Gazetecilerin etiğini tartışmaktan yorulduk.
Zekalarını tartışmaya açma vakti.
Hollywood ünlülerinin kurduğu ancak eblehlerin inanacağı
türden cümleleri nasıl oluyor da ciddiye alıyorlar anlamak
zor.
Hiç mideleri bulanmıyor mu, uyduruk ifadelere
reva görülmekten?
İş için, şov ya da konser için Türkiye'ye yolu düşen kim varsa
hep aynı cümleleri kuruyor, bizimkilere daral gelmiyor:
"Yemeklerinize bayılıyorum!"
"Muhteşem bir tarihiniz var!"
"Kahveniz harika!"
"İstanbul'a daha önce de gelmiştim, unutamadım."
"Ülkenizin kurucusu Atatürk diye biri var, hayatını
okudum."
"İnsanlarınız çok sıcakkanlı."
Mesela. Savaş Özbey'in Hugh
Jackman söyleşisi böyle cümlelerle dolu.
Hadi şöhretler pazarlama işi yapıyor. Her
söyleşi öncesi ülkemizle ilgili ellerine 3-5 cümle tutuşturuluyor.
Akıllarında kalanı yumurtluyorlar.
Pazarlamanın en pespaye halini ülkemizde geçerli sayıyorlar.
Peki gazetecilere ne demeli? Gazeteciden çok
pazarlama şirketinin elemanı gibi yapıyorlar işlerini.
Sempati çoğaltıcısı değilsin ki sen.
Baktın karşındaki işkembeden atıyor, sen de o işkembeyi kıyıver.
Pazarlama şaklabanlığını ortaya dök ki, gazeteciliğin
ortaya çıksın.
Göz göre göre zekaya hakaretten, kaba saba atraksiyonlardan gına
gelmedi mi daha?
Tamam, Savaş Özbey söyleşisinde Hugh Jackman'a
"cahil ve şapşal" der gibi olmuş olmasına da.
Keşke elini çekingen alıştırmasaymış.
Herkes herkese oynuyor. Herkes herkese oynadığı için alkış
alıyor. Herkes herkese oynadığı için alkış alanlar da iyi para
kazanıyor.
Bir dakika yaaa...
ÇIĞLIK
Etek boyunu uzun tut.
Yakan boynuna kadar kapalı olursa daha iyi.
Saçını omuzlarına doğru taramak da ne!
Bir tel saç bile düşmesin alnına.
Parkta bir başına oturma. Oturuyorsan sadece
önüne bak.
Yüksek sesle gülme. Kahkahanı içine içine
at.
Küçüksen. Evinin önünde evcilik oynamaya
kalkma. Saklambaç, körebe, hiçbiri.
Otobüse binme kalabalıksa. Yürü.
Gideceğin yer yürüme mesafesi değilse, baban ya da kocan
seni götürsün.
Tırnaklarını kısa kes.
Minibüse binme. Ne gündüz ne de gece.
Sokağa çıkmak da neyin nesi, otur evinde.
Evde oturman yetmez. Tehditin nereden geleceği belli mi
olur?
"Aile içi"ne dikkat! Baban tacizci,
kocan tecavüzcü, komşun sapık olabilir.
Kafanı omuzlarının içine çek. Görünmez ol,
mümkünse.
Herkes katilin olabilir. Ölmek ne ki! Yakılırsın.
Kesilirsin.
Bir yıl kadar önce. Minicik Gizem kaçırılıp öldürülünce.
Öldürülüp yakılınca.
Aileden Sorumlu Bakan, "çocuklarınıza çığlık atmayı
öğretin" demişti.
Yakılarak öldürülen 6 yaşındaki Gizem sanki hiç çığlık
atmamıştır.
Aylardır Van'da kaybolan minik Nehir'den haber
yok. Kim bilir ne çığlıklarla çizildi, çiziliyor
kaderciği. Gündemden düştü. Gitti.
Tarsus'ta. 20 yaşındaki Özgecan eve gitmek için bindiği
minibüste öldürülürken sanki hiç çığlık atmadı. Sadece
evine gitmek istiyordu. Sadece.
Kadın ve çocuk çığlıklarıyla dolu bir bataklığa döndük.
Dibe doğru gömüldükçe gömülüyoruz.
HANİ GRİYİ
SEVMEZDİK?
Bir "Grinin Elli Tonu"dur gidiyor. Saçma sapan
haberler.
Sado-mazo davranışlar göklere çıkarılıyor. Tüm köpürtme,
"Grinin Elli Tonu"nun yapımcılarının daha çok
kazanması için.
Kitabı çok satarken. Alıp karıştırmıştım. Sayfalarında
kırbaçlar, kelepçeler yerine bir yığın marka gördüm.
Şimdi hatırlamadığım bir bilgisayar markası, Aston
Martin araba, Blackberry telefon. Lüks ve şatafat
simgeleri, masum bir vosvos etrafında arka arkaya
sıralanıyordu.
Reklam mecrası olarak kullanılan "sponsorlu
roman"dı bu.
Öğrencilerimden biri, popüler kitaplar ve reklam
endüstrisi üzerine tez yazmaya başladı. Tezi
basacak sponsorlar arıyoruz biz de.
BENDEN SÖYLEMESİ
Bundan sonra kasap köftesi tezgâh altına
inecek.
Suç kanıtı sayılacak.
Köfte kokusu suça teşvik gerekçesi olacak.
Köfte satan kasaplar, yeni bir suç
örgütü muamelesi görecekler.
AKLIMDA KALAN
Kayahan ve Nilüfer konserinin hayat
dersi: Belli. Kayahan çok hasta.
Umarım sağlıkla uzun yaşar diyeceğim, öyle olmayacak gibi. Sanki
gitmeye hazırlıklı insanların rengi var yüzünde. 15 yıldır
konuşmadığı Nilüfer'le barışmışlar. Konser
verdiler. Şarkılardan daha önemli bir şeyi hatırlattılar:
Kırıldığınız. Gönül koyduğunuz. Sevdiklerinizle.
Dostlarınızla. Kaldığınız yerden devam etmek için, birinizin ölüme
yaklaşması gerekmesin. Hayattaki en saçma şeydir, ölürken
barışmak. Yük hafiflemez böylece, ağırlaşır. Ya sağlıkla
yaşarken uzatacaksınız elinizi, daha uzun zamanın olacak muhasebe
için. Ya da yarım kalacaksa kalacak.