Bebelere türban istemiyorsak, Göbeğimize delik de açmıyoruz!

Bebelere türban istemiyorsak, Göbeğimize delik de açmıyoruz!

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

“Bu ne saçmalık!” sinir bozuğu cümlesini geçirdiğim kaçıncı yazı bu, anımsamıyorum. Ben diyeyim 50, siz deyin 100!


Medyada yüzeysellik at başı gidiyor. Sığlık. Düşüncesizlik. Duyarsızlık. Ne yaptığını bilmezlik. Vs. vs.


İşte son örnek.


Türban serbestisi ilkokul düzeyine çekildi. Gerekçe saçma. Durum saçma. Ama adamlar dünya görüşü olarak tutarlı. “Bize oy veriyorsanız kardeşim bizde böyle” diyorlar.


Demokrasiyi istedikleri gibi yorumluyorlar. Özgürlüğü de. Son derece pragmatistler. Son derece oportunistler.


Kızsanız da öyle. Kızmasanız da.


Ya diğerleri? Ve diğerlerinin sözcülüğünü yapan medya? Merkez medyası da aynı. Safi muhalif olanı da. Sığ. Ve hatta Galatasaray mezunu köşe yazarı da farksız.


İktidar türbanı ilkokula çekince. Piercing ve dövmeyi de yasaklayınca.


Merkez ve muhalif medyanın attıkları başlıklar. Yaptıkları yorumlar şöyle: “Türban serbest, piercing ve dövme yasak.”


Sanki biri diğerinin öteki! Oysa değil. Küçücük kız çocuklarının o masum saçlarının kapatılmasına itiraz edenler, dövme ve piercing’e destek verenler mi? Değil.


Ama. Medya dilini böyle kuruyor. Muhalefet de. Çocuklarda türban serbestliğiyle, piercing ve dövmedeki serbestlik aynı şey değil.


Türbana itirazı olan çoğu anne-baba, minicik çocuklarının ne piercing ne de dövme yapmasını isterler. Türbana itiraz ettikleri kadar piercing, dövme yasağına sevinmiş olabilirler.


“Türban serbest, piercing ve dövme yasak” gibi yamuk bir pencereden bakmak, mevcut durumu yeniden, yeniden üretmekten başka bir işe yaramaz.


Medya dili birini diğerinin ötekisi gibi sununca. Marjinal bir ifade biçimi olan vücudun bir yerini deldirip metal takma işi, “özgürlük” konusunu da marjinal bir noktaya itiveriyor.


Bunu Hürriyet de yapıyor, Aydınlık da. Sözcü de.


Hem gazetecilik yapacaksınız, hem de sözcüklerin değeri üzerine zerre düşünüp kaygı duymayacaksınız. Bu ne saçmalık!


Kapı gibi editörlerin olduğu dönemlerde. Sayfa önlerine geldiğinde. Bir durup düşünürlerdi. Şimdi. Bilgisayarlar aracılığıyla gelen sayfalara grafik eseri gibi bakan, baktığını resim gibi gören. İçine girmeyen editörler ve genel yayın yönetmenleri var.


Daha geçenlerde. Bir iletişimcinin yapması gerekeni Şirin Payzın'ın programında, hukukçu Ümit Kocasakal yaptı. Payzın’ı, zihninin gerisinde “yeni Türkiye” kavramını tutmakla ve böylelikle de kavramın üretilmesine destek vermekle suçladı.


Gazeteciler hukukta ahkâm keserken, hukukçular dil dersi veriyor!


İdeolojiler “dil” aracılığıyla kurulur. Gerçekler de. Dil var olmayan bir durumu var edebilir, var olan bir durumu yok edebilir.


Siz dilinize gerekli özeni göstermeyince. Dünyayı diline hükmedenler yönetir.


Medyanın diline baktıkça. Yıkılan bir bina enkazının üzerinde yürüyor gibiyim. Her taraf kalas. Her taraf moloz.


Sahi. Bu gazetecilik örgütleri ne işe yarar? Neyin altını çizerler? Bu soruyu da kaçıncı soruşumsa artık…


ÇOK SIKILDIĞIM MAGAZİN HABERLERİ


Her gün Caner Erkin’in eşinin çelimsiz bacaklarının fotoğrafını görmekten,


Neslişah Alkoçlar-Engin Altan Düzyatan ikilisinin yediklerine içtiklerine maruz kalmaktan,


Meryem Uzerli’nin bugün ne yapmış türü ebleh haberlerinden,


Ferhan Şensoy’un kızı olmak dışında özelliğini bilmediğim Derya Şensoy haberlerinden,


Sinem Kobal’ın ifadesiz yüzünün fotoğraflarından,


Gülben Ergen’in yapmacık gülümsemesiyle oğullarını magazin malzemesi yapmasından,


Türkan Şoray’ın kendisini halâ “afet-i devran” sanan pozlarından,


Adlarını üç kişiden fazlasının bilmediği dizi oyuncularının şöhret havalarında cümleler kurdukları söyleşilerden,


Çok ama çok sıkıldım.


KENDİ OKURUMA NOT:

Ve… George Clooney evlendi. Bu haftayı yas ilan ediyorum… Artık evli olan bu adama beslediğim aşkı devam ettirip yasak bir aşkın tarafı mı olacağım yoksa yüreğimde koca bir boşluğa razı mı olacağım? Yas bitince karar vereceğim.


AKLIMDA KALAN

“Bu arkadaşlar kaç model?” sorusu: 1973. İlk cep telefonunu Motorola’nın ürettiği yıl. Sonra. Cep telefonu öyle hızlı gelişti ki. “Yıkıcı teknoloji” grubuna girdi. Bir fotoğraf makinesinden daha iyi fotoğraf çekti. Fotoğraf sektöründe pek çok büyük marka kapılarına kilit astı. Kodak bunlardan sadece biri. Kamerası öyle pratikti ki, dev kamera markalarını çöpe attı. Ve. Fakat. Başbakan Davutoğlu’nun iletişim danışmanları Ondokuz Mayıs Üniversitesi’ndeki konuşmasına kamera ve fotoğraf makinesi alınmasını yasaklamışlar. Ya cep telefonu da yasak ama haberde atlanmış. Ya da bu arkadaşlar 1973 öncesi bir kafada.