Bu endişeyi yalnızca ben mi taşıyorum?

Bu endişeyi yalnızca ben mi taşıyorum?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Tartışılan meselelerde istemeyerek girdiğimiz ittifaklardan dolayı oluşan algı yazdıklarımızın da etkisini yok ediyor. Kimin yanında durup neyin tarafını tutacağız?

Kafam fena halde karışık. Anlatayım..

Tuhaf günlerden geçiyoruz. Medyada hergün birbirinden ilginç ittifaklar oluşuyor. Bir gün bir konuda aynı safta olduğunuz biri ile bir sonraki gün muarız olabiliyorsunuz.

Kendi adıma bu konuda büyük bir açmaz yaşıyorum. Yazdığım hangi yazının kimlerin ekmeğine yağ süreceği konusunda ciddi tereddütlerim var.

Çünkü meselelere herkes farklı niyetlerle, farklı hassasiyetlerle yaklaşıyor. Bazen bir konuyu tartışırken o meselede hangi tarafta olursanız olun kendinizi aynı safa gelmekten imtina edeceğiniz birçok kişi ile ittifak halinde görebiliyorsunuz.

Ne olacak bu sıkışmışlığın sonu? Eleştirilerimizin bir tarafgirlikten değil, bir ‘dert’ten kaynaklandığına nasıl inandıracağız? Ya da insanların neye inanıp inanmadığını dert etmeli miyiz?

Mesela Gülen cemaatinin üstlendiği yeni ‘misyona’ dikkat çekip bunun kabul edilemez olduğunu dile getiren ilk birkaç yazardan biriyim. Amacım eleştirmek, uyarmak, yıllardır tanıdığım bir topluluğun girdiği yanlış yolun tehlikelerine dikkat çekmekti.

Fakat şimdi öyle bir hal aldı ki Gülen cemaatine vurmak iktidar nezdinde paye elde etmenin aracı oldu. Cemaati eleştirirken derdimizin, amacımızın bunlarla aynı olmadığını göstermek için ne yapmamız gerek? Nasıl bir yolla amacın paye kapmak değil, uyarmak olduğunu göstereceğiz?

Diğer taraftan Uludere’de hükümetin vurdumduymazlığı, vicdan yoksunluğu, kibri, dengeleri, hamaseti, güttüğü hesaplar ortada. Fakat ölen 34 insan da var. Medyadaki bir çok yazar gibi vicdani hassasiyetle Uludere’ye her dikkat çektiğimizde Michal Rubin ve Türkiye’deki birkaç neo-con’cu arkadaşla aynı safa düşüyoruz. Nasıl olacak hem vicdani bir ses verip oradaki ihmale dikkat çekeceğiz, hem Kürtlerin ruhlarında ve vicdanlarında açılan yaraya çomak sokmayacağız, hem de Uludere üzerinden hükümetle hesabını görmeye kalkanların değirmenine su taşımayacağız? Nasıl olacak bu iş?

İktidarın baskıyla medyayı ne hale getirdiği ortada.  Artık aykırı ses neredeyse çıkmıyor. Kimse hükumete ‘gözünün üstünde kaşın var’ diyecek durumda değil. Medyadaki özgürlük alanı, hatta medyanın kendisi her geçen gün tükeniyor.

Hal böyleyken nasıl yapacağız da hem günümüz güç odaklarının yaptığının despotluk olduğunu vurgulayıp hem de Emin Çölaşan, Bekir Coşkun gibi muhalifliği muarızlık olarak görenlerle ve bayağılıkta sınır tanımayan Sözcü gazetesi ile aynı safa düşmeyeceğiz? Muhalifliği savunalım derken bayağılığı, sakilliği savunmaktan kendimizi nasıl kurtaracağız?

Kürtaj konusunda başbakanın meseleyi ele alma biçimini gördünüz. Başbakanın üslubu ile kürtajı tartışmak rahatsız edici. Peki kürtaj konusunun tartışmaya açılması bile problemliyken, nasıl olacak da “Bu tür konular yasakla, fetvayla çözülmez. Bu bir vicdan işidir" deyip yasağa karşı çıkacağız, hem de “bedenim benimdir” gibi kampanyalarla hem konuyu daha problemli hale getiren, oradaki canı hiçe sayan, insanlığı, vicdanı, ahlakı bir tarafa bırakanlarla aynı safa düşmeyeceğiz?

