Dün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda Cumhuriyet'in ilanının 96.
yılını kutladık.
Bu 96 yılın sonunda dönüp dolaşıp kılık kıyafet üzerinden
"kim daha Cumhuriyet kadını?" tartışması yapıyor
olmamız ironik olduğu kadar hazindir de.
Dilek İmamoğlu'nun giydiği kıyafetin,
Ekrem İmamoğlu'nun taktığı papyonun bir kesim üzerinde
sanki Cumhuriyet yeniden ilan edilmiş gibi bir coşku yaratması
anlaşılabilir. Belli ki kafalarındaki Cumhuriyet algısı
şekilcilikten öteye hala geçememiş.
Fakat bu indirgedikleri şekilcilikle birlikte
"Cumhuriyet kadını" söylemi, o şekle uymayan tüm
kadınları, içinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti'ne
yakıştıramamak, dışlamak ve ötekileştirmektir ki bu
asla kabul edilemez.
Aslında biz bu zihniyete hiç yabancı değiliz. Yıllar yılı bu
"kılık kıyafet" dayatmalarına maruz
kalmadık mı? Kafalarındaki o kalıba
sokamadıkları kadınları ikna odalarına sokmadılar
mı?
Şimdi de Cumhuriyetçi sayılabilmemiz için
Dilek İmamoğlu gibi görünmemiz gerektiğini
ima ediyorlar.
96 yıllık Cumhuriyet serüvenimizin geldiği nokta malesef ki
bu.
Senelerce AK Parti iktidarını ayrıştırıcı bir dil
kullanmakla suçlayanlar bugün şikayetçi oldukları şeyi
kendileri yapıyor. Üstelik de AK Parti'yi iktidara
taşıyan en önemli sebebin yine zamanında kullandıkları bu
ötekileştirici dil olduğunu unutarak.
Demek ki tekerrür bir şey ifade etmiyor.
Belli bir şablon çıkararak "Cumhuriyet kadını"
tanımlaması yaparak o şablona uymayan tüm başörtülü kadınlara
"siz Cumhuriyet kadını değilsiniz" demek
ne büyük densizliktir.
Bu her şeyden önce Cumhuriyet'i bir ayrıştırma aracı olarak
kullanmak anlamına gelir. Yıllarca bunu Atatürk üzerinden
yaptılar, yapıyorlar; şimdi sıra Cumhuriyet'e geldi galiba.
Oysa Cumhuriyet bizi ayrıştıran değil birleştirendir. Yani
en azından öyle olmalıydı değil mi?
Özetle; Kimin daha "Cumhuriyet kadını" olduğuna
karar vermek kimsenin haddi değildir. Cumhuriyet kimsenin
tapulu malı olmadığı gibi kimse de sırf kılığından
kıyafetinden dolayı onun temsilcisi olamaz.
Bu vatan için, memleket için kim daha çok çalışıp
üretiyorsa Cumhuriyet kadını da erkeği de odur. Nokta!
AMAN PETROL CANIM
PETROL
ABD'nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki petrol sahalarında
askeri varlığını güçlendirme kararı alması,
Rusya'nın ısrarla bölgedeki petrol tesislerinin Esad'a
bırakılması istemesi,
Ve dün akşam resepsiyonda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye
haricinde herkesin Suriye'deki petrolle ilgilendiğini
söylemesi, sizin de aklınıza Ajda Pekkan'ın o meşhur şarkısını
getirdi mi?
1980 yılında bizi Eurovision Şarkı Yarışması’nda Pet’r
Oil şarkısıyla temsil etmişti Ajda Pekkan. Yarışmadan 15.
olarak ayrılsa da o şarkının nakaratı hala
hafızalarımızda:
“Aman petrol, canım petrol
Artık sana sana muhtacım petrol
Elinde petrol, sonunda petrol
Artık dizginlerim senin elinde petrol"
Ajda Pekkan, o yıllarda söylediğini bu şarkının bugünü ve belki de
yarını bu kadar iyi anlattığının farkında mıydı dersiniz?
BİR STADYUMDA MAÇ İZLEMENİN
BEDELİ
İran'da kadınların lig maçlarını stadyumda izlemesinin tekrardan
yasaklandığı haberini okuyunca çok üzüldüm.
Hatırlarsınız bu yasak, Seher Hudayari isminde bir
kadının, erkek kılığına girerek stadyuma girmeye çalışmasının
ardından yargılanması ve bu kararı protesto etmek için mahkeme
önünde kendini yakarak intihar etmesi sonucunda
kalkmıştı.
İran hükümetininin kadınlara 40 yıldır uyguladığı stadyuma
giriş yasağının kalkması için Seher Hudayari'nin ölmesi
gerekmişti. Ama anlaşılan o ki bu da yetmemiş! İran kısmen
kaldırdığı yasağı tekrar getirmiş. Oysa İran kadınların
izlediği en son maçta 14-0 yenmişti.
Bir kadının stadyumda maç izleyebilmesinin bedeli daha kaç Seher
Hudayari edecek?
Umarım İranlı kadınlar bu karara yeniden tepki gösterir,
en azından Seher Hudayari'nin anısına...
twitter.com/Htckubra
Facebook Hatice
Kübra