Sizin de dikkatinizi çekmiştir birkaç gündür büyük şehirlerden
yoğun bir kaçış var. Bayramlarda tatil bölgelerine akın etmek
neredeyse gelenekselleşti.
Toplumun büyük bir kesimi için yukarıda da dediğim gibi
bayramlar uzun süreli tatilden başka bir anlam taşımaz hale
geldi.
Bunun, özellikle de gençler arasında daha da yaygınlaştığını
gözlemliyorum.
Bunu dert etmeli miyiz? Veyahut bu tablo kimin derdi olmalı?
Aramızdaki farklılıklara vurgu yaparak aynı değerlerden neşe,
mutluluk, hissedemez olduk.
Halbuki kardeşliği, kaynaşmayı, dostluğu, yardımlaşmayı,
paylaşmayı yaygınlaştırması gereken bayramlar ne yazık ki bu
işlevlerinden her geçen gün uzaklaşıyor.
Gerçek işlevinden uzaklaştığından kimsesizlerin kimsesizliğini,
yalnızların yalnızlığını, hüzünlülerin hüznünü hatırlattığı için
“bayramları sevmiyorum” diyenlerin sayısı her
geçen gün artıyor.
Bayramlar için toplumda iki farklı anlam oluştu.
Bir taraf için yurtdışına veyahut tatil bölgelerine akın etmek
için bir fırsat
Diğer kesim için ise mensubu oldukları cemaat, tarikat, yardım
kuruluşu için gelir toplama günleri.
“Gelir kapısı’ tanımlamama kızanlar olacağını
düşünüyorum. Bu nedenle tam olarak ne demek istediğimi biraz daha
açayım.
Dindar kesim için Kurban Bayramı dini değerler üzerinden kendi
cemaatine, tarikatına veyahut mensubu olduğu
‘yapı’ya yardım adı altında ortalıkta dolaşan
meblağdan büyük bir pay kampa yarışına dönmüş vaziyette.
Elbette bu yardımları “fakir fukaraya dağıtmak”
için topluyorlar.
Fakat toplarken vitrinde herkesin ortak değeri
‘din’ yani İslam varken dağıtırken vitrinde
yalnızca kendi cemaat ve tarikatları var.
Bu yolla muazzam bir güç elde ediyorlar.
Üstelik talep edilen yardım meselesinin elde edilen güç
sayesinde giderek bir tehdide dönüştüğünü de üzülerek
izliyoruz.
Yardım talep edilen tüccarın veyahut bürokratın veyahut
öğrencinin bu talebe “hayır” demesinin ne anlama
geldiğini, “hayır” dediğinde neyle karşılaşacağını
artık hepimiz biliyoruz.
Yardımın (infakın) gönülden gelen, istekle yapılması gereken bir
ibadet olduğu açık. Fakat taleple yapılan yardımın giderek bir
mecburiyete dönüştüğünü de görmezden gelemeyiz.
Son dönemde fena halde abartılan yardım toplama çalışmalarının
bir hayır yarışından çok pastadan pay kapma yarışına dönüştüğünü
üzülerek izliyoruz.
İşte bütün bu çabaların, bayramların içini de boşalttığını,
değersizleştirdiğini mecburiyetten uyulması gereken bir
‘ritüel’e dönüştürdüğünü fark etmemiz
gerekiyor.
Kurban derilerinden kapacağımız payı düşündüğümüzün yarısı
kadar, insanların bayramlardan giderek uzaklaşmasını dert etsek
daha esaslı bir sonuca varabiliriz diye düşünüyorum.
Demek istediğim bayramların esas amacı kardeşliğimizi,
dostluğumuzu, komşuluk ilişkilerimizi yüceltmesidir.
Toplanan derilerin çokluğu dağıttığımız birkaç kilo et veyahut
topladığımız yardım miktarından daha önemli olan, bayramların
bayram olmaktan çıkmamasıdır.
Bazı değerler sayılara, meblağlara feda edilmeyecek kadar
önemlidir.
Hepinizin Kurban bayramı mübarek olsun. Keyifli, huzurlu, mutlu
ve sıcak bir bayram diliyorum.
Gazeteciler. Com’daki tuhaf
değişiklik
İnternet siteleri için tıklanma yarışı ciddi bir sorun. Bu sorun
giderek büyüyor ve kaliteyi de tehdit eder duruma geliyor.
Birçok haber sitesi tıklanma sayılarını artırmak için açık kadın
temalı foto galeri ucuzluğuna yenik düşüyor.
Bu numarayla rekabet edemeyenler de kendilerine farklı yöntemler
arıyorlar.
Mesela en çığırtkan, en pespaye, en çok çirkefleşen insanların
sözlerine yer vererek dikkat çekmeye çalışıyorlar.
Ben bu tür numaraları gazetecilik zekası gösteremeyenlerin
başvurdukları değersiz birer yöntem olarak görüyorum.
İşte bahsettiğim bu tıklanma sendromu ne yazık ki son dönemde
Gazeteciler. Com’a da sirayet etti. Tıklanmanın her şey olmadığını,
ciddiyetin, saygınlığın, kalitenin, yüksek standardın daha esaslı
bir tutum olduğunu unutup bunu ikinci plana itmesine en az sizin
kadar şaşırıyor ve de üzülüyorum.
Bağımsız, özgür, herkesin taraf olduğu bir dönemde kendi
çizgisini sürdüren ve bununla da en çok dikkat çeken sitelerin
başında gelen Gazeteciler.com’un bu tür makas değişimlerine ihtiyaç
duymasını anlayabilmiş değilim.
Gazeteci de olsak, doktor da olsak, öğretmen de olsak hepimizin
mesleğimizden önce bu ülkeye, bu topluma ahlaki sorumluluğumuz
olduğunu düşünüyorum.
Evet hakim değiliz, savcı değiliz ama hangi meslekte olursak
olalım iyi olanı, değerli olanı, kaliteli olanı; seçmek, takdir
etmek ve öncelik tamımak aynı zamanda kendi kumaş kalitemizin de
bir göstergesi.
Neyse lafı fazla uzatmayayım. Benim de yazarı olduğum sitenin
tıklanma rekabetine kapılmış olması ve bu nedenle kişi ve haber
tercihlerinde kaliteyi öncelik olmaktan çıkarması gerçekten üzüntü
verici.
Bakalım bu üzüntümüz nereye kadar devam
edecek. Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta
yorum yapmak için tıklayın