Star gazetesi yazarı Sibel Eraslan bir TV kanalında
başörtüsü sorununu konuşurken ‘Yarınlarla ilgili hayal
kuramıyoruz’ demiş, bunu derken de gözyaşlarına hakim
olamamış.
Bu gözyaşı haberini görünce ‘Allah Allah’
dediğimi hatırlıyorum.
Söz konusu Sibel Eraslan gibi bu türlü sorunların AK
Parti ile ortadan kalkacağına inanan ve istikametini AK
Parti’ye endeksleyen biri olunca, durum benim için daha da
şaşırtıcı oldu.
Ben AK Parti’ye politik destek veren
‘İslamcı’ yazar çizerlerin olup bitene
eleştirel bakmamalarının bir istikamet birlikteliğinden, bir yol
arkadaşlığından, bir hedef bilincinden kaynaklandığını sanıyordum.
Yanılıyor muyum?
Bu yol arkadaşlığının da nereye varacağını hesap
ettiklerini tahmin ediyordum.
Sibel hanımdaki umutsuzluğu görünce, çok şaşırmam ondan.
Çünkü gözyaşı bir umutsuzluğun belirtisidir. Öyle değil mi?
Peki niçin umutsuz Sibel Eraslan? Kaldı ki bir umutsuzluğu
varsa niçin suskun?
Mesela en son dün BDP’li vekiller mecliste başörtüsü serbest
olsun teklifi verdiklerinde, bu teklif AK Parti tarafından alt
komisyona havale edilerek gündemden çıkarıldı.
Normalde AK Parti’nin bu hareketinin mantığı, amacı, gerekçesi
sorgulanmalıydı. Öyle değil mi? Ama siz ‘İslamcı’
yazarlardan, aydınlardan, ilahiyatçılardan veyahut muhafazakar bir
gazeteden AK Parti’nin bu hareketini sorgulayıcı bir cümle
okudunuz mu?
Bu tutumu başka bir parti takınsaydı, mesela Akit gazetesinin
manşetini hayal edebiliyor musunuz?
Akit gazetesini geçtik. Peki Sibel hanımın bu durumu sorgulayıcı
tek satır yazısı var mı? Ben görmedim. Sormadığına göre bir bildiği
vardır. Yanılıyor muyum?
Peki o konuda susmasını sağlayan bir bilgiye sahipse,
bugün bu umutsuzluğu neden?
Sibel hanım sorunun çözümünü kimden bekliyor? Kim onların
‘hayal kurmasının’ önünü açacak?
Eğer AK Parti’ye güveniyorsa ve ‘Eninde sonunda bu
sorunu çözecekler’ diye düşünüyorsa gözyaşı niye?
Çözüm için umudu kalmadıysa, devam eden bu suskunluk niye?
Dökülen gözyaşlarına bakarak merhamete gelip o yasağı ortadan
kaldıracak olan, odak neresi?
Gözyaşı Türkiye’de başörtüsünün hayat
bulmasını sağlayabilir mi?
Türkiye’nin geldiği noktada, kavuştuğu bu yeni yapıda, yasağın
sürdürülmesi kimin işi? Kim, hangi kuvvet bu yasağın devamını
sağlıyor? Bu soruya cevap bulmamız gerekmiyor mu?
Askerin sesini çıkaracak takati kalmadı. CHP zaten
paçasını toparlayacak durumda değil. Bürokrasi deseniz, öyle.
Peki kimin bu gizli el?
Eskiden toplumsal mutabakattan bahsediliyordu. Şu an hiçbir
dönemde görülmemiş genişlikte bir toplumsal mutabakat var. Peki
neden hala çözülmüyor?
Tuhaf değil mi sizce de? BDP teklif veriyor, AK Parti 'hayır'
diyor. Nedir bunun altında yatan şey?
Sanırım herkes son umudunu yeni anayasaya bağladı. Orada
‘Bütün sorunlar çözülecek’ diye bekliyor. Bu
nedenle de, erken konuşup bir kaza kurşununa hedef olmak
istemiyorlar.
Peki mesele bu kadar düz mü? Bu iş gerçekten anayasa ile
çözülecek mi?
Bence çok zor.
Çünkü bilemiyoruz: Kim çözmek istiyor da, kim karşı çıkıyor?
Önce tarafların kimler olduğunu görmemiz gerek. Görelim ki kimin
kimi alt edeceği konusunda bir fikir ileri sürebilelim, haksız
mıyım?
Mısır’da laik anayasa olmasını talep eden dünya sistemi,
Türkiye’nin dindarlaşmasına müsaade eder mi? Bu kadar basit mi?
Bilmiyorum, Sibel hanımın umutsuzluğunu derinleştirir mi ama
size bir sorum var: Sizce Türkiye’de Ayasofya’yı yeniden
camiye çevirmek mi daha kolay, başörtüsünün meclise girmesine
müsaade etmek mi? Ya da Taksim’e cami yapmak mı? Hangisi?
Bence üçü de birbirinden zor. Birini başaran diğerlerini de
başarır. Ne dersiniz? Çok mu abarttım?