Cumhurbaşkanı. Yine. Hükümete tepkisini koydu.
İmralı'ya gönderilecek heyet konusunda "Haberim yok,
desteklemiyorum" dedi. Hükümet de cevapladı: "Bal
gibi haberin var, böyle yaparsan kendine de Hükümete de zarar
verirsin."
Sonra. Erdoğan "Ben konu mankeni değilim" dedi
de, Hükümet aynı hızla "Ayıp oluyo ama, kameraların önünde
yapma böyle" cevabı yapıştırdı.
Medyamızı şenlendiren bu resmin nedeni ne ola
ki?
Belki, Erdoğan samimidir, durum gerçektir.
İpler gerilmektedir. Belki de başkanlık stratejisidir.
Fidan olayından deneyimlerimize göre birincisi doğru olabilir.
Ne var ki, Hükümetin en önemli adamı Yalçın
Akdoğan aynı zamanda hayatını Erdoğan'a adamış biridir.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanından habersiz hükümette kuş uçması pek
olası değildir. Ki Arınç da onu söylüyor "Bal gibi de
haberi var" derken.
Geriye "başkanlık stratejisi" kalıyor. Faiz
anlaşmazlığı, Fidan krizi derken. Çözüm süreciyle gelinen noktada
Erdoğan seçmene açık açık "Davul onda, tokmak bende
olmuyor, ikisini de bana verin" diyor.
Kendi imajının ve güvenilirliğinin üzerine
oynuyor. Seçmen sadakati diye bir şey olduğuna yürekten
inanıyor. "Madem" diyor, "bende dava
sadakati var, seçmende de bana sadakat vardır."
Bu yaklaşıma bir hata payı koymalı.
Seçmen denen şahıs, netameli bir şahıstır. Günbe
gün de netamesi artmaktadır. Sevgilisi, çoluğu çocuğu dahil
hiçbir bağ ve sadakat takmamaktadır.
Son krizle o destanımsı hikayeyi hatırladım.
12 yaşındaki şehzade Mehmet, babası
ikinci Murad'a "Eğer padişah sen isen gel
ve ordunun başına geç. Eğer ben isem sana emrediyorum gel ve
ordunun başına geç" demiş ya.
Oradan giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan'a diyebilirim ki;
İcra makamını bırakıp Cumhurbaşkanlığı makamına çıkmaya
"başkan olursunuz" diye ikna edildiniz.
Siz başkanlık konusuyla meşgulken. Hükümet,
katılmadığınızı söylediğiniz icraatlar içindeyse eğer.
En doğrusu gelip partinizin başına geçmenizdir. Kuvvetle
ihtimal, seçmen başkan olmanızı değil, geri dönmenizi
istiyordur.
Sizi yıllardır izlerim. Böyle katılmadığınız
icraatları sürekli tekrarlamak yerine işin başında olmayı
seçersiniz.
Başkanlık kumarını oynamak yerine. Geliniz ve partinizin
başına geçiniz. Aksi halde. Tarih tekerrür eder ki (Yok
canım kastım şehzade Mehmet'le babası değil, DYP, ANAP, DSP'nin
zayıflaması), durumdan siz sorumlu olursunuz.
Zira. Bu netameli seçmen kişileri ne kadar severse
sevsin, Cumhurbaşkanıyla Hükümet başkanının birbirlerine omuz
atmasından hoşlanmıyor. Nedenini de politik psikiyatrlar
açıklasın.
ARINÇ'IN ÇIKIŞINDAN
SONRA
Arınç'ın Cumhurbaşkanına cevap vermesinin siyasi sonuçları şöyle
olur;
Bir, Erdoğan'ın dokunulmazlık imajı hasar
görmüştür.
İki, "itiraz edince dünyanın sonu gelmiyormuş"
algısına yol açmıştır.
Üç, "iktidar da öyle tek parçalı değilmiş"
hissi yaratmıştır.
RTÜK DÜRTÜCÜ OLDUM
ÇIKTIM
Saat 20'de. Pazar akşamı. Çoluk çocuk tv seyretme saatinde.
ATV'de bir film yayınlandı: "Aranıyor"
İşkencenin bin türlüsü.
İntikam. Kan. Vahşet. Göstere
göstere insan doğrama. İnfaz. Şiddet namına
manyakça ne varsa hepsi.
Öpüşmeye ceza kesip bu tür ruh sağlığını ve gelişimini bozucu
filmlere bir şey demeyen RTÜK'ün raportör uzmanları
psikolojik tedavi görmeli. Acilen.
BEŞİKTAŞ NEDEN
ELENDİ?
Beşiktaş'ın UEFA'dan elenişiyle ilgili en aklı başında analizi
Cem Dizdar yaptı TRT 3'te. Öyle
gerekçeler söyledi ki, o futbolu kastetse de ben Türkiye'yi
düşündüm.
Bir, "Çok konuşup az düşünüyoruz" dedi. Futbol
camiasından ülkeye genellenebilir.
İki, "Rakibe saygı duymuyoruz. Saygı duysak
futbollarındaki değişimi ciddiye alırdık" dedi, ülkeye
genellenebilir.
Üç, "Rakibi küçümsemek kendimizi geliştirmeyi
önlüyor" dedi, ülkeye genellenebilir.
Dört, dünyayı kendinden menkul sanan
yöneticilerden söz etti. O Fikret Orman'ı kastetti bence ülkeye
genellenebilir.
AKLIMDA KALAN
YGS'de Türkçe ortalama 40 soruda 3 net
azalması: Üniversite öğrencileri arasında bile
"sözcük" ile "cümle"nin farkını
bilmeyenler varken, 3 net azalmaya hiç şaşırmadım.
Nihayetinde derdini 140 karakterle anlatma tutkusunu dibine
kadar yaşayan bir kuşak bu. Ne istediğine, nasıl
isteyeceğinden çok kafayı takık. Seyretmeye ayırdığı zaman, okumaya
ayırdığından, konuşmaya düşkünlüğü, düşünme çabasından daha fazla.
Yumruk atma hevesi, fikir ileri sürme becerisini yerle bir
etmiş sanki.