İmparator, Padişah,
Diktatör
Yıllardır “Başkanlık Sistemi” diye yazar
söylerim…
Ama Başbakan Erdoğan’ın son dönem
danışmanları ve hukukçuları (Aslında din adamları) tarafından
hazırlanan “Başkanlık” modeli değil
benim önerdiğim.
Ben bire bir ABD modelini
öneriyorum…
Yani…
Yuh yani...
İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın
(Ki; nesli tükenen son devlet memurlarından biriydi) görevden
alınıp yerine, göreve başladığı ilk gün Cuma namazını
Başbakan’ın ardında kılan bir “Hükümet
Memuru”nun müdür olarak atanması diktaya doğru koşar adım
gidildiğinin göstergelerinden bir diğeridir…
Ve...
İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan
yazılı açıklamayla, Türkiye genelinde basın mensuplarının bugünden
itibaren emniyete girişlerinin yasaklanmasının dikta rejimlerinde
ancak olacağını nasıl olur da göremezsiniz?
"Bunu gördüğü halde yazamayan meslektaşlarımdan
tiksiniyorum" diyeceğim ve biliyorum,
bana kızacaksınız ama
kızarsanız kızın...
Para bu kadar mı kör etti
gözlerinizi yahu?..
Hani belli ki bu dünyada hesap
vermeyeceğinize, hesap sorulamayacağına kendinizi
inandırmışsınız…
İyi ama…
Siz hani ahrete
inanıyordunuz?..
Eğer o inancınızda samimiyseniz
orada yırtamayacağınızı ve kıldan ince kılıçtan keskin o köprüden
geçemeyip cumburlop kaynar kazanlara düşeceğinizi de mi
göremiyorsunuz?..
O halde get lan, get...
Yuh yani!..
|
Kuvvetler Ayrılığı İlkesi’nin
eksiksiz uygulandığı modeli…
Yani…
Başkanların asla “İmparator, Padişah,
Diktatör” olamayacakları modeli…
Oysa mevcut model ve Erdoğan’ın son
dönem danışmanlarıyla hukukçularının
önerdikleri “Başkanlık” modeli
seçilmiş “İmparator, Padişah veya
Diktatör”yaratır…
Başka da hiçbir işe yaramaz…
ABD’de uygulanan başkanlık modelini önermeme sebep olan
mevcut “Güvenoyu almış Hükümet ve
başbakanı” modelinin neden “İmparator,
Padişah, Diktatör” yaratacağını izah edeyim
önce…
Mevcut
model Kuvvetler Ayrılığı İlkesi’ne
terstir…
Çünkü…
Güvenoyu meclis çoğunluğunu
gerektirir…
Yani…
Güvenoyu almak için Parlamento
çoğunluğuna, yani Yasama Organı’na hâkim
olma şartı vardır…
Güvenoyu alan hükümet
(Yürütme) Meclis’e (Yasama’ya) de mutlak hâkim demektir…
Yürütme’nin Yasama’ya
hâkim olması demek ise Yargı’ya da hâkimiyet
kurması demektir…
Yürütme’nin Yasama ve Yargı’ya
hâkim olması demek ise Yürütmenin mutlak
hâkimiyeti;
yani “Dikatörlük”tür…
Evet…
Diktatörler seçim kazanan muhalefet partisine iktidarı
devretmezler…
Ve bugüne kadar (Henüz) böyle bir durum
yaşanmamıştır…
Ama…
Gidiş o istikamettedir…
Dikta rejimi kurmayı kafaya koyan siyasi iktidar sahipleri
önce Kuvvetler Ayrılı İlkesi’ni yok ederek;
yasama ve Yargı’yı ele geçirmek isterler…
Neden?..
Hukuk
Devleti’ni “Kanun
Devleti” haline getirmek, kanunlara dayanarak (27
Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbe dönemleriyle, o dönemlerde
darbecilerin kurdukları meclisleri, yani kanun koyucu parlamentoyu
hatırlayın.) ülkeyi kendi kanunlarıyla ve kendi anayasalarıyla
yönetebilmek için…
Darbe yapıldıktan sonra darbecileri yargılamak nasıl mümkün
değilse; dikta rejimi kurulduktan sonra da diktatörleri yargılamak
imkânsızdır…
Ve buyurun
görün…
Yeni yapılan yönetmelik değişikliğiyle (Savcılıkça
başlatılan operasyonlardan valiliğin haberdar edilecek
olması) Kuvvetler Ayrılığı İlkesi
yıkılmıştır…
Yani o yönetmelik değişikliği dikta
rejimine gidişin yayımlanmış ilk yol
haritasıdır…
Çünkü…
Yürütme kendisine bağlı İdare
ile (Valilik, Emniyet) önce Yargı’nın
bağımsızlığını yok
edecek; Yargı’yı Yürütme’nin
kontrol ve hatta emri altına sokacaktır…
Bundan
böyle başbakanlar veya bakanlar ya
da hükümete bağlı yüksek
bürokratlar diledikleri gibi çalıp çırpabilecekler ve
yargı asla harekete geçemeyecektir…
Amman ha!..
Sakın “Yok daha
neler!” demeyin…
Eğer diyorsanız da kusura bakmayın ama ya çok aptalsınız ya
da aşırı iyi niyetli bir amigosunuz…