Cüneyt Özdemir’den zerre hoşlanmam.
Düşüncelerini, tarzını, karakterini, hırsını sevmem.
Daha önce bu sitede geniş yer bulan “ Derdin Nedir
Cüneyt?” başlıklı bir de yazı yazmıştım.
Bir adam düşünün ki Ergenekon dalgaları sırasında benim
de tutuklanmam için avuçlarını ovuşturmuş, tenekeler
çalmış. Tutuklanmalarımızı şehvetle beklemiş.
Buna rağmen. Başbakan, Aydın Doğan’dan Cüneyt Özdemir’i
işten atmasını istediğinde de itiraz etmiştim. Benim
kötülüğümü isteyen birine kızmam/üzülmem, ilkelerimi çiğnememe
gerekçe değildir.
“İlke, duruş, vefa bilmez. Geriye asla bakmaz, ayakta
kalmak için her yol mubah diyen biridir” deseniz Cüneyt
için, hiç itiraz etmem.
Tüm bunlar Cüneyt Özdemir’in şahsıyla ilgilidir.
Eleştirilerim şahsınadır. Hakaret içermez. Ailesi ve
yetişme koşullarını işin içine karıştırmaz.
Dolayısıyla.
Gazeteciler, edep hatırlatması yapacaksa, meslektaşlık
dayanışmasını yeniden anımsayacaksa, tam zamanıdır.
Aziz Babuşçu’nun bir gazeteci için (adı Cüneyt
olmuş ya da başka bir şey olmuş fark etmez) “küçük beyinli” demesi
de, Elif Çakır’ın Cüneyt’in ailesi üzerinden
haddini aşması da kabul edilemez.
Çocuklar kirlenebilir ama o çocukların ailesi tertemizdir.
Hiçbir etkinliği ve etkililiği kalmayan gazetecilik
örgütleri bu tür hakaret içeren üslupları bıkmadan kınamaya devam
etmelidir.
Aziz Babuşçu’nun ve Elif Çakır’ın özür dilemesi medya
dünyasından çıkacak güçlü bir sesle (kaldıysa eğer) talep
edilmelidir.
Kaldı ki, Cüneyt Özdemir’e “varoşlarda hayat
sürmüş” diyen Elif Çakır’a, “Senin varoş dediğin
yerde şu anda Başbakanın evi var” hatırlatması
yapılabilir.
Ya da “Kendisi aslında Ertuğrul Özkök falan da
değil” vurgusundaki, Özkök’ün simgelediği “beyaz
Türkler”e gizli öykünmesinden yola çıkarak Çakır’ın
ruhunun bastırılmış yanları da masaya yatırılabilir.
Ya da Elif Hanıma “Hayırdır, siz İngiltere kraliyet
ailesiyle komşu mu oturuyordunuz?” sorusu (Adnan Berk Okan
Nişantaşı demişse de) sorularak içine düşülen çamurun kıvamını
artırılabilir.
Diyeceğim o ki, aynı sofradan ekmek yediğiniz insana bel
altından vurmak sizi temiz tutmaz.
Bir meslektaşınızın uğradığı hakaret karşısında
“geçmişte de o da bana bunu yapmıştı” diyerek
susmak kendi batağına çamur taşımaktır.
En sevdiğim sorulardan biri, insanın kendisine önce bir
“sen kimsin” demesidir. O zaman bu soru yüceltici
olur. İnsan kendisine sormazsa, gün gelir başkası sana “Sen
kimsin?” diye sorar ve bu soru aşağılayıcıdır.
“Daha ne kadar çukura inebiliriz?” dediğimde,
biri “Bu çukurun dibi yok” diyecek diye
korkuyorum.