Şu kısacık yazarlık hayatımın en kaotik döneminden geçiyorum.
Keyifsizim. Yazının kıvamını tutturamazsam kusuruma bakmayın.
Fehmi Koru’yla ilgili yazılarımdan ötürü yaşananlar karşısında
gerçekten hem çok şaşırdım hem de çok üzüldüm.
Fehmi Koru’ya efendice bazı eleştirilerde bulunmuştum. Bu da
gayet normaldi. Eleştiri, soru, analiz, takdir, çağrı, yorum,
itiraz, öngörü… İşimiz bu
Bütün bunlar, gerçeğin anlaşılmasına yarayan adımlardır.
Hatalar, yanılgılar, pişmanlıklar, barışmalar, helalleşmeler,
retler, kopuşlar, barışmalar… bu sürece dahildir.
Goethe “İnsan kendini ancak bir başka insanda tanır” demiş.
Dolayısıyla eleştiri, bir insanı “tanımama”, onun varlığını
büsbütün reddetme, onu yok etme eylemi olmamalıdır. Zaten bu
niyetle de yapıyor değiliz.
Fehmi Koru’yu bu anlayış içinde eleştirdim. Fakat anlayamadığım,
çözemediğim bir tablo çıktı ortaya. Yazdıklarım birileri
tarafından tuhaf, bozuk bir zemine taşındı.
Şimdi Fehmi Koru’nun gazetesinden, mahallesinden çıkarılmasına
zemin hazırlanıyor. Ya da kendisi de zaten bunu
istiyordu. Bilemiyorum. Gerçekten şu aşamada kimin neyi ne
niyetle yaptığını anlayamıyorum. Kimin ne tür bir hesabı
var onu da bilmiyorum.
Fehmi Koru’nun zarar gördüğü, Yeni Şafak’ın tahrip olduğu bir
süreç başlatmışım gibi davranılıyor. Olup bitenin benim eleştiri
anlayışım ve yapmak istediğimle ile hiç ama hiç alakası
yok. Bu arada Ahmet Hakan ve benzerlerinin
güttükleri hesapların içinde olmam söz konusu olamaz.
Bu tip tertiplerin içerisinde değilim. Fehmi Koru’ya
veyahut Yeni Şafak’a zarar verilmesinden memnun olanlarda da
değilim. Kaldı ki Yeni Şafak'a gelecek zarar beni
sadece üzer.
Bir tek eleştiri yüzünden bir yazarın gazetesinden ayrılma
aşamasına gelmesi sizce de tuhaf bir durum değil mi?
Ortada tuhafın tuhafı bir durum var.
Yazdıklarımın, birtakım hesaplaşmalar için
bahane olarak kullanılmasından son derece rahatsızım.
Bu koşullarda söyleyebileceğim bundan ibaret. Şu yaşanan
saçmalığın şifresini çözebilirsem, sizi haberdar edeceğim.