Bunca yıl "siyaset bilimi" okudum, okuttum.
"İktidar"ın bu kadar güzel tanımlandığına
rastlamadım: "Benim için iktidar hiç bir zaman önemli
olmadı. Genel yayın yönetmeniyken de önemli değildi. Benim için
iktidarın tek anlamı var: Aşık olduğum kadını
korumak."
Ertuğrul Özkök söyledi telefonda.
Ömrünün bu döneminde. Gazeteciliğini soyunup kendisini
giyinmiş adam.
Hayatın değişken bir demlenme zamanı var. Herkeste farklı
yıllara ayarlı. Özkök'te son bir kaç yıldır var.
Palahniuk, Spanbauer'den alıntılayarak
"Hayatın kendimizden hiçbir şey katamayacağımız geleneksel
ve sıkıcı şeyleri yazmaya harcanmayacak kadar değerli olduğunun
altını çizdiğini" söyler.
Özkök aynen öyle. Yazdığı herşeye kendisinden, kendisine
de yazdığı şeylerden katıyor.
Üst üste kitaplar yazıyor. Her birinde bir şekilde meydan
okuyor. Kimseye değil. Kendisine. Bu da beni gıcık ediyor.
Telefonda. Aynen söylüyorum gıcıklık hissimi Ert'e.
"Ert", imzası. Hoş.
Geçmişte kendisine çokça kızdığımı da
söylüyorum. Bu kadar sık kitap yazışına gıcık oluşumun
altında yatan imrenmeyi de.
"Yazmaktan keyif almak lazım" diyerek söze
giriyor. Öğrencilerime "Sözcükleri sevmek lazım"
dediğim şey.
"Sakınmadan yazmak lazım" diyor. Sakınarak
yaşamaya alıştırılmışlar için hayli zor iş. Ama haklı. Sakınmadan
yazmak, sakınmadan sevmekle aynı şey. Tehlikeli ve sarhoş
edici.
"Yazmaktan korkmamak lazım" dediğinde, aklım
sürükleniyor. Korkmadan yazmak başka, yazmaktan korkmamak
bambaşka.
Yazmaktan korkmayınca. Koca bir serüvene atılıyor insan.
Uçurumdan düşmek de var içinde, kaybolup gitmek de. Kendine
varmak da var. Kendine şaşmak da.
Herkesin göze alamayacağı bir serüven yani.
"Çok satmak umurumda değil" diyor. Neden olsun
ki, yıllarca hergün yazan, hergün okunan biri. Okunmaya doymuş
olmalı.
Okunmaya doymuş, kendini anlatmaya aç kalmış biri
Ert.
"Gündemi izlemek istemiyorum, Türkiye ile ilgilenmek
istemiyorum" diyor, "Kendime ait olmak istiyorum
sadece."
"Sana ait olmalıyım" ya da "Bana ait
olmalısın" günlerinde. Kendine ait olmaktan söz edecek
kadar ipleri koparmış bir adamla konuşuyorum.
Sanki. Telaşlı. Sanki. Arkasından kovalayan var, ölümcül bir
yarışta gibi soluk soluğa. Sanki. Ömrünün kalan kısmını,
geçen kısmına göre daha hakkını vere vere yaşamak ister
gibi.
ÇGD'DEN AÇIKLAMA
Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı sevgili Ahmet Abakay bir
e-posta göndermiş.
Gazeteciler.com'un "Analiz" köşesinde yer alan
bilgi yanlışının düzeltilmesini istiyor.
Canı hayli sıkılmış. Gazetecilik her zaman doğru bilgiyi takip
etmektir. Abakay iyi bilir.
"Analizde, Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin de aralarında
olduğu basın örgütlerinin öldürülen gazeteciler listesine Ermeni
gazetecilerinin adını koymadığı ileri sürülüyor. Bu doğru
değil" diyor.
Devam ediyor: "Eğer bu haberi yazan kişi Çağdaş
Gazeteciler Derneği'nın web sitesinin 'öldürülen gazeteciler'
bölümüne göz atsaydı , bu listede 7 den 15'e kadar olan sıralamada
9 Ermeni meslektaşımızın isimlerini görecekti. Bu isimler yıllardır
bu listede yer alıyor."
Ben Abakay bir şey söylemişse inanırım. Test etmeyi ayıp
sayarım. Öyle midir, değil midir diye kontrol bile etmem.
"Analiz" yazısının sorumluluğu bende değil. Ben
sadece bir bilgi düzeltmesine aracılık etmek istedim. Abakay'ın
üzülmesine üzülürüm.
BİRİ ONLARA DEMELİ
Kİ
Biri çıkıp Cumhurbaşkanına "Onlarda iki tane, bizde 20
tane devlet başkanı vardı" türü nicel ifadelerin artık
anaokullarında bile karşılığının olmadığını söylemeli.
Biri Kılıçdaroğlu'na "Konu ulusal bir meseleyse ve davet
etmemişlerse. Yine de gidecektin. 'Gittim almadılar' diyecektin.
Kendi ülkende misafir ruh hali ne hikaye?" demeli.
VİCDANSIZLIK
Turkcell'in "Askercell" reklamı. Öyle bir duygu
sömürüsü satıyor ki, kullandığım GSM şirketimden utandırıyor.
Her evden şehit çıktığı kabul gören ülkemde. Her yayınlanışında
çocuklarını bir daha hiç göremeyecek şehit ailelerinin yüreklerini
dağladığına eminim.
Para kazanmanın da vicdanla çizilmiş bir sınırı olmalı.
Değil mi?
AKLIMDA KALAN
"Gökyüzü yaşlı ve yorgun uçaklarla
dolu" cümlesi: THY'nin havada motoru yanan uçağını
yüreğimiz ağzımızda izledik. Daha üç hafta önce. Almanya uçağının
Fransa'da düştüğü günlerde yazdığım yazmıştım bu cümleyi:
"Şirketler uçuş sayısını artırmaya odaklandığından uçak
bakımları için gereken zaman ayrılmıyor. Gökyüzü yaşlı ve yorgun
uçaklarla dolu." Bu son kaza, başta THY ve Pegasus olmak
üzere tüm havayolu şirketlerinin fazla sefer sayısı sevdalarını bir
yana bırakıp kontrol ve bakıma daha fazla zaman ayırmaları için
uyarı olmuştur umarım. Her zaman usta pilotlar durumu
kurtaramayabilir.