Evde. Sobanın yanında. Yoksa
şömine mi demeli? Ya da bahçeye bakan
pencerenin önünde. Dizinizde battaniye.
Etrafınızda sizi dinleme rolüne zorlanan aile efradına anlatsanız.
Anlaşılabilir.
"Ben bir zamanlar..."la başlayan. Geçmişte
yaşadıklarınızdan giderek politikayı, dünyayı tanımlayan cümleleri
ulu orta anlatmaya başlamanız. Anlaşılamaz.
Derya Sazak ve Enis
Berberoğlu'ndan söz ediyorum. Keşke eski yayın
yönetmenlerini toplumdan tecrit eden bir mekanizma kurulsa.
Mesela Derya Sazak. Bir dönemin saygı uyandıran
gazetecisi. Şimdi. Eski patronunu yerlere vuran bir mahalle
dedikoducusuna dönüşüverdi. Ne o susuyor, ne de ona
vuranlar.
Mesela Enis Berberoğlu. Gün geçmiyor ki yayın
yönetmeni olduğu Hürriyet'in içinde geçmediği
cümleler kurmasın.
Köşe komşum Hadi Özışık gibi sert girmek
istemem konuya.
Enis'in en iyi hali sanırım en az konuştuğu
haliydi.
Bir partinin genel başkan yardımcısı olması sıfatı, ona kendi
geçmişinin dedikodusunu yapmaktan öte, politik meselelere
odaklanması görevini vermez mi?
İçinde "Aydın Doğan" geçen cümleler kurmak
yerine, "tutuklu gazeteciler" geçen cümleler
kurması akıllıca olmaz mı?
Bu arkadaşların unuttukları şeyler var;
Bir, çıktığın kapıyı hızla çarpmayacaksın,
hayat tuhaf, yeniden açmak zorunda kalabilirsin.
İki, dedikodu kadın için bir aksesuar olabilir
ama erkek için acıklı bir haldir.
Üç, geçmişin simsarlığını yapan, bugün ne kadar
zavallı olunduğunu kanıtlar.
Dört, atalarımız der ki (genelde doğru der),
ekmek yediğin kapıya pislemeyeceksin.
Beş, bu kadar çene ishali salgını günlerde
susmak halâ en önemli erdemdir.
Altı, geçmişi kaşımaya başlarsan, hiç unutma
düşmanların dostlarından daha çoktur. Uyuyan düşmanları uyandırmaya
da başlarsın.
Yedi, herkesin geçmişi kendi kamburudur. Onu
taşımayı öğren ki insanlar sana özürlü muamelesi yapmasın.
Sekiz, kimse yaşadıklarından başkasını suçlayan
insana iyi gözle bakmaz.
Dokuz, şimdi şikâyet ettiğin geçmiş
meselelerin, bugünkü seni yaratan şeylerdir. Onlar kötüyse, emin ol
sen de iyi değilsin.
Ve. İnsan başkası güçlü olduğu için değil, kendisi zayıf
olduğu için kaybeder.
İKİ ÖLÜM, İKİ
DÜŞÜNCE...
Zeki Alasya'nın ölümüne en güzel cümleyi
Ayşen Gruda söyledi: "Zeki'nin ölümüyle
bugün her evden bir cenaze çıktı..." Bitti.
Ve Metin Akpınar'ın acısına baktıkça, aklımdan geçen
"iki her zaman birden iyidir" düşüncesi.
Hayatımızda bizi biz yapan başka biridir. O yoksa anlam da
biter...
Kenan Evren'e gelince. Onunla ilgili olumsuz
konuşma hakkı, sadece 12 Eylül 1980'de de onunla ilgili olumsuz
düşünenlere aittir. Bitti.
AKLIMDA KALAN
Eşek sütünün yararları:
Gazetede okudum. Eşek sütü satışa çıkıyormuş.
Dünyalar benim oldu, sevincim o kadar. Eşek
çiftliği kurulmuş. Bir eşekten, günde bir litre süt. Uzun uzun
yararları sıralanıyor. Kanserden gençliğe. İçer miyim?
İçmem. Beslenme konusunda tutucuyum. Peki sevincim neden
büyük? Çünkü eşek sütünün gazetede sıralanmayan bir yararı daha
var: Artık eşekler ölüme terk edilmeyecek, kıymete binecek.
Yaşasın eşekler! Elbette dört ayaklı, uzun kulaklı
olanlar...