Ben futboldan anlamam ama…

Ben futboldan anlamam ama…

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Futboldan anlamam. Çok istememe rağmen bir takım tutup o takımın taraftarı da olamadım. Sanırım bu saatten sonra da olamam.

Hayatımda stadyumda izlediğim ilk maç, bir dostumun daveti üzerine gittiğim Galatasaray'ın Danimarka'da oynadığı UEFA ligi final maçıdır.

Bütün bu ilgisizliğime rağmen Fenrbahçe'nin bu yıl elde ettiği şampiyonluk bende tuhaf bir hasara neden oldu.

Son birkaç yıldır özellikle medyada ve siyasette yer alan bazı 'arkadaşların' iş yapma tarzlarını, kendinden olmayanlara karşı pervazsızlıklarını, kendi çıkarları için her şeyi, her yolu meşru kabul edişlerini görünce 'meğer gücün ahlakı yokmuş' düşüncesi zihnimde yer etmeye başlamıştı.

Bütün ömrü boyunca "ahlaktan, dinden, namuslu olmaktan, vicdandan, Allah korkusundan" bahseden, bunları önemseyen birçok kişinin, 'güç' sahibi olunca Allah'ı ve ondan aldıkları değerleri unutmaları bende ciddi düşünce değişikliğine neden oldu.

Halbuki kesin bir inancım vardı: 'Din insanın ahlaki yeterliliğini tamamlamada büyük bir etkendir'.

Fakat son birkaç yıldır gördüklerim bana bu düşüncemin yanlışlığını, ahlaklı olmak ile dindar olmanın çok farklı şeyler olduğunu öğretti.

İşte bu yüzden ilginç bir karamsarlık dönemimdeydim.

İşlerin iyi olacağına dönük içimdeki umut, her geçen gün zayıflıyor, yerini umutsuzluğa bırakıyor.

Ben bu karamsarlığın etkisinde giderken, Fenerbahçe'nin şampiyonluğa giden süreçte yapıp ettikleri ortaya dökülmeye başladı.

Bir dostumdan yaklaşık 1.5 ay önce Fenerbahçe'ye dün yapılan operasyonun gerekçesini dinlemiştim. Şampiyonluk yolunda parayla ve güçle elde edilen başarı! 

Hepsini dinledikten sonra arkadaşıma 'Gerçekten de gücün ahlakı yokmuş' dediğimi hatırlıyorum.

Ortada ciddi ithamlar, ciddi deliller vardı.

Fakat bu olayın kapatılacağını ve bir kere daha yapanın yanına kar kalacağını sanıyordum. Yanılmışım.

Biliyorum, Fenerbahçeliler bana kızacaklar. 'Diğer takımlar çok mu temiz?' diyecekler.

Evet, haklılar. Belki benzer metotlar önceki yıllarda farklı birçok takım tarafından da uygulanmıştır.

Takımların birçoğunun benzer ilişkilerle yol kat ettiğini düşünme eğilimindeyim ben de.

Fakat bu işlerin bu kadar açık, bu kadar pervazsız, bu kadar meydan okurcasına yapıldığını daha önce ne duydum, ne de gördüm.

Evet, yaptıklarını gizleme ihtiyacı bile hissetmediler.

İşte bu pervasızlık karşısında Trabzonspor'un hocası Şenol Güneş'in “Paraya karşı emek ve yetenekle ancak bu kadar oluyor” derken yüzüne yansıyan ruh halini görünce, defalarca benzer duyguları yaşadığımı hatırladım.

Ahlakı bir tarafa bırakmış 'güç' ile mücadele etmenin ne zor olduğunu bildiğim için, Şenol Güneş'in çaresizliğini derinden hissettim.

Eğer bu operasyon başlamamış olsaydı, eminim benim gibi birçok kişinin üzerlerine sinen yenilmişlik duygusu daha da ağırlaşacaktı.

Neyse ki işler her zaman 'güçlü'nün istediği gibi gitmiyor.

Çünkü neticede "herkesin bir hesabı varsa Allah'ın da bir hesabı vardır." Öyle değil mi?

Bu operasyonun başladığı haberi TV'lere düştüğünde, elimdeki kitapta ilginç bir hikayeyle karşılaştım.

Pres kralı, Krezus'u esir edip ölüme mahkum edince Krezus sehpaya giderken 'ah Solon, Ah Solon!'  diye bağırmış. Krala götürmüşler bu sözü. O da ne demek istediğini sordurunca, Krezus Solon'un kendisine verdiği öğüdün ne kadar doğru çıktığını anlatmış.

Solon bir gün demiş ki ona “ Talih ne kadar güler yüz gösterirse göstersin, ömürlerinin son günü geçmeden insanlar mutlu saymamalı kendilerini; çünkü insan hayatı kararsız, değişkendir; ufacık bir eylem yüzünden bir halden bambaşka bir hale geçiverir."

Sanırım benim de hayatta gücün mü, ahlakın mı galip geleceğini görmem için son günü beklemem gerekecek.

Gerek var mı beklemeye?