Çamlıca’ya cami, operaya mescit gösteriş ağırlıklı hamasi adımlardır. Çünkü çevremde Çamlıca’ya cami yapılmasından memnun olan bir dindar görmedim. Peki hal böyleyken nasıl başaracağız da hem camiler, mescitler dindar gözükmek için değil, ihtiyaç olduğu için açılır diyeceğiz, hem de dini sembollerle psikolojik sorunları olanlarla aynı safa düşmeyeceğiz? 

Sembolik camileri ve operaya mescidi en çok da namaz kılmayan, camiye yolu düşmeyen İslamcıların ve liberallerin savunmasındaki tuhaflığa ‘yanlış anlaşılacağız’ diye dikkat çekmeyecek miyiz?

"Ergenekon gibi çetelerle mücadele mutlaka sürmeli" derken Mümtaz’er Türköne gibilerle aynı safa gelmekten kendimizi nasıl kurtaracağız? Çeteler ile mücadeleden aynı sonucu beklemediğimizi muhataplarımıza nasıl anlatacağız?

Ergenekon gibi davalarda akıl almaz haksızlıklar yapıldı. Bu haksızlıklara vicdani bir sorumlulukla dikkat çekerken ne yapacağız da bu haksızlıkları bahane ederek bu süreci  tümden sekteye uğratmak isteyenlerle aynı amaca hizmet etmeyeceğiz?

Diğer taraftan aynı amaca hizmet edeceğiz diye onlarca insana yapılan haksızlığı görmezden mi geleceğiz?

Gülen cemaati yargı ve emniyetteki ‘kazanımları’ ile devlette hükumetleri bile yöneten bir güç haline gelmek istiyor. Buradaki yapılanmaya karşı çıkıp bunu engellemeye çalışan AK Parti’nin yanında yer alırken, AK Parti’nin bir çok meseledeki cemaatin de dikkat çektiği keyfi tutumundan doğan zarardan nasıl kurtulacağız?

‘Yeni medya’daki başarısızlıklara, eksikliklere, yakışıksız tutumlara, temeli olmayan böbürlenmelere, geleceği olmayan yatırımlara dikkat çekip daha iyi olmaları için eleştiri getirirken medyadaki yeminli ‘yeni medya’ muarızları ile nasıl olacak ta aynı amaca hizmet etmekten kendimizi kurtaracağız?

‘Kürt Sorunu’ndaki onlarca haksızlığa, vurdumduymazlığa, hamasete dikkat çekip insanların en temel haklarına kavuşmasını isterken vicdanları yalnızca etnisite temasıyla harekete geçen; birliği, bütünlüğü, kardeşliği, hassasiyetleri gözardı ederek bu sorunlara dikkat çekenlerle aynı şeyleri söylemediğimizi nasıl anlatacağız?

Nasıl olacak da amacımızın etnik ayrıcalık değil, insanlara yapılan haksızlıkların giderilmesi olduğunu göstereceğiz?

Hükümetin icraatından, tutumundan, sözlerinden rahatsızlıklarını dile getiren yazarların bu itirazlarındaki çelişkilere, üslup bozukluğuna, haksızlıklara, ‘muarız’  psikolojisine zaman zaman dikkat çekiyoruz. Peki bu yazarları eleştirirken nasıl olacak da başbakanı eleştirenleri linç eden, eleştiriye tahammül göstermeyen başbakanın adamlarından olmadığımızı ortaya koyacağız?

Bu listeyi sayfalar dolusu uzatabilirim. Gerçekten yukarıda çizdiğim tablodan kendi adıma fena halde rahatsızım. Bir tek ben mi böyleyim, yoksa başka yazarlar da benzer açmazı yaşıyorlar mı, bilmiyorum.
Yazıların ve sözlerin bir değere, bir tesire, bir sonuca ulaşması için bunun gözardı edilmeyeceğini düşünüyorum. 

Peki ne yapmalıyım ki yukarıda bahsettiğim ikilemden kurtulabileyim? Bu konuda var mı bana bir öğüdü olan? twitter.com/acikcenk