Cemaat medyası penguenleri mi göstersin sürekli?..

Cemaat medyası penguenleri mi göstersin sürekli?..

Adnan Berk Okan adnanberkokan@gmail.com

Penguenleri mi göstersin?..

Dün gece HaberTürk’te Didem Arslan Soysal’ın konuğuydu Prof. Yasin Aktay

Belli ki “Ak Parti MKYK Üyesi” olduğu için değil; yazar veya akademisyen olduğu için konuk edilmişti…

Çünkü diğer üç konuk tabii ki siyasi tarafları olan kişilerdi ama herhangi bir siyasi partide fiilen görev almıyorlardı…

Bu yazının konusu Yasin Aktay…

O nedenle ona hitaben yazacağım…

 

Değerli kardeşim;

Ak Parti MKYK Üyesi olmadan önce gerçek bir bilim adamı gibiydin…

Birçok konuda fikirlerimiz ters düşse de bu köşede seni alkışlıyor veya günün köşe yazarı seçiyordum…

Ama…



Sevgili Didem;

TV ekranlarında yapılan tartışma programı yöneticileri içinde öncelikle ekran yüzü olarak en iyilerinden birisin…

Adilsin…

Samimisin…

Kimseden taraf olmuyorsun…

Konuklarına karşı nezaketi elden bırakmadan uyumu koruyabiliyorsun ki tartışma programları için çok önemli bir meziyet…

Bazen inisiyatifi kaçırsan da çabuk toparlıyorsun…

Sevgili Didem…

Dün geceki konuklarından ikisi (İsmail Kahraman ve Yasin Aktay) milletvekili değildiler…

Ama…

Ak Parti Hükümeti’ni ve Başbakan’ı milletvekillerinden daha güçlü savunuyorlardı...

Diğer iki konuktan biri eski CHP milletvekili

Gel gör ki, mevcut yönetime muhalif…

Yani…

CHP için bir handikap…

Doç. Mahmut Akpınar ise belli ki Hizmet’e yakın

Ancak…

O kadar “Doğrucu Davut” ki; iki Ak Partili sözcünün karşısında yansız kalmaktan başka bir şey yapamadı…

Asıl itirazım İsmail Kahraman ve Yasin Aktay’a…

Karşılarına, Mecliste gurubu bulunan diğer üç muhalefet partisini savunacak kimse çıkarmayınca haksız rekabete sebep oluyorsun…

CHP, MHP ve BDP, HaberTürk gibi “gücünü tarafsızlığından” alan bir ekranda “öksüz” kalıyorlar…

Yani Didem;

Konukların ya sadece olaylara ilişkin görüşlerini belirtsinler…

Ama parti propagandası yapmalarına izin verme…

Ya da Kahraman – Aktay ikilisinden sadece birini davet et, diğer üç konuğun da diğer üç muhalefet partisini savunanlardan olsun…

Bu tarzı daha uzun süre devam ettirirsen; sadece Ak Partili izleyicilerin seyrettiği bir program haline gelirsin…

Ki…

Hem itibarın zedelenir…

Hem adın “Ak Partili”ye çıkar…

Ve hem de…

Şu anda aldığın kadar reklâmı asla alamazsın…

Benden söylemesi…

MKYK üyesi olduktan sonra arşive baktım sadece kaybeden ilân etmişim seni…

Ve gerekçe hep aynı: Çifte standartçılığın, bilim ahlâkına muhalefetin, aşırı taraftarlığın, Başbakan’ı kutsallaştıran savunmaların…

Dün gece de söz sırası sana her geldiğinde müthiş çifte standart yaptın…

 

Meselâ…

Kuvvetli suç şüphesi gerekçesiyle tutuklanmış insanların “yargılama sonuna kadar masum” olduklarını söylemek yerine; doğrudan “bu bir operasyondur, asıl amaç Başbakan’ın cumhurbaşkanlığını engellemektir” dedin…

Yani…

Müzmin muhalifler henüz iddianamesi bile hazırlanmamış o dosyanın şüphelilerini yargılamadan nasıl “suçlu” ilân etme yanlışını yapıyorlarsa; sen de yargılamadan “suçsuz” olduklarını ilân ederek onlarla aynı yanlışa düştün…

Ama…

Az sonra, operasyonda tutuklama talep eden savcı ve tutuklama kararı veren yargıçların görevlerini suiistimal ederken suçüstü (cürmümeşhut) yakalandıklarını iddia ettin…

Yani…

Tutuklu yargılanacak olanlar “masum” idiler sana göre…

Tutuklayanlar ise “suçlu”…

Yani sevgili Aktay

Yani…

Herkesi kör âlemi sersem mi sanıyorsun ne?..

 

Başka ne yaptın sevgili Aktay?..

Söyleyeyim…

Halkbank’a yönelik çok tehlikeli bir operasyon olduğunu iddia ettin…

Oysa bankaya yönelik öyle bir operasyon olmadığını Başbakan Yardımcısı Ali Babacan bizzat açıkladı.

