Ali Akel’in Yeni Şafak’tan gönderilmesi üzerine
bazı gazetecilerin ‘üzüldüğünü’ görünce,
zihnimde öldürttüğü adamın cenazesine katılan siyah gözlüklü
azmettiricinin fotoğrafı canlandı.
Önce ‘katil’in eline silahı tutuşturup her
türlü psikolojik ortamı hazırlıyorlar, sonra katil, tasvir
ettikleri adamı öldürünce “bu kadar da olmaz ki”
deyip özgürlüğü savunanların safında yer alıyorlar.
Medyada bir daralmanın olduğu, normal eleştiriye bile
tahammüllün kalmadığı bir dönemdeyiz.
Ben bu ortamı ekmeğini Başbakan Erdoğan’dan çıkaran
gazetecilerin ve danışmanların oluşturduğunu düşünüyorum. Sadece
düşünmüyorum, biliyorum da. Benim bildiğimi başbakan da biliyordur.
Engellemediğine göre…
Medya patronlarının da, yöneticilerinin de siyaset karşısında
direncini bu grup kırıyor.
Kullandıkları sihirli cümle de “Beyefendi falanca
kişiden çok rahatsız.”
Hoşlarına gitmeyen, onların sosyetesine dahil olmayan, onlar
gibi küçülmeyen, onlar gibi ekmeğini yandaşlıktan çıkarmayan, onlar
gibi olup bitene sesiz kalamayan kim varsa, hedefe koyuyorlar.
Kendi içine düştükleri onur kırıcı durumun dışında kalan ve
hayatını idame ettirenleri gördükçe akıllarını da, ahlaklarını da,
vicdanlarını da kaybediyorlar.
Akıl sağlıklarını o kadar kaybetmişler ki
oluşturdukları havanın bir gün onları da
boğacağını göremiyorlar.
Arkadaşlığın, dostluğun fikri ayrılıktan beri olduğunu
göremeyecek kadar da derinlikten ve nezaketten yoksunlar.
O kadar ileri gidiyorlar ki muhalif bir gazeteci ile arkadaşlık
yapan bakanı bile "başbakana söylemekle"
tehdit edecek kadar pervasızlaşıyorlar.
Bunların kim olduğunu, neler yaptığını, kimlere
hayatı zehir ettiklerini, kimlere hak etmediği halde sadece
yaptığı şaklabanlıklar karşılığında neler verdiklerini,
kendilerine tabi olmayan genç gazetecileri nasıl dışladıklarını,
hangi bürokratı neyle tehdit ettiklerini, hangi medya patronu
ile kimin hakkında nasıl konuştuklarını, evet, bunların birçoğunu
biliyorum.
Öyle bayağı, öyle utanılacak, öyle yüz kızartıcı şeyler var ki
gerçekten burada yazmaya utanıyorum.
Ama ben yazmıyorum diye oluşan baskı ve oluşan tahammülsüz
ortama verdikleri katkıyı birgün tarih de yazmayacak diye
düşünüyorlarsa gerçekten yanılıyorlar.
Mesela AK Parti’yi veyahut AK Parti’ye politik destek veren
medyayı eleştirenleri nasıl ötekileştirdiklerini, istemedikleri
biri etkin oldukları bir TV’ye çıktığında hemen o TV’nin patronunu
arayıp “Ama abi falanı sizin TV’ye çıkarmışlar, bize zarar
veriyor” dediklerini, bir gazetede beğenmedikleri bir yazı
çıktığında telefona sarılıp o yayın organının yöneticisini veyahut
patronunu arayıp “Beyefendi bu durumdan çok
rahatsız” diyerek gözdağı verdiklerini, olup bitene
eleştirel bakan gazetecilerle arkadaşlık yapanlara nasıl tehditler
savurduklarını, “ya bizdensin ya da onlardansın”
diyerek insanları bir kampın adamı olmaya nasıl zorladıklarını…
Bütün bunların farkedilmediğini, unutulduğunu mu düşünüyorlar?
İstemedikleri gazeteciler başbakanın uçağına davet edildiğinde
danışmanları arayıp “Bu adamın başbakanın etrafında ne işi
var” diyerek nasıl ötekileştirdikleri de unutulacak
mı?
Mahallede işsiz kalmış, şahsiyet yoksunu birkaç gence
küçük meblağlar karşılığında siteler kurdurup istemedikleri,
kendilerine tabi olmayan gazetecilerin haysiyetinin cellatlığını
yaptırıyorlar. Tuttukları tetikçilerle insanların özel hayatları,
yaşam tarzları, kişisel zaafları haber yaptırılıyor, hatta olmadık
iftiralar atılmasına göz yumuyorlar.
Soner Yalçın ve Odatv'ye nicin kızıyorlarsa kendi kurdukları
'oda' larda daha pespayesini
yaptırıyorlar.
Üstelik bu sitelerle olan bağlarının bilinmediğini düşünerek
ortalıkta itibarlı gazeteci gibi dolaşıyorlar.
Diyeceğim odur ki hem böyle işler yapıp insanları patronun
gözünde itibarsızlaştırıyorlar, hem de sonra medya patronu iktidar
korkusuyla o gazeteci ile yollarını ayırdığında bu sefer olanca
suçu o patronun üzerine atıyorlar.
Ben bütün olup biteni gerçekten anlamıyorum.
Bu arkadaşlar hangi arada ruhlarını kaybettiler?
Ne zaman bu kadar vicdansız bir hal aldılar?
Ne zaman insanın, arkadaşlığın, dostluğun, efendiliğin, şahsiyet
sahibi olmanın esas olduğunu unuttular?
Taşıdıkları ‘profesyonel ruh’a ne zaman
kavuştular?
Gerçekten gözlerime inanamıyorum bazen.
Medyada Ali Akel’in gazetesi ile ilişkisinin kesilmesini birçok
köşe yazarı konu etti. Üzüntüsünü bildirdi.
Amacım bu yazı ile yeni haksızlıklara neden olup gerçekten
üzülenleri töhmet altında bırakmak değil.
Köşelerdeki, ekranlardaki üsluplara bakın benim kimleri
kastettiğimi göreceksiniz.
Zaten onlar da kim olduklarını biliyorlar.
Benim asıl üzüldüğüm ise yılların birikimi gazete ve TV’lerin
siyaset için bu şekilde harcanmasıdır. twitter.com/acikcenk