Bu gözyaşları neyin göstergesi?

Bu gözyaşları neyin göstergesi?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Star gazetesi yazarı Sibel Eraslan bir TV kanalında başörtüsü sorununu konuşurken ‘Yarınlarla ilgili hayal kuramıyoruz’ demiş, bunu derken de gözyaşlarına hakim olamamış.

Bu gözyaşı haberini görünce ‘Allah Allah’ dediğimi hatırlıyorum.

Söz konusu Sibel Eraslan gibi bu türlü sorunların AK Parti ile ortadan kalkacağına inanan  ve istikametini  AK Parti’ye endeksleyen biri olunca, durum benim için daha da şaşırtıcı oldu.

Ben AK Parti’ye politik destek veren ‘İslamcı’ yazar çizerlerin olup bitene eleştirel bakmamalarının bir istikamet birlikteliğinden, bir yol arkadaşlığından, bir hedef bilincinden kaynaklandığını sanıyordum. Yanılıyor muyum?

Bu yol arkadaşlığının da nereye varacağını hesap ettiklerini tahmin ediyordum.

Sibel hanımdaki umutsuzluğu görünce, çok şaşırmam ondan.

Çünkü gözyaşı bir umutsuzluğun belirtisidir. Öyle değil mi?

Peki niçin umutsuz Sibel Eraslan?  Kaldı ki bir umutsuzluğu varsa niçin suskun?

Mesela en son dün BDP’li vekiller mecliste başörtüsü serbest olsun teklifi verdiklerinde, bu teklif AK Parti tarafından alt komisyona havale edilerek gündemden çıkarıldı.

Normalde AK Parti’nin bu hareketinin mantığı, amacı, gerekçesi sorgulanmalıydı. Öyle değil mi? Ama siz ‘İslamcı’ yazarlardan, aydınlardan, ilahiyatçılardan veyahut muhafazakar bir gazeteden  AK Parti’nin bu hareketini sorgulayıcı bir cümle okudunuz mu?

Bu tutumu başka bir parti takınsaydı, mesela Akit gazetesinin manşetini hayal edebiliyor musunuz?

Akit gazetesini geçtik. Peki Sibel hanımın bu durumu sorgulayıcı tek satır yazısı var mı? Ben görmedim. Sormadığına göre bir bildiği vardır. Yanılıyor muyum?

Peki  o konuda susmasını sağlayan bir bilgiye sahipse, bugün bu umutsuzluğu neden?

Sibel hanım sorunun çözümünü kimden bekliyor? Kim onların ‘hayal kurmasının’ önünü açacak?

Eğer AK Parti’ye güveniyorsa ve ‘Eninde sonunda bu sorunu çözecekler’ diye düşünüyorsa gözyaşı niye?

Çözüm için umudu kalmadıysa, devam eden bu suskunluk niye?

Dökülen gözyaşlarına bakarak merhamete gelip o yasağı ortadan kaldıracak olan, odak neresi?

Gözyaşı Türkiye’de başörtüsünün hayat bulmasını sağlayabilir mi?

Türkiye’nin geldiği noktada, kavuştuğu bu yeni yapıda, yasağın sürdürülmesi kimin işi? Kim, hangi kuvvet bu yasağın devamını sağlıyor? Bu soruya cevap bulmamız gerekmiyor mu?

Askerin sesini çıkaracak takati kalmadı. CHP zaten paçasını toparlayacak durumda değil. Bürokrasi deseniz, öyle. Peki kimin bu gizli el?

Eskiden toplumsal mutabakattan bahsediliyordu. Şu an hiçbir dönemde görülmemiş genişlikte bir toplumsal mutabakat var. Peki neden hala çözülmüyor?

Tuhaf değil mi sizce de? BDP teklif veriyor, AK Parti 'hayır' diyor.  Nedir bunun altında yatan şey?

Sanırım herkes son umudunu yeni anayasaya bağladı. Orada ‘Bütün sorunlar çözülecek’ diye bekliyor. Bu nedenle de, erken konuşup bir kaza kurşununa hedef olmak istemiyorlar.

Peki mesele bu kadar düz mü? Bu iş gerçekten anayasa ile çözülecek mi?

Bence çok zor.

Çünkü bilemiyoruz: Kim çözmek istiyor da, kim karşı çıkıyor? Önce tarafların kimler olduğunu görmemiz gerek. Görelim ki kimin kimi alt edeceği konusunda bir fikir ileri sürebilelim, haksız mıyım?

Mısır’da laik anayasa olmasını talep eden dünya sistemi, Türkiye’nin dindarlaşmasına müsaade eder mi? Bu kadar basit mi?

Bilmiyorum, Sibel hanımın umutsuzluğunu derinleştirir mi ama size bir sorum var: Sizce Türkiye’de Ayasofya’yı yeniden camiye çevirmek mi daha kolay, başörtüsünün meclise girmesine müsaade etmek mi? Ya da Taksim’e cami yapmak mı? Hangisi?

Bence üçü de birbirinden zor. Birini başaran diğerlerini de başarır. Ne dersiniz? Çok mu abarttım?