Fatih Altaylı'ya hakkındaki ekşi sözlük
girdilerinin nerdeyse hepsinin olumsuz olmasını nasıl
başardığını sormuştum.
Yanıtını her fırsatta hatırlarım.
"Hani bir gün öleceğiz ya" demişti,
"cami avlusunda imam 'nasıl bilirdiniz' diye soracak. O
kadar kişi içinden sadece üç kişi 'iyi bilirdik' desin ama o üç
kişinin benim için bir değeri olsun, o yeter."
Geçen cumartesi. Bir e-posta aldım. Özeti şöyleydi:
"Bu sabah Erbil ağabeyle telefonda konuşurken konu
açıldı, sizden söz etti. Son aylarda kaleme aldığınız birkaç yazıyı
okudum, kaleminize sağlık demek istedim."
Saim Tokaçoğlu imzalıydı. Bu isim tanıdık
değildi.
Google'ladım. Meğer, candundar.com'un
sigortasız çalıştırılıp işten atılan editörüymüş.
Yani. Saim Tokaçoğlu da web'in gizli
kahramanlarındandı.
O kadar çok ismini bilmediğimiz gizli kahraman var ki web
sitelerinin görünmeyen yüzünde.. Hepsine selam.
Peki "Erbil ağabey" kimdi? Kendisine
sordum.
Erbil Tuşalp'miş! Dudaklarıma gülümseme
yayıldı.
Erbil Tuşalp. Gazetecilik okuduğum yıllarda. "Onun gibi
olsam..." dediğim. İmrendiğim. Örnek bellediğim.
Gazeteciliğe bakışıma çok etkisi olan Erbil Tuşalp, beni
mi okuyordu?
Okumakla kalmıyor, birilerine de söz mü ediyordu?
Fatih Altaylı'nın sözlerini hatırladım.
Beni kaç kişi okuyor çok umurumda değil.
Benim için kıymetli bir kişi okuyorsa. O kişi için yazmaya devam
edebilirim.
Buradan sevgilerimi sunarım Erbil Tuşalp'e.
Saim Tokaçoğlu ile de kahvemizi içeceğiz
elbette.
YOK ASLINDA BİRBİRLERİNDEN
FARKLARI
Bugün. Saat 14'te koalisyon kararı çıkar ya da
çıkmaz.
Sonuçta Davutoğlu ve
Kılıçdaroğlu da, partileri de o kadar da
birbirinden farklı değiller.
"İki parti, iki farklı damar" lafını boş verin,
o damarlar kaç kez bypas oldu.
"Farklı İdeolojiler" derseniz artık hikaye.
Sağcı parti sol, solcu parti sağ politikalar izliyor demiyor
muydunuz, ne oldu?
Liderlerine gelince. Soyadlarının sonu dışında başka ne
benzerlikleri var, sıralayalım;
Bir, ikisinde de karizma sıfır.
İki, ikisi de üst dereceden devlet
memurluğundan geliyor.
Üç, ikisi de istese da naralar atamayacak
mizaca sahip.
Dört, ikisinin de partileri kımıl kımıl.
Beş, ikisi de görev adamı.
Altı, ikisinin de mütevazı eşleri var.
Yedi, ikisinin de belagatı zayıf.
Farklılık konusunu abartmayın. Koalisyon kurulmazsa,
istemedikleri içindir. Gerisi bahane.
MERCEDES'LE KAÇSALARMIŞ, İYİ
OLURMUŞ
Tutuklanacağını biliyorsan. Ve de korkuyorsan
kaçarsın.
Hele bir de sana "dur nereye" diyen yoksa,
tabanları yağlarsın.
Kaçan savcılar. Ya verdikleri kararlara sonuna kadar
inanacaklar, arkasında duracaklardı.
Ya da verdikleri kararların yanlış olduğunu zaten
bildikleri için kaçacaklardı, öyle yaptılar.
Normal.
Kafama takılan. Madem göstere göstere sınır kapısından
tüyeceklerdi. Hiç değilse zırhlı Mercedes'le gitmelilerdi.
Derdim, imajları zarar görmesin.
Hangi imajları mı?
"Ülkeyi darbecilerden kurtaranlar"
imajları.
"Demokrasinin korkusuz savaşçıları"
imajları.
"Cesur kahraman" imajları.
Kameralar önünde cakayla, sağa sola fırça çeke çeke bindikleri
Mercedes'le sınır kapılarından geçişleri ekranlarda dönseydi fena
mı olurdu?
Keşke bir de. Arkalarında bıraktıkları, onlara onca övgü dizen
köşe yazarlarına önerileri olsaydı.
Yüzlerini gizlesinler mi, yüzsüzce ortada gezsinler
mi? Bir de onu deyip gitselerdi fena olmazdı.
BAHÇELİ'NİN CUMHURBAŞKANLIĞI
SENDROMU
Bahçeli'nin sarf ettiği şu cümlelere bakıyorum:
-"Millet ve devlet bekasının aşırı ve anormal ölçülerde
tehdit ve tehlikelere maruz kaldığı bugünkü ortamda hiçbir parti
siyasi ikbal ve seçim hesabına odaklanamayacaktır."
-"Bugüne kadar heyetler arasındaki görüşmelerin verimli
ve yararlı geçtiği ısrarla vurgulanmış, beklentiler hep canlı
tutulmuştur."
-"AKP ile CHP genel başkanlarının daha fazla zaman
kaybına izin vermeden koalisyon zemininde bir araya gelmek için
fedakârlık göstermeleri ülkemiz için hayati
önemdedir."
Kimi bu cümleleri, süreci etkileme olarak okuyabilir.
Kimi Bahçeli'ye "gizli ortak" diyebilir,
olabilir.
Bence. Bahçeli'nin bu açıklamaları, cumhurbaşkanının
ağzından çıkması gereken türdendi.
Bu açıdan. Bahçeli siyasi sorumluluğun gereğini yerine getirmiş
denebilir, ya da kendisinde cumhurbaşkanlığı
sendromu var.
Hangisini seçerseniz.
AKLIMDA KALAN
Unutulmasına üzüldüğüm
sözcükler: Tamam, nedenlerini biliyorum. Tamam,
ortalama 100 sözcükle hayatı çevirebiliyoruz. Da. Yine de. Neden
arada bir de "boy" yerine "endam"
sözcüğünü kullanmayız?
Neden "kucağına sokuldu" yerine "koynuna
girdi" demeyiz? Neden "ortaya çıkmak"
yerine arada bir "türemek" sözcüğünü
kullanmayız?