Cengiz Semercioğlu köşesinde: "Otobüs patlıyor merak
eden gazeteci yok" diyor ve böyle bir olayın Londra'da
olsa gündeme oturacağını anlatıyor.
Yenikapı'da olunca gazetecilerin meraklandığı yokmuş.
"Türkiye'de gazetecilik öldü" diye bir davul
çalınmadığı kaldı. Semercioğlu gibi deneyimli bir gazeteci bu
gerçeği atlamaz, olsa olsa dalga geçiyordur.
Ya da "devekuşu sendromu"na girmiştir.
Ya da "tecahül-i arif" sanatı yapıyordur.
Daha yeni. Cumhuriyet'in muhabirinin, Emlak Konut'tan
ucuza ev alan hakim ve savcıları merak etti diye 24 yıl hapsi
istenmişken.
Merak edip haber peşine düşen gazetecilerin ya
kovulduğu, ya dövüldüğü, ya tutuklandığı, ya da öldürüldüğü bir
ülkede gazeteciler geri zekâlı mı ki, haberi merak
etsin?
Haber demek, tabancanı hela da unutsan da unutmasan da
başın belada demek.
İşte o yüzden Sevgili Cengiz, Türkiye'deki
gazeteciler;
Ya karşılıklı köşelerden birbirlerini yerler,
onu yazarlar.
Ya gittikleri restoranlarda ne yediklerini
yazarlar.
Ya "sevgilinizi baştan çıkarma yolları"nı
yazarlar. (Ki çoğunun en beceriksiz olduğu alandır.)
Ya gezip gördüklerini yazarlar. (Herkesin
cebinde gezecek para var sanırlar.)
Ya kimin eşi, kimi götürüyor onu yazarlar. (Ama
burunlarının ucundakini görmezler.)
Ya pancarın kalorisini, sinameki otunun yararlarını
yazarlar.
Bir tek haber yazmazlar. Yazamazlar.
MİLLETVEKİLLİĞİ YEMİNİ
KALDIRILSIN
"Atatürk ilkeleri" üzerine Mustafa Kemal'den
nefret edenler,
"Laik cumhuriyet" üzerine
"şeriat"a inanıp laikliği reddedenler,
"Büyük Türk milleti önünde", Türklerden nefret
edenler yemin ediyor.
Hem de namusları ve şerefleri üzerine.
İşin namus ve şeref tarafını bir kenara koyalım. Bu tiyatro bana
çok koyuyor.
İÇİMDEKİ SES
Herkesin minik kuşu var. "Bir
arkadaş"ı var. Gelip kulağa haber fısıldıyorlar.
Benim de "içimdeki ses" var.
Diyor ki bana "Şşşşt, Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu anlaştı.
Meclis Başkanlığı Baykal'da kalacak. Bakanlıkları
paylaşalım."
Ki öyleyse. En doğru seçenek hayata geçmiş olur. İhtiraslar bir
kenara bırakılırsa uzun ömürlü de olur.
BIRAKIN ÇOCUKLAR TOP
OYNASIN
Saray'ın iletişim yönetiminde aksaklıklar devam ediyor.
Üç beş genç, "Saray'ın halka ait olduğu"
söylemini boşa çıkartmak istemişler.
Protesto yöntemleri de Saray etrafındaki yeşil alanda piknik
yapmak olmuş.
Ama ne piknik! Ortada sadece bir top var.
Bir de aile reisi rolündeki atlet giymiş
delikanlı. Pek güldüm.
Polisler etraflarını sarmışlar. Yaka paça
uzaklaştırıyorlar. Pek kötü.
Piknikçi aile reisi çıkışıyor: "Versenize çocuğun
topunu!"
Protesto böyle yapılır. Müthiş sevimli bir
fikir. Ama. İletişim böyle yönetilmez.
O gençler orada birkaç kez topa vursalar, top da
Saray'ın bahçesine kaçsa ne olurdu?
Pek çok tv kanalında "gençleri hırpalayan Saray
polisleri" fotoğrafı yayınlanmamış olurdu. Olmaz
mıydı?
SPOR OKURLARI NOT
ETSİN
Önümüzdeki sezon. Süper Lig'in en iyi kalecisi
Bursaspor'dan çıkacak.
Yıllar yılı, en formunda olduğu zamanlarda yedek tutuldu.
Fırsat verildiği zaman harika oyun çıkardı.
Adaletsiz futbol yönetim mantığının, başkana yakın futbolcu
abukluğunun kurbanı oldu.
Bu ülkenin en yeteneksiz kalecisinin yedeği olarak kaldı, sitem
bile etmedi.
Mert Günok'tan söz ediyorum. Kendisi ne
hissediyor bilmiyorum ama FB sözleşmesini yenilemeyerek büyük
iyilik yapmış oldu.
O yeteneklerini, biz de onu yeniden keşfedeceğiz.
AKLIMDA KALAN
Meclis Tv'nin milletvekili yemin töreni
yayını: TRT'nin yayıncılığına, olanaklarına hiç
yakışmadı. Sanki acil durum gibi hazırlıksızlık izlenimi verdi.
Sallanan kameralar. Saygı duruşunda sadece başkanlık
kürsüsüne odaklanıp geri kalanı unutmalar. Alt yazı
aksaklıkları. Yeni Meclis'in ilk günü üç kamerayla mı
yayın yapılır? Milletvekillerinin aileleri,
Cumhurbaşkanının yüz mimikleri yok mu sayılır? Bu kadar cansız bir
canlı yayın TRT'ye hiç yakışmadı. Umarım Şenol Göka bu
yazıyı okur da gereğini yapar.