerisinde Ahmet Hakan'dan hoşlanmayan birileri var demek ki" dedim. Böyle bir haber seni zora sokmaktan başka işe yaramazdı.

Benim üslubu özenli yazıma cevap vermek yerine gittin, senin için söylenmedik laf, edilmedik hakaret bırakmayan köşe yazarına cevap vermeyi seçtin.

Adam benim gibi "yazılarını özledik" falan da dememişti.

Ne demişti? Senin yazdıklarından özetle:

"PKK'lı" demişti. "Hırsız" demişti. "Maymun" demişti. "Şizofren" demişti.

Hakaretlerle yetinmemiş, "istesek seni sivrisinek gibi ezeriz" demişti.

Ölümle ve saldırıyla tehdit etmişti.

Yazılarımı dikkate almadığından olduğunu sanmıyorum. Muhatap aldığın, dikkate aldığın pek çok kişinin bu köşeyi okuduğunu iyi biliyorsun.

Okur sayısı ve kalitesi karşılaştırması yaptığında bu köşenin çok daha dikkate değer olduğunu da iyi biliyorsun.

Şimdi ben sana ne diyeyim? Onca yılın hatırı var ağır şeyler yazamam.

Şimdi etrafında olan pek çok insan, daha senin adını bilmezken, nethaber.com'a karşı (Nevzat Basım tanık), senin sakalını savunan bendim. Hatırladın mı?

Benim üslubum ne seninle yarışacak, ne de senin dikkate alacağın bir üslup değil.

Derdin sana atılan iftiralara cevap vermek değil, polemikten beslenmekmiş diyeceğim demiyorum.

Sadece. Demek ki senin anladığın dil, hakaret, iftira tehdit diliymiş diyeceğim. Elbette bunu derken de üzüleceğim...


BİR DAHA DÜNYAYA GELSEM...

Fatma Girik, biricik aşkı Memduh Ün'ün cenazesinde "Bir daha dünyaya gelsem yine Memduh'a aşık olurdum" diyordu.

Hem de ne coşkuyla. Gözleri parlıyordu.

Aylardır hastanede yatan sevdiği adamın öleceği fikrine hiç alışmamıştı, belliydi.

"Aşk"ın ilk günlerdeki coşkusu, zamanla sükunet bulur. Uzun süren ilişkilerde "aşk" yerini dostluğa, arkadaşlığa, alışkanlığa bırakır(dı). Denir.

Fatma Girik'in aşkı yıllar sonra bile aynı ateşteydi. Ağır hasta aşkını toprağa vereceği günler yaklaşırken bile, birlikte bir gelecek hayal etmişti başucunda. Ölmek "aşk"a yakışmazdı ki...

Yıllara meydan okuyan aşklar dönemi kapanıyor. Büyük aşklar tek tek dünyayı terk ediyor. İnsanların içleri tükeniyor, geriye bir tek kabukları kalıyor...

Aşk yüzyılı bitti...

OKURA NOT

Bu hafta tüm diğer koşuşturmalar dışında, iki kongrede konuşmacıyım.

İlki 23 Ekim cuma günü Ankara Üniversitesi'nde. " 'Constructing' Middle East" başlıklı uluslararası kongrede.

İkincisi 24 Ekim cumartesi günü ODTÜ'de. Türkiye Zeka Vakfı'nın "III. Zeka ve Yetenek Kongresi"nde.

Emrehan Halıcı'nın başkanlığını yürüttüğü Zeka Vakfı'nın her sene çok konuşulan Zeka Kongresi, Nihal Sandıkçı'nın yoğun çalışmalarıyla gerçekleşiyor.

Konuşmacılardan biri olduğum panelde değerli yazar Murat Menteş de var.

Her iki kongreye de ilgilenenleri bekleriz.

ÜLKEMİZDE FUTBOLUN HALİ

Yine Fenerbahçe'de işler yolunda gitmiyor. Yine teknik direktörün gidiciliği konuşuluyor.

Verip dünya kadar parayı, dev oyuncular getiriyorsun. Anadolu kulübüne güç bela bir gol atabiliyorsun.

Medyada. Teknik direktör Pereira'nın köprüden önceki son çıkışı olarak da yanına ülkemiz futbolundan anlayan bir yardımcının getirilmesi tartışılıyor.

Nasıl yani? Diyorsun.

Türkiye'de futbol, Pereira'nın ülkesinde oynanandan farklı mı oynanıyor?

Sahadaki futbolcu sayısı mı farklı? Yoksa bizdeki futbol kuralları mesela Avrupa futbolundan başka mı?

"Pereira'nın yanına ülkemiz futbolunu anlayan biri lazım" ne demek?

Şu demek;

"Bizde futbol sahada oynanmaz" demek. Bunun kulüp başkanı var, tuhaf ilişkiler ağı olan spor medyası var, menejeri var, futbolcu gruplaşması var. Var da var...


AKLIMDA KALAN

Kamusal yayıncılıkta son nokta: Geçen hafta yazacaktım, sıra gelmedi. TRT 1'de. Sabah kuşağında. "İyi Fikir" programında. Elle bel fıtığı tedavisi vardı! Kamu yayıncısı TRT, olmuştu size telefon numarası yol kenarlarında yazan "Fıtıkçı"! Herkesin her şeyi bildiği ve de yapabildiği günlerde tıpçı olmayan bir fıtıkçıyı konuk etmişlerdi. Konuk eden de bir tıp doktoruydu üstelik! Neyse ki fıtıkçıdan sonra yayın konuğu olan Prof. Dr. Başar Atalay durumdan rahatsızlığını yüzüyle ve sözleriyle ifade etti. "Bu doğru bir yöntem değil, bel ağrısı sorunu olanlar bir doktora görünmeli" dedi de, TRT'nin hatasını tamir etmeye çalıştı.