Bülent Arınç niçin bu kadar değişti?

Bülent Arınç niçin bu kadar değişti?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Bayramda sosyal medya Bülent Arınç’ın "rakı" kelimesi geçiyor diye Vardar Ovası türküsünü dinlemeyi reddetmesini konuştu.

Halbuki Arınç iki yıl önce attığı  bir Twitter mesajında “o türküyü çok sevdiğini” söylemişti.

Herkes bu değişimin nedenini merak ediyor. “Nasıl olur bu kadar değişim?”  diye.

Bugün bu değişimin kodlarını size medya diliyle çözmeye çalışayım.

Ama önce konuyla da alakalı, ilginç bulacağınız bir anımı anlatayım.

2006 yılında Saadet Partisi’ine yakınlığıyla bilinen TV 5’in başına geçmem için bir teklif aldım.

Oturduk bütün ayrıntıları konuştuk ve teklifi kabul ettim.

Tam işe başlayacağım sırada Saadet Partisi’nde Numan Kurtulmuş’un - Numan bey o zaman Saadet’deki yeni yenilikçiydi- varlığından rahatsızlık duyan en gelenekçi ekip, benim TV 5’e atanmama karşı çıktı. Çünkü onlara göre ben “hem Numan Kurtulmuş’a yakındım”, hem de kanalı nereye götüreceğim belli olmazdı.

Partide Numan Beyin çizgisinden, üslubundan rahatsız olan etkili isimler ‘nasıl bir kanal yapacağımı dinlemek’ için benimle görüşmek istediler.

Ankara’da toplantı başladı. Herkes aklındaki soruyu sorarak nasıl bir kanal yapacağıma dair merakını gideriyordu.

Hem partide, hem de kanalın patronaj kısmında etkili bir isim sordu: Levent bey, kanalı yönetmeye başlarsanız şu anda yayınlanan içki reklamlarını ne yapacaksınız? Amacı kanalın yönetiminde etkili olan Numan Kurtulmuş ekibine taş atmaktı.

Ben şaşkın bir vaziyette: “Nasıl yani, TV 5 içki reklamı mı yayınlıyor?" diye sorunca, partinin ve hareketin "en gelenekçi" ekibinden olan bu arkadaş “Kanalda, şarap lekesini de çıkarır diyen deterjanların reklamı yapılıyor ama bana göre o deterjan değil içki reklamıdır” dedi, bende de film koptu.

Verdiğim tepki üzerine adımı "Numancıya" çıkarıp daha işe başlamadan sözleşmemi fesih ettiler.

Aslında Türkiye’de dindarlar arasındaki yenilikçi- gelenekçi tartışması, eskiden beri var olan bir ayrışma.

Dine, Müslümanlığa, dindarlığa daha özgürlükçü, daha entelektüel bir düzlemde bakanlar ile daha katı, daha tahammülsüz dindarlık çizgisi her zaman birbirine mesafeli davrandı.

Medya diliyle anlatacak olursak eskiden Yeni Devir gazetesi varken, bir kesimi Yeni Devir gazetesi temsil ediyorken, diğerlerini ise benimsediği üslupla Milli Gazete temsil ediyordu.

Sonra bu ayrışma Yeni Şafak’ı veyahut  Akit’i beğenenler şeklinde devam etti.

Yeni Şafak "İslamcılığı" yeniliklere açık, daha entelektüel, daha özgürlükçü  bir çizgide sürdürürken, Akit daha koyu, daha tahammülsüz ve ‘hard dindarlık’ diyeceğimiz bir çizgide devam ettirdi.

Mahallede herkes ya birine, ya ötekine kendini daha yakın hissederdi.

İşte AK Parti bir anlamda İslamcılığın medyaya yansıyan haliyle Yeni Şafak çizgisinin, ‘yenilikçi’ adıyla Akit çizgisindeki gelenekçilere bayrak açmasıydı.

Yenilikçiler ayrıldılar ve AK Parti’yi kurarak iktidara geldiler.

İlk yıllarda benimsedikleri üslup ve tarzla önemli mesafe kaydettiler.

Türkiye’de olmaz denilen birçok işi başararak herkese “demek ki oluyormuş” dedirtecek işler çıkardılar.

Başörtüsünü toplum nezdinde öcü olmaktan çıkardılar. Eşi başörtülü bir bürokrat veyahut siyasetçi gördüklerinde rahatsız olan kesimlerin endişelerinin yersiz olduğunu gösterdiler.

Eşi başörtülü valiye bile tahammül edemeyenler, AK Parti’nin benimsediği tarz ve üslup sayesinde önce eşi başörtülü başbakana, sonra cumhurbaşkanına alıştılar.

Geçmişte başörtüsünden rahatsızlık duyan birçok kimse, şimdi başörtüsüne ‘gerçek’ özgürlüğün öncülüğünü yapıyor.

Bu kuşkusuz AK Parti safında toplanan yenilikçi hareketin ülkeye kattığı büyük bir değerdi.

Eğer bugün başörtülü memur fikri herkesçe kabul edilir hale gelmişse, bu AK Parti ile ‘yenilikçi’ siyaseti sürdürenlerin büyük bir başarısı.

Diyeceğim o ki ‘yenilikçi’ çizgi Türkiye’nin önemli bir sorununu çözdü.

Fakat şimdi işler tersine dönmeye başladı.

Gezi sürecinden önce başlayan  ‘gelenekçi’  dile dönme çabaları, ‘Gezi olayları’ sırasında zirve yaptı.

Eskiden beri dindarlıkta ‘yenilikçiliği’  benimseyen siyasetçi, yazar, aydın, gazeteciler hep birlikte daha önce tahammül edemeyip ayrıldıkları ‘gelenekçi’ çizgiye kaydılar.

Ben hatırlamıyorum ama Türkiye’de bütün dindarların bir blok halinde ‘gelenekçi’ çizgiye bu kadar kaydıkları oldu mu bilmiyorum.

Bu dönem belki de ilk.

Şimdi AK Parti'nin 8-10 yılda yarattığı değer büyük bir tehdit altında.

“İktidardan gidersek bizi mahvedecekler” korkusu, ihtimal vermeyeceğim insanları bile ‘gelenekçi’ çizgiye itti.

Çünkü bu çizgiyi benimsemek mahallede kabul görmenin tek şartı haline getirildi. “Samimiyetini göstermen için katıksız, tartışmasız ve en koyu dindar tutumu” benimsemek zorundasın. Yeni tarz bu.

‘Dik durmak’ ile saygılı, özgürlükçü olmak arasında kalın bir çizgi çekildi.

Bir insanın hem ‘dik’ durması, hem de özgürlükçü bir çizgide kalması mümkün değilmiş gibi gösteriliyor.

Bu çizgiyi benimseyenler ‘dava’yı satmakla suçlanıyor.

Bana göre siyasi arenada başladığı yenilikçi  çizgisini koruyan ve bunu sürdürmek için çaba gösteren tek bir isim kaldı. O da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül.

Gül, AK Parti’nin ilk yıllarda benimsediği  ‘yenilikçi’ çizgi sayesinde yarattığı değerin heba olmaması için küçük uyarılarda bulunarak ‘asıl tehlike’nin önüne geçmeye çalışıyor.

Fakat dindar çevrelerde Gül’ün bu çabasına verilen tepkileri görünce, Bülent Arınç’ın daha önce terk ettiği  ‘gelenekçi’ arkadaşlarının çizgisine bu kadar kaymasını  daha iyi anlıyorum.

Kuşkusuz bu süreçte Cumhurbaşkanı Gül’e çok iş düşüyor.

Gelenekçi çizgide bu kadar katı blok oluşturmuş bütün bir mahallede tek başına nasıl yol alacak doğrusu çok merak ediyorum.

 ‘Yenilikçiler’ şu anda iktidarda, peki ‘gelenekçiler’ nerede?

‘Yenilikçi’ üslubun aldığı  mesafeye bakarak bir tutum belirlemek gerekmez mi?

Gerçekten çok merak ediyorum, Gorge Orwel’ın hayvanlar çiftliği kitabındaki gibi “Böyle yaparsanız Josef geri gelir” tarzı üretilen korku, bütün bir kesimi etkisi altına alacak mı?

Abdullah Gül’den başka kimse bunun aslında uydurulmuş  bir korku olduğunu göremeyecek mi?

Kim ne derse desin Gül’ün işi gerçekten zor.

Anlayacağınız son geldiğimiz aşamada tartışmayı Yeni Devir değil Milli Gazete, Yeni Şafak değil Akit gazetesi kazandı. Twitter.com/acikcenk 

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın