Bu halk Tayyip Erdoğan’ı karşılıksız mı seviyor?

Bu halk Tayyip Erdoğan’ı karşılıksız mı seviyor?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Yanılmıyorsam yıl 1997'ydi.

Başbakan Erdoğan ile bir röportaj yaparken “Gelecekte başbakan olmak gibi bir hedefiniz var mı?” diye sordum.

Tayyip bey, “Biz kadere inanan insanlarız, Allah’ın hakkımızda neyi tayin ettiğini bilemeyiz. Bu nedenle plan yapmaz, işimize bakarız” diye cevap verdi.

Bunun üzerine “Peki 'Ya kaderimde başbakanlık varsa? Hazırlıksız yakalanmayayım’ diye hazırlık yapmayı hiç düşündünüz mü?"  diye üsteledim.

Tayyip bey, "Bizler kadere inanırız, yapacağımız işlerin kalitesi, tarzı, bizim kaderimizin de yol haritası olur” mealinde cevap verdi.

15 yıl önce bunları söyleyen Başbakan Erdoğan’ın, bugün başkanlık hedefine yönelik planlarını ve taşıdığı hırsı görünce, gerçekten üzülüyorum.

Başbakan Erdoğan’ın başkanlık için ciddi bir çaba içinde olduğu, attığı her adımın, yaptığı her hamlenin bu hedefini gerçekleştirmeye matuf olduğu artık gizlenemez bir gerçek.

Öyle ki birçok sorunun çözümünü bile başkanlık için verdiği çabaya feda etmiş durumda.

Türkiye’nin önemli sorunlarının çözümünü artık “ya sabır” diyerek başkanlık sistemi dönemine erteliyor.

Başörtüsü yasağı da, 'Kürt sorunu'nun ve ‘Alevi sorunu’nun çözümü de, köklü ve sağlam bir yargı reformu da, hepsi başkanlık dönemine ertelenmiş durumda.

Toplumun her kesimi mutlu olmak için Tayyip beyin başkanlık hedefine ulaşmasını bekliyor.

Seçilme yaşını 18’e indirmek için anayasa değişikliği göze alınıyorken, başörtüsü yasağının çözümü için yeni anayasa bekleniyor.

Bazı illerin büyükşehir yapılmasının getirdiği tartışmalar göze alınıyorken, yargıda köklü ve kalıcı bir reform erteleniyor.

YÖK yasası gündeme alınmıyorken, askerlerin oy kullanması için büyük çaba sarf ediliyor.

Seçilme yaşının 18’e inmesinin ne karşılığı var Allah aşkına? Askerler oy kullansa ne olur, kullanmasa ne olur? 15 il daha büyükşehir olunca başları göğe mi erecek? Şehirler büyükşehir ilan edilmedikleri için mi bu haldeler?

Köklü sorunları bırakıp gücü ve enerjiyi bu tür işlere harcamanın tek bir nedeni var: Başkanlık sistemine geçişi kolaylaştırmak.

Başbakanın hedefi gerçekleşir ve Türkiye’nin sorunlarını çözerse ne ala..

Peki ya hedef gerçekleşmezse? Ya bu planı bozacak bir kader varsa?

Bu millete yazık olmayacak mı? 

Bizler kadere inanırız. Ölümün her an kapımızı çalacağını düşünürüz. Öyle değil mi?

Peki kadere ve ölümün her an kapımızı çalabileceğine inanan birinin, esas misyonunu 2 yıl sonraya ertelemesinin anlaşılır bir tarafı var mı?

Ya kaderde başkan olmak yoksa? Türkiye bir daha ne zaman böyle bir ortam yakalayacak? Türkiye’de bir daha kim yüzde 50 gibi yüksek bir oyla iktidar olacak? Türkiye’de hem başbakanın, hem cumhurbaşkanının, hem TBMM başkanının, hem Anayasa mahkemesi başkanının benzer düşündüğü bir dönemi biz bir daha ne zaman göreceğiz? CHP’nin bu kadar orta çizgiye geldiği, MHP’nin eski radikal söylemini bir tarafa bıraktığı böyle dönem bir daha ne zaman oluşacak? Türkiye’de bir daha kim “PKK ile gerekirse müzakere bile yaparım” dediğinde büyük destek alacak? Halk 10 yıldır sorunlarına kesin çözüm bulamadığı halde büyük kararlılıkla başka kimin arkasında böyle duracak?

Medya sinik, TÜSAD ürkek. Problemlerin çözümünde engel olabilecek bütün odaklar pasif durumda.

Peki bu ‘güç’ün ve ‘bu hava’nın sorunların çözümüne değil de, başbakanın hedefine ulaşmak için harcanması yazık değil mi?

Kader Tayyip Erdoğan’ın başkan olmasına engel olursa, sorunların  çözümü nasıl gerçekleşecek?

Bu iki yıl içinde anayasayı değiştiremiyorsak bile, bugün toplumun her kesiminin şikayetçi olduğu yargıda reform yapılsa şık olmaz mı?

İki yıl beklemeden YÖK yasası değişse fena mı olur?

İki yıl beklemeden başörtüsü yasağını kaldıracak bir çözüm esaslı olmaz mı?

İki yıl beklemeden 'Kürt sorunu'yla ilgili atılabilecek bütün adımlar atılsa bu toplum daha çok sevinmez mi?

İki yıl beklemeden cemevi meselesi tatlıya bağlansa iyi olmaz mı?

Bütün bu sorunların çözümünü başkanlık hedefine varma şartına bağlamak doğru mu?

Erdoğan, tam da kendisinden beklenen çözümleri erteliyor. Halka, “ancak beni başkan yaparsan isteklerinizi yerine getiririm.” Demiş oluyor.

Bu pazarlık Erdoğan’a yakışmıyor. Başbakan, halkın sonsuz itimat ve sevgisini kendi lehine kullanan biri görünümünde.

Halbuki Tayyip beyin dediği gibi kader inancı, işimizi yaparken gösterdiğimiz çaba ve samimiyetin bizi taşıdığı yeri benimsemek değil midir?

Peki Başbakan Erdoğan kadere rağmen gideceği yere varabilir mi?

Ne demişler: Tanrı'yı güldürmek istiyorsanız, bol bol plan yapın. twitter.com/acikcenk

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın