7 Haziran seçimlerinden sonra sevindiğim durumlar var.
Mesela;
Sonuçların koalisyonu zorunlu kılmasına seviniyorum.
"Birlikte" sözcüğünü, "tek"
sözcüğüne tercih ederim.
Siyasi partilerin saldırgan üsluplarının yumuşamasına
seviniyorum.
Politikada "diyalog" diye bir şey olduğunun
hatırlanmasına da seviniyorum.
Seçimden birinci çıkmayan partilerin seçmenlerine, sanki
öyleymiş gibi hissettiren ruh hali de fena
değil.
"İşte şimdi kovuldum" ürkekliğiyle ağzından
cümle çıkaran gazetecilerin, az biraz palazlanmış halleri problemli
de olsa sevindirici.
Ama. En çok.
En çok, medyada son 5-6 yılda türeyen, nereden geldiği
bilinmeyen tiplerin.
İktidara yakın durup kasım kasım kasılan
kişilerin.
Televizyon ekranlarında kurum kurum kurulup
kendi bilmediğini millete öğretmeye kalkan insanların.
Küstah, nobran, çiğ tavırlarının fiske yemesine,
yaldızlarının dökülüp, havalarının söner gibi
olmasına, seslerinin en üstten bir alt perdeye çekilmesine
seviniyorum.
CHP NE ÇEKTİYSE SİZ CHP'LİLERDEN
ÇEKTİ
Telefonuma bir mesaj düştü. Yine isteğim dışı.
Tacizci.
"Biz CHP'liler" diye bir grup varmış, onlardan
geliyor.
"Halkın iradesi AKP'siz bir Türkiye
diyenler"den oluşuyorlarmış. Ve bilmem nerede, saat bilmem
kaçta toplanıyorlarmış.
Siz de gelin diye yazmışlar.
Niye geleceksem...
Bir kere, halkın iradesinin "AKP'siz bir
Türkiye" dediğine ikna olmuş değilim. Üstelik üç yenik
partinin "blok" oluşturduğu savını komik, hatta
trajikomik bulanlardanım.
Dahası. O halkın iradesi siz CHP'lilere
"bizi siz yönetin" de demiyor.
MHP'ye de demiyor. HDP'ye
de.
Dalga mı geçiyorsunuz?
Yoksa aklınızı peynir ekmekle mi yediniz?
"CHP, AKP'nin koltuk değneği olmasın"
diyorsanız. Seçmene gerek olmaksızın CHP, zaten kolu kırık, ayağı
çıkık, kafası yarık dolaşıyor.
Mesele koltuk değneği ise ikisi de birbirine tutunsun işte.
Müzmin muhalefetlikte direteceğinize, koalisyondan nasıl
kazanarak çıkacağınıza kafa yorsanız.
Hem ülkenize, hem kendinize, hem de CHP'ye büyük iyilik yapmış
olursunuz.
BAHÇELİ'YE NOTLAR
Sayın Bahçeli, birkaç kez içtiğimiz kahvenin
hatırı var.
Hakkımda iyi şeyler düşündüğünüzü
biliyorum.
Bir ara, danışmanınız olmamı gönlünüzden geçirdiğinizden de
haberim var.
Gelin beni dinleyin;
Bir, siz akıllı adamsınız, bu aklı fuzuli yere
harcamayın.
İki, etrafınızda toplanan adamların aklınızı
köreltmesine izin vermeyin.
Üç, Baykal'a destek çıkmayışınızın
Davutoğlu'gillerin "dinsiz bir partiye destek
oldu" demesinden korkmakla ilgisi varsa, siz ve korku yan
yana durmaz bilirdik.
Dört, varsayın ki "dinsiz partinin
adayına destek oldu" dediler (ki diyeceklerini
sanmıyorum), siz de "paralel bitti şimdi de dinsiz avına mı
çıktınız" der geçerdiniz.
Beş, koalisyona girmeyecekseniz ortalığı da
bulandırmayın.
Altı, medyanın ilgi gösterdiği partililerinize
arkanızı dönmekle olmaz. Onları yanınıza alıp gücünüzü artırın.
AKLIMDA KALAN
"Aksesuar olarak kitap" ve
medya: Kelebek'in ilk sayfasında. Şarkıcı
Teoman'ın kız arkadaşıyla plaj pozu var. Kız
arkadaş elinde kitap, okuyor görünüyor. Kitabın adını okumaya
çalıştım, olmadı. Gazete sayfalarında o kişinin, bu kişinin
donunun ne marka olduğuna kadar yazıyorsunuz da, magazinde milyonda
bir gördüğümüz kitap okuyan kadın pozunda yer alan kitabın adını
neden yazmıyorsunuz? Kültürümüze katkı yapmaktan
bu kadar korku niye?