Eskiden Kemalistler kendilerinden başka herkese 'vatan haini' gözüyle bakardı.
Onlara göre kimse onlar kadar bu ülkeyi düşünmez, onlar kadar sahiplenmezdi.
Nerede, ne zaman kurulu düzene aykırı bir tutum, eylem, tavır, düşünce baş gösterse hemen “bunlar vatan haini” damgasını vurur; farklı olan her şeyi, herkesi değersizleştirirlerdi.
Bugünlerde yaşadıklarımıza bakınca “bu ülkeyi diğerlerinden daha fazla sevdiğini iddia etmek sanırım bize has bir hastalık” dedim kendi kendime
Şimdi bu yapılar yer değiştirdi.
Geçmişte düşüncelerinden, eylemlerinden, iddialarından dolayı “kurulu düzenin sözcüleri” tarafından “vatan haini” damgası vurulanlar şimdi kendilerinden başka herkese benzer muamele çekiyor.
Düne kadar tek tipleşmeye karşı olanlar şimdi herkesi tek tipleşmeye zorluyorlar.
Gerçekten aklım almıyor.
Olup biten ortalama insan zihni için çok fazla.
İnsanların bu kadar fanatikleşmesinin getireceği zararları göremiyor olmalarını hayretle izliyorum.
İktidara yakın gazetecilerin, aydınların, yazarların tutumu gerçekten anlaşılır gibi değil.
Hem kendilerini, hem korumaya çalıştıkları AK Parti iktidarını, hem de bu ülkeyi nasıl bir tehlikenin içine çektiklerini nasıl göremezler anlamıyorum.
Öyle tepkiler gösteriyorlar ki kimin mağdur kimin suçlu olduğunu anlamıyoruz.
Aykırı duran, farklılık gösteren, çıkıntılık yapan, itiraz eden herkes orantısız bir öfkenin muhatabı oluyor.
Yapılacak olan yeni havaalanı meselesi, 3. Köprü meselesi, olimpiyat meselesi, ODTÜ'deki kabul edilemez tutumlar.. Bütün bunlarla alakalı gösterilen tepkiye bakınca gerçek bir akıl tutulması yaşandığını düşünüyorum
Türkiye neredeyse bir bütün olarak büyük bir heyecanla İstanbul'un olimpiyatı kazanması için tek yürek oldu. Sosyal medyada, meydanlarda, çekilişin topluca izlendiği mekanlarda bu bütünlüğü, bu birlikteliği görmek mümkündü.
Fakat bir elin parmağını geçmeyecek kadar insan “ iyiki de kazanmadı” deyince öyle bir tepki verildi ki şaşırmamak elde değil.
Benzer olay ODTÜ meselesinde de yaşıyoruz. İki genç, iki insan, iki çocuk, hepsi bu. Kabul edilemez bir eylem yaptılar. Akıldan, zekadan, ferasetten, barıştan, medeniyetten uzak yakışıksız bir eylemdi.
Tamam ama 2 kişi için öyle bir tepki dalgası yayıldı ki neredeyse ülkede iç savaş ilan edilecekti. Hakkında yüzlerce köşe yazısı yazıldı. Gazeteler manşet üzerine manşet patlattı. Siyasiler demeç üzerine demeç verdiler.
Bütün bunlar iki kişinin yaptığı bir çıkıntılık içindi.
Demek istediğim şu: Arkadaşlar gerçekten yazık ediyorsunuz bu ülkeye, bu iktidara, bu topluma.
Her ülkede bazı işlerden memnun olmayan insanlar vardır.
Her ülkede renklilik kabul edeceğiniz farklılıklar vardır. Siz Londra sokaklarında olimpiyat alınmasın diye gösteri yapan insanları görmediniz mi?
Herkes sizin istediklerinizi isteyecek diye dayatamazsınız. Dayatmamalısınız.
