Medya toplumsal bilinçlenmede büyük öneme sahip. Gerçi Türk medyası hiçbir dönemde bu işlevini tam olarak yerine getirmedi ama yine de bu beklentiden kendimizi alamıyoruz. Çünkü bazı dönemlerde ortalık daha flulaşıyor. Ve biz olup bitenin aslını öğrenmek için namuslu gazetecilere, yorumculara, yazarlara ihtiyaç duyuyoruz
İşte, son dönemde kafamıza takılan onlarca soru var ve bu sorulara cevap bulacak, zihnimizi, vicdanımızı, insanlığımızı rahata kavuşturacak bir ışık yok.
Medyada görülen suskunlukta veyahut alkıştaki ittifak meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale sokuyor. En azından ben, kimin neyi neden, niçin yaptığını anlamıyorum.
Kafamdaki sorulara cevap bulacak nitelikte bir tartışma, yorum, makale yok ortalıkta.
Cevabını bulamadığım soruları sizinle de paylaşarak, meselenin sarahate kavuşmasına dönük çabalara mütevazı bir katkı sunma niyetindeyim.
Bakalım benim içinden çıkamadığı bu sorularla hangi babayiğit baş edecek.
Gelelim aklıma takılan sorulara:
1- Mesela ‘küresel terör’le mücadelede Türkiye ABD ile eşbaşkan oldu. ABD’nin küresel terör adı altında tek savaştığı örgütler Müslümanlardan oluşuyor. Öyle değil mi? Peki nasıl oluyor Türkiye’nin eşbaşkanlığı? Bu ‘küresel terör’ kutusuna Hamas da giriyor, Taliban da, PKK’da giriyor, El Kaide’de.
Bir taraftan İsrail’i yerden yere vururken, diğer taraftan da Hamas’la mı savaşacağız?
2- 6 ay önce ‘kardeş’ dediğimiz Suriye lideri Beşşar Esad baş hasmımız oldu. Nasıl ve niçin böyle oldu? Eğer mesele Suriye’de öldürülen halk ise neden Irak’ta veyahut Afganistan’da ya da Bahreyn’de öldürülen halk ilgimizi çekmiyor? Ve bundan dolayı o ülkelerdeki ölümlere neden olanları da hasım ilan etmiyoruz?
3- Peki Türkiye İsrail ilişkisinin geldiği noktayı anlayan var mı?
Türkiye İsrail’e tarihinde görmediği kadar ‘fırça’ atıyor. Tuhaf bir şekilde tüm bu fırçalara İsrail’den esaslı bir tek cevap gelmiyor. Üstelik İsrailli yetkililer bir birlerine “Aman Türkiye’ye cevap vermeyelim ortada büyük sorun yok, İlişkileri bozacak demeçlerden kaçınalım” telkininde bulunuyorlar. İsrail’in bunca ‘fırçayı’ bu kadar sakin karşılamasında bir ilginçlik yok mu?
4- Ortadoğu’da olup bitenlerde Türkiye; ABD, İsrail ve AB ile aynı safa düştü. Peki bu ittifaklar bizi hiç mi rahatsız etmemeli?
Ortadoğu’da bugünlerde olup bitenlerden hem Hillary Clinton memnun, hem de Ahmet Davutoğlu. Sizce normal ve arkası merak edilmemesi gereken bir fotoğraf mı?
5- Türkiye modelinin Ortadoğu’da gördüğü ilgiden nasıl oluyor da hem İsrail Haaretz gazetesi memnun oluyor hem de Akit gazetesi; hem Guardian gururlanıyor hem de Yeni Şafak, hem Financial Times ( bu gazetenin sahibinin kimliği, sorumu daha da anlamlı kılacaktır) keyifli hem de Star? Nasıl oluyor tüm bu memnuniyet birlikteliği?
