7 Haziran bir çok kişinin aklını başından
aldı.
Kibir aldı başını gitti...
Bir gün geçmeden ekranlarda doluşanlar, AK
Parti'ye verip veriştirdi.
"Bitti" dediler, AK Parti'nin bittiğini
müjdelediler birbirlerine..
Ne yaptılar biliyor musunuz?
AK Partililer'in yaptığını...
Küçümsemeler...
Tepeden bakmalar...
"Siz kimsiniz?" demeler...
Yüzde 10 barajını aşınca, 7 Haziran öncesinde Türkiye'ye
oynayanlar, 7 Haziran gecesi İmralı'ya selam sarkıtanlar... APO'ya
teşekkür edenler...
Öyle bir hâle gelmişti ki paçalardan kibir
akıyordu!
Aynı kaderi paylaştılar AK Parti'nin "kibir
abideleri"yle... AK Parti öze dönünce, kibir en
başta Selahattin Demirtaş'ın bedenini sardı. Sonra Bahçeli...
Ve tabii ki Kemal Kılıçdaroğlu...
7 Haziran öncesinde ne oluyordu peki?
Kapalı kapılar ardında dost olanlar...
Kalabalık ortamlarda, uzaktan uzağa sahte gülücüklerle selam
çakıyordu bizlere, sizlere, herkese.. Onların hepsi yok olup
gitti.. Olardan sonra gelenler de..
AK Parti'nin öze dönüşü, Ahmet Davutoğlu'nun
Başbakan olmasıyla birlikte kesintiye uğradı sonra... Osmanlar,
Aliler, ötekiler... gazete sahibi oldular, atamalarda söz
sahibi oldular... Ceza kestiler, ambargo uyguladılar... Fitne fesat
olup çıktılar... Karşılarına hiç kimse dikilmesin diye, en son
servise başladılar...
Onlar da gitti...
Hepsi, yarınsız, silik ve sıfır oldu!
Peki ya şimdi?
Binali Yıldırım ve ekibi aynı yolun yolcusu
mu?
Yoksa "kibir" ve "riya"dan
uzak mı?
Bakanlar birer "kibir abidesi" mi,
yoksa hizmet erbabı mı?
Ahmet Arslan mesela...
Bakan olunca...
"Sayın Bakan" dedim
görüştüğümüzde....
Dedi ki:
- Deme öyle... havaya sokma beni... Ben dün neysem
bugün de oyum.. Allah beni değişenlerden
eylemesin!
Fikri Işık mesela...
Hiç değişmeyenlerden...
Mehmet Özhaseki mesela...
"Rabbim beni kibir ve riyadan uzak
tutsun" diyenlerden...
İsmet Yılmaz mesela...
O hep aynı... Sadeliğini hiç bozmayanlardan...
Nabi Avcı mesela..
"Nabi Hoca" pozisyonunu hep korudu,
koruyor.
Süleyman Soylu...
Tam bir "hizmet erbabı."
40 yıllık AK Partili sanki... "Öze dönüş"ün
başını çekiyor. Bıkmadan, yorulmadan çalışıyor, çalışıyor,
çalışıyor. Dostlarını unutmayanlardan...
Nurettin Canikli mesela..
"Her şeyi ben bilirim" havasında
değil. Başbakan Yardımcısı olarak yaptığı işin bilincinde.
Çankaya Köşkü'nde ciddi efor sarfediyor. Binali Yıldırım'ın
işini kolaylaştıranlardan.. Ve en önemlisi ne dün, ne de
bugün... hiç ama hiç değişmeyenlerden..
Başka?
Hepsi... hepsi Binali Yıldırım'ın istediği kıvamda.
Hepsi mütevazı, hepsi güler yüzlü, hepsi
hoşgörülü...
Öze tam dönüş yani!
Yıldız gazeteci niye
yok?
Çok değil yakın geçmişe baktığımızda, gazeteciler arasında
nice yıldızlar vardı.. Hakkın rahmetine kavuşanlar ve hâlâ yaşayan
gazeteciler...
Mehmet Ali Birand, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en
başarılı televizyoncusu olarak lideriydi. Allah rahmet
eylesin lider olarak öldü. Birand'ın yıldızlaştırdığı gazetecilerin
sayısı az değildi. Bugün o gazetecilerin bir çoğu önemli
gazetelerde ve ekranlarda iş yapıyor.
Nazlı Ilıcak... Uğur Dündar... Mehmet Barlas...
Bekir Coşkun... Taha Akyol... Yavuz Donat... Melih Aşık... Ve daha
bir çoğu... bugünün yaşayan efsane
gazeteciler..
Yılmaz Özdil, Ahmet Hakan gibi başka
yıldızlar...
Sivrilen iktidara yakın gazeteciler de var; Ahmet Kekeç,
Salih Tuna, Melih Altınok, Rasim Ozan Kütahyalı, Nagehan Alçı,
Nihal Bengisu Karaca, Hilal Kaplan, İbrahim Kiraz...
Ama...
Yıldızlaşan bir tek Abdulkadir Selvi var o
cenahta...
Bir de bizim Süleyman
Özışık...
İnternethaber'de yazıyor ve epeyce bir mesafe
almış...
Neden acaba?
Türkiye'de yıldız yazar kıtlığı neden yaşanıyor?