Ne defterlerine el konmuş, ne BDDK yönetimi devralmış…

Buna rağmen operasyonun bankaya yapıldığını iddia etmek bankanın itibarını zedeleyici haber ve yoruma girer ki asıl suç odur sevgili Aktay

Kaldı ki…

Bir kamu bankasının genel müdürü “kuvvetli suç şüphesiyle” tutuklanıyor “tehlikeli” oluyor sana göre…

Ama…

76 milyon yurttaşın dış güvenliğinden sorumlu TSK’nın Kozmik Odası’na girildiğinde tehlikeden söz ettiğini hatırlamıyorum…

Yok artık yani…

 

Sevgili Aktay;

Düşünce ile bilgi aynı şey değildir…

Eflâtun’un “Devleti ya filozoflar yönetmeli, ya da devleti yönetenler filozof olmalı” sözü bir bilgidir.

“Haklı” mı yoksa “haksız” mı olduğu konusunda görüş bildirmek ise düşüncedir…

Sevgili Aktay;

“Hukuk” bilgiye dayanır…

Kanunlar ise yorumlanabilir…

Üzerlerinde fikir yürütülebilir…

Sana bir ağabey tavsiyesi; sen gel bundan sonra hiçbir oturumda hukuk konusunda konuşma…

Çünkü hiçbir şey bilmiyorsun…

Bir kanun hakkında yorum yaparsın tabii; bu bir düşüncedir…

Ama kanun kitaplarımızda yer alan bir maddeyi yanlış okumak veya maddede hiç geçmeyen cümlelerle okumak kabul edilemez...  

Ve sen hukuk konu olduğunda hep işte bu fahiş yanlışı ya da demagojiyi yaptın sevgili kardeşim…

 

Akıl alır gibi değil sevgili Aktay;

Şu son yolsuzluk operasyonunu Cemaat’in yaptığından çok eminsin...

Didem nedenini sorduğunda; “medyası sürekli operasyonu haber yapıyor da ondan” diye cevap verdin mealen…

Ne yapsın Cemaat medyası sevgili Aktay?..

Penguenleri mi göstersin bütün gün?..

Bütün dünyanın konuştuğu bir “Yolsuzluk Yargılaması”nı görmezden mi gelsin?..

Yani…

Akıl alır gibi değil…

 

Onu da bırak…

Fethullah Gülen Hareketi’ni bitirme operasyonu yüzünden hapis yatanların “suçlu” olduğunu söyledin…

“Islak imza” falan dedin ya hani…

İyi ama değerli kardeşim…

Senin mantığınla akıl yürütme yapılırsa Başbakan’ın çok daha suçlu olduğunu kabul etmek gerekmez mi?..

Fethullah Gülen Hareketi’ni bitirme operasyonu kararı 2004 yılı Ağustos ayı MGK toplantısında alınmamış mı?..

Altında Başbakan’ın imzası yok mu?..

Onu da bırak…

Başbakan daha dün; “suç örgütü, çete” olarak tanımladığı aynı Cemaat’i bitirmek için inlerine bile gireceğini bütün dünyaya ilân etmedi mi?…

Öyle ya…

Fethullah Gülen Hareketi’ni bitirmek için harekete geçmek suçsa eğer…

Ve…

O suçu sabit olduğu için bir genelkurmay eski başkanı ve bir albay hapisteyse…

Onların internetle yapmak istedikleri eylemi Başbakan bizzat yapacağını bütün dünyaya ilân edince “suç” işlemiş olmuyor mu?…

Yapma kardeş…

Engin Ardıç bile senin kadar yağ çekemiyor Başbakan’a…

 

Bir de sevgili Aktay;

“Başbakan’a karşı darbe girişiminde bulunanlar cezalarını görmüşlerdir” dedin…

Ama…

27 Nisan 2007 muhtırasını veren dönemin genelkurmay başkanının Başbakan tarafından ödüllendirildiğini, taltif edildiğini görmezden geldin…

Bu saçmalık, garabet hatırlatıldığında “o ayrı, onu ayrıca konuşuruz” dedin…

Ama…

Neden “ayrı” olduğunu açıklayamadın…

 Yapma be Aktay!..

Etme canım kardeşim…

Seni dinleyen öğrencilerine kötü örnek olduğunun farkında değil misin?..

Akademisyen ahlâkı bu mu?..

Böyle mi olmalı?..

 

Sevgili Aktay;

Türkiye hızla sivil diktaya gidiyor…

Diktatör generaller darbe yaptıktan sonra nasıl yargılanamıyorsa; sivil diktatörler de her şeye hakim olduktan sonra yargılanamazlar…

Çünkü…

Kuvvetler Ayrılığı İlkesini yıkarlar yerine Kuvvetler Birliğini getirirler…

Ve…

Yasama, Yargı, Yürütme erkinin üçü de kendisine bağladıktan sonra hiçbir sivil diktatör yargılanamaz…

 

Yazık ediyorsun kendine Aktay…

Kariyerini sıfırlıyorsun…

Yahu sen bir bilim adamısın…

Neden bilime bağlı kalmak yerine liderine bağlı kalıyorsun?..

Liderine bağlı kalacaksan bilimden vazgeç…

Bilime bağlı olacaksan liderinden vazgeç…

Gözlerinden öperim…

Adnan