ODTÜ'de iki gencin yaptığı yakışıksız davranış için neredeyse bir ordu gönderecektiniz o gençlerin üzerine.
“Ağaçlar kesilmesin, bu yüzden havaalanı istemiyorum” diyenleri vatan hainliğiyle suçluyorsunuz.
“Ben 3. Köprüye karşıyım” diyen herkese işgal
kuvvetlerinin içerideki uzantıları muamelesi çekiyorsunuz.
Diğer taraftan karşı tarafın başına bir olay, bir ölüm geldiğinizde
derin bir sessizliğe gömülüyorsunuz.
Biliyorum Erbakan hocanın aldığı o 'yumuşak' tutumun dramatik bir izi var ruhlarda. O ‘geri adım’ın neden olduğu korku rehin aldı herkesi. Ruhlara sinen o eziklik sağlıklı düşünmenin de önüne geçiyor.
Ama Erbakan hocanın ‘geri adım’ atan tutumu ile karşı tarafa saldıran tutum arasında bir yer yok mu Allah aşkına?
ODTÜ'de o gösteriyi yapan iki genç de, köprüye, havalananına karşıyım diyen o insanlar da bu ülkenin insanı. Burada doğdular, buranın ekmeğini yiyip suyunu içtiler, buranın değerleriyle, kültürüyle, ahlakıyla büyüdüler. Bu ülkenin okullarından okudular.
Onlar da en az sizin kadar bu ülkenin sahibi, Sizin gibi düşünmek zorunda da değiller. Sizin heyecanlarınıza ortak olmak zorunda değiller. Meselelere sizin baktığınız pencereden, sizin gibi bakmak zorunda değiller.
Özgür, demokratik ülkelerde herkes istediğine inanır istediğini söyler. Dünyanın her ülkesinde bu tür aykırılıklar, farklılıklar vardır. Ama kimse birbirine bu kadar düşman muamelesi çekmez.
Ortaya koyulan tepkilerde suç unsuru varsa zaten yargı var.
Ama yaptıklarından dolayı, en fazla eleştirebileceğimiz insanları neredeyse düşman ilan edip linç etmeye kalkıyorsunuz.
Sahiciliği sadece öfkeli tepki göstermekte görüyorsunuz. Sizin yaklaşımınızı beğenmeyen herkese suç isnat ediyorsunuz
Bu üslupla, bu tarzla bir bütünlük kuramayız.
Bu üslupla “üzerimize oynanan oyunları bozamayız.”
Huzursuzluk önce iktidarı sonra da hepimizi mahvedecek, bunu göremiyor musunuz?
Biraz tahammül, biraz anlayış, biraz olgunluk, biraz hoşgörü..
Höşgörü de, tahammül de güçlü olandan beklenir. Zayıfın gösterdiği hoşgörüye ve tahammüle ne dendiğini biliyorsunuz.
Güçlü olan sizsiniz. Bu nedenle kendine çekidüzen vermesi gereken sizsiniz. Tehlikeli tırmanışın olduğu dönemde alttan alması, dilini, üslubunu ayarlaması gereken sizsiniz.
Her ideolojinin, her mahallenin; sorunlu, problemli insanları var. O insanlar ne kadar sorunlu da olsa bu ülkenin insanları.
Diyeceğim o ki uyuşturucu parası için annesini döven çocuğun başına bir iş geldiğinde ilk ağlayacak olan yine o annedir.
İki kardeşten biri diğerini öldürdüğünde ölen için de katil olan evlat için de o annenin yüreği yanar.
Problemli de olsa bu ülkenin her bir vatandaşına o annenin şefkatiyle, anlayışıyla, hoşgörüsüyle yaklaşmazsak ülke olmaktan çıkacağız.
Ötekine laf sokmayı, linç etmeyi bir tarz olmaktan çıkarmazsak burası hepimiz için cehenneme dönecek.
Yok yok, bütün suç Erbakan'ın, yoksa siz böyle değildiniz. Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın