“Bu ne saçmalık!” sinir bozuğu
cümlesini geçirdiğim kaçıncı yazı bu, anımsamıyorum. Ben diyeyim
50, siz deyin 100!
Medyada yüzeysellik at başı gidiyor.
Sığlık. Düşüncesizlik. Duyarsızlık. Ne yaptığını bilmezlik. Vs.
vs.
İşte son örnek.
Türban serbestisi ilkokul düzeyine çekildi. Gerekçe
saçma. Durum saçma. Ama adamlar dünya görüşü olarak tutarlı.
“Bize oy veriyorsanız kardeşim bizde böyle”
diyorlar.
Demokrasiyi istedikleri gibi yorumluyorlar. Özgürlüğü
de. Son derece pragmatistler. Son derece
oportunistler.
Kızsanız da öyle. Kızmasanız da.
Ya diğerleri? Ve diğerlerinin sözcülüğünü yapan medya?
Merkez medyası da aynı. Safi muhalif olanı da. Sığ. Ve
hatta Galatasaray mezunu köşe yazarı da farksız.
İktidar türbanı ilkokula çekince. Piercing ve dövmeyi
de yasaklayınca.
Merkez ve muhalif medyanın attıkları başlıklar.
Yaptıkları yorumlar şöyle: “Türban serbest, piercing ve
dövme yasak.”
Sanki biri diğerinin öteki! Oysa değil.
Küçücük kız çocuklarının o masum saçlarının kapatılmasına
itiraz edenler, dövme ve piercing’e
destek verenler mi? Değil.
Ama. Medya dilini böyle kuruyor. Muhalefet de.
Çocuklarda türban serbestliğiyle, piercing ve dövmedeki
serbestlik aynı şey değil.
Türbana itirazı olan çoğu anne-baba, minicik
çocuklarının ne piercing ne de dövme yapmasını isterler.
Türbana itiraz ettikleri kadar piercing, dövme yasağına sevinmiş
olabilirler.
“Türban serbest, piercing ve dövme
yasak” gibi yamuk bir pencereden bakmak, mevcut durumu
yeniden, yeniden üretmekten başka bir işe yaramaz.
Medya dili birini diğerinin ötekisi gibi sununca.
Marjinal bir ifade biçimi olan vücudun bir yerini deldirip metal
takma işi, “özgürlük” konusunu da marjinal bir
noktaya itiveriyor.
Bunu Hürriyet de yapıyor, Aydınlık da. Sözcü
de.
Hem gazetecilik yapacaksınız, hem de sözcüklerin
değeri üzerine zerre düşünüp kaygı duymayacaksınız. Bu ne
saçmalık!
Kapı gibi editörlerin olduğu dönemlerde. Sayfa
önlerine geldiğinde. Bir durup düşünürlerdi. Şimdi. Bilgisayarlar
aracılığıyla gelen sayfalara grafik eseri gibi bakan, baktığını
resim gibi gören. İçine girmeyen editörler ve genel yayın
yönetmenleri var.
Daha geçenlerde. Bir iletişimcinin yapması gerekeni
Şirin Payzın'ın programında, hukukçu Ümit
Kocasakal yaptı. Payzın’ı, zihninin gerisinde
“yeni Türkiye” kavramını tutmakla ve böylelikle de
kavramın üretilmesine destek vermekle suçladı.
Gazeteciler hukukta ahkâm keserken, hukukçular
dil dersi veriyor!
İdeolojiler “dil” aracılığıyla
kurulur. Gerçekler de. Dil var olmayan bir durumu var edebilir, var
olan bir durumu yok edebilir.
Siz dilinize gerekli özeni göstermeyince.
Dünyayı diline hükmedenler yönetir.
Medyanın diline baktıkça. Yıkılan bir bina
enkazının üzerinde yürüyor gibiyim. Her taraf kalas. Her taraf
moloz.
Sahi. Bu gazetecilik örgütleri ne işe
yarar? Neyin altını çizerler? Bu soruyu da kaçıncı
soruşumsa artık…
ÇOK SIKILDIĞIM MAGAZİN
HABERLERİ
Her gün Caner Erkin’in eşinin çelimsiz
bacaklarının fotoğrafını görmekten,
Neslişah Alkoçlar-Engin Altan
Düzyatan ikilisinin yediklerine içtiklerine maruz
kalmaktan,
Meryem Uzerli’nin bugün ne yapmış
türü ebleh haberlerinden,
Ferhan Şensoy’un kızı olmak dışında
özelliğini bilmediğim Derya Şensoy
haberlerinden,
Sinem Kobal’ın ifadesiz yüzünün
fotoğraflarından,
Gülben Ergen’in yapmacık
gülümsemesiyle oğullarını magazin malzemesi yapmasından,
Türkan Şoray’ın kendisini halâ
“afet-i devran” sanan pozlarından,
Adlarını üç kişiden fazlasının bilmediği dizi
oyuncularının şöhret havalarında cümleler kurdukları
söyleşilerden,
Çok ama çok sıkıldım.
KENDİ OKURUMA
NOT:
Ve… George Clooney evlendi. Bu haftayı yas ilan
ediyorum… Artık evli olan bu adama beslediğim aşkı devam ettirip
yasak bir aşkın tarafı mı olacağım yoksa yüreğimde koca bir boşluğa
razı mı olacağım? Yas bitince karar vereceğim.
AKLIMDA
KALAN
“Bu arkadaşlar kaç model?”
sorusu: 1973. İlk cep telefonunu Motorola’nın
ürettiği yıl. Sonra. Cep telefonu öyle hızlı gelişti ki.
“Yıkıcı teknoloji” grubuna girdi. Bir fotoğraf
makinesinden daha iyi fotoğraf çekti. Fotoğraf sektöründe pek çok
büyük marka kapılarına kilit astı. Kodak bunlardan sadece biri.
Kamerası öyle pratikti ki, dev kamera markalarını çöpe attı. Ve.
Fakat. Başbakan Davutoğlu’nun iletişim danışmanları Ondokuz Mayıs
Üniversitesi’ndeki konuşmasına kamera ve fotoğraf makinesi
alınmasını yasaklamışlar.
Ya cep telefonu da yasak ama
haberde atlanmış. Ya da bu arkadaşlar 1973 öncesi bir
kafada.