Diğer taraftan Ortadoğu halkının Türkiye’ye ve Başbakan Erdoğan’a iltifatından, rağbetinden, ilgisinden hem Financial Times yazarı David Gardner mutlu hem de Star yazarı Fehmi Koru. Bu tabloyu nasıl okumalı?
Bu memnuniyetin analizini kim yapacak? Gerçeği kimden öğreneceğiz?
6- Filistin devletinin kuruluşunu ben de çok önemsiyorum. Öte yandan, Filistin devletinin kuruluşu işgal altındaki toprakların İsrail’e tescili anlamına gelmez mi?
Peki durum böyleyken bunu büyük aşama ve başarı diye görmek, göstermek ne kadar doğru? Bu toprakların İsrail’e verilmesinin resmiyete dökülmesinden bir bayram havası mı çıkarmalıyız? İsrail’e kaptırdığımız toprakların tapu töreni bizi niçin bu kadar sevindiriyor?
Selahaddin Eyyubi Filistin’in neresini kime vererek itibar kazandı?
7- Başbakan Erdoğan’ın Mısır’da verdiği laiklik mesajı da hiç tartışılmadı. Öyle değil mi? Peki nedir bu suskunluğun altında yatan neden?
Nasıl oluyor da Başbakan Erdoğan’ın Mısır’a Tunus’a veyahut Libya’ya “Laik bir anayasa yapın” demesinden Türkiye’de her kesim bir mutluluk çıkarabiliyor?
Dikkat ettiniz mi Başbakan Erdoğan’ın bu mesajından laiklik sopasıyla yıllarca dindar kesimin başını gözünü yaran gazeteciler de, bu dayağı yiyen gazeteciler de memnun. Gerçekten, nedir buradaki sihir?
Bazı arkadaşlar, yazarlar, gazeteciler, Başbakan Erdoğan’ın Mısır’da verdiği laiklik mesajını batıyı ters köşeye yatırmaya matuf bir ‘stratejiye’ bağlıyorlar.
Eğer Başbakan Erdoğan’ın laik anayasa önerisini bir ‘hesap’la yaptıysa Türkiye’deki bütün laikler niçin memnun? Burada bir ‘hesap’ olduğunu ‘İslamcılar’ anladılar da laikler niçin anlamadılar? Bir hesap yoksa ‘İslamcı arkadaşlar’ niçin suskun?
Peki bizimkilerin fark ettiği ‘stratejiyi’, ‘numarayı’, ‘hesabı’ batılılar niçin fark etmiyor, bilakis memnuniyet bildiriyorlar? “Fark etmek için zekalarında bir düşüklük var” diyebilir miyiz?
Diğer taraftan bu mesaj gerçekten bir stratejik hamle ise “Bu mesajın aslında batıya çekilen bir numara olduğunu” Mısır halkına kim anlatacak?
Peki Başbakan Erdoğan’ın niyetinde bir stratejik hamle, veyahut bir numara yoksa, nedir bu mesajın asıl amacı? Başbakan Erdoğan’ın aslında neyi amaçladığını, neye atfen konuştuğunu nasıl ve kimden öğreneceğiz?
Bu konuda ‘İslami kesim’de kayda değer bir yorum, anlama çabası, değerlendirme, eleştiri, sorgulamaya rastlamıyoruz. Neden bu suskunluk?
***
Kafamda yukarıdakilere benzer onlarca soru var ve hepsine cevap arıyorum. Peşinen kimseyi mahkum etmek istemiyorum. Fakat olup biteni sorgulamadan, düşünmeden, araştırmadan kabul etmenin insani ve namuslu bir tutum olmadığı kanaatindeyim.
Sorularıma cevap bulur muyum bilemem ama görünen o ki Türkiye’deki yazarçizer takımı, entelektüel kimliğini bir kenara bırakmış, siyasi mürit olma yolunda hızla ilerliyor.
Mürit olmak için bu kadar okumaya gerek yoktu ki. Haksız mıyım?