Başbakan Erdoğan’ın Suriye sorununu kişisel bir mesele haline
getirdiğini düşünüyorum.
Girdiği yanlış yoldan dönecek cesareti gösteremiyor.
Yanlışı yanlışla düzelteceğini sanarak akıl almaz sözler söylüyor,
akıl almaz tavırlar takınıyor.
En son, geçtiğimiz haftasonu Gaziantep’te Suriye ile alakalı
ilginç sözler söyledi:
“Binlerce, on binlerce kilometre öteden gelip Irak'a
girenler bu dünyada haklı oluyorsa, biz 910 kilometre sınırımız
olan Suriye'de eli bağlı, tribünde seyirci olamayız. Gereği neyse
bunu yapmamız lazım ve yaparız.”
Sanırım bu cümleyi ederken devirdiği çamın farkında değil.
Çünkü:
ABD’nin Irak’ı işgal etmesini kim haklı gördü ki? Kim bu işgalle
beraber gelen felaketi onayladı ki, Türkiye’nin Suriye’de yaptığı
da haklı olsun?
Kaldı ki Türkiye’nin Suriye’de yaptığı ile ABD’nin Irak’ta
yaptığı aynı şey mi? Başbakan bunu mu demek istiyor?
Bu cümle kimi rahatsız edecek diye birkaç gün bekledim.
Özellikle de Irak işgali döneminde ortalığı ayağa kaldıran
İslamcılardan bir tepki bekledim.
Fakat İslamcılığı ve İslamcılıklarını birkaç belgesele, birkaç
ihaleye ve üç-beş kuruş ek gelire feda eden arkadaşların bu
cümleyi ne duyacak, ne de dert edecek halleri var. Artık hiçbir
şeyi duymuyorlar ve görmüyorlar. Türkiye’de olup biten hiçbir şey
onları rahatsız etmiyor.
Neyse dönelim meseleye.
ABD Irak’ı “Saddam’dan kurtarmak için” yola
çıkmıştı. Türkiye ise “Suriye’yi Esad’dan”. Benzer
sonuçlar doğuracağı için başından beri eleştirdim.
Sanırım Başbakan da ikisinin aynı kapıya çıktığını söylüyor.
90’lı yıllarda bütün muhafazakar camia, başta Başbakan Erdoğan
olmak üzere o gün farklı partilerde siyaset yapan bugükü AK Parti
kadrolarının büyük kısmı, ABD’nin Irak’ta yaptığına
“işgal” diyordu.
Geçmişte işgal olarak gördükleri bir olayı bugün uyguladıkları
politikaya meşruiyet kaynağı olarak göstermeleri gerçekten acı.
Kaldı ki sorun sadece bu cümle değil.
Bu mesele bize gösterdi ki Türkiye bu bölgede düzeni bozabilir
ama ‘dünya sistemi’nden bağımsız bir düzen
kuramaz.
Türkiye tek başına çözemiyor ama muhaliflere destek verdiği için
de Türkiyesiz bir çözüm de olmuyor.
Yukarıda da dediğim gibi, Başbakan Erdoğan (ve Ahmet Davutoğlu)
Suriye meselesine artık bir vicdan, bir ahlaki sorumluluk
penceresinden bakamıyor.
Kişisel bir mesele haline getirdiler.
Bu kanaate nereden mi varıyorum?
Geçtiğimiz aylarda belki de hala devam eden Suriye’deki çözüm
çabalarında ortaya bir tablo çıktı.
Esad’ın mealen şöyle bir önerisi vardı: Çatışma dursun, geçici
bir hükumet kuralım, sonra da özgür bir seçime gidelim. Ben de aday
olayım, eğer seçilemezsem Suriye’de geçiş tamamlanmış olur.
Bu öneriyi Türkiye kabul etmedi, biliyor musunuz? “Eli
kanlı bir diktatörün” seçime girmesini içlerine
sindiremiyorlarmış.
Bunu sizin aklınız alıyor mu? Suriye halkı Esad’ın eli
kanlı bir diktatör olduğunu bilmiyor mu? Suriye halkı ‘eli
kanlı bir diktatör’e oy verecek kadar manyak mı? Eğer
mesele sizin dediğiniz gibiyse, kendilerine bu kadar zulüm eden bir
lideri sandıktan çıkarırlar mı?
Mesele Suriye halkının kendi kaderini tayin etmesi meselesi
değil mi? Peki niçin buna izin vermiyorlar? Anlaşılır gibi
değil.
Türkiye Esad’ın seçimle gitme önerisini reddederek ne yaptığının
sanırım farkında. Esad’ın seçimle de gelmesi ihtimali Türkiye’de
karar vericilerin uykularını kaçırıyor.
Tamam da Ahmet Davutoğlu’nun siyasi kariyerini kurtarmak için
Suriye’de daha kaç insanın ölmesi gerekiyor? Daha kaç çocuğunun
yetim kalması gerekiyor? İnsanlar daha ne kadar açlık, sefalet, acı
çekecek?
Ahmet Davutoğlu veyahut da Başbakan Erdoğan hata yapmış
olamazlar mı? Siyasi bir öngörü hatası yapmış olamazlar mı?
Bir hatadan dönmek, "Pardon, bizim niyetimiz Suriye
halkını zulümden kurtarmaktı. Fakat gördük ki izlenen yöntem daha
fazla felakete yol açıyor. Bu nedenle politikamızı gözden
geçiyoruz" diyemezler mi?
Bunu diyemedikleri , “Esad’ın hemen gitmesi"ni
bir şart haline getirdikleri için her gün onlarca insan ölüyor,
görmüyorlar mı?
Bu dramatik tabloya rağmen “Esad Suriye’de seçime bile
giremez”i barış görüşmelerinin önüne şart olarak koymak
hangi vicdanın ürünüdür?
Bütün bu işler Suriye halkı için yapıldıysa, Suriye halkının
Esad’ı seçecek olmasından niçin bu kadar korkuluyor? Anlamış
değilim.
Gerçekten Türkiye’yi yönetenlerin kafalarını gece yastığa
nasıl koyduklarını çok merak ediyorum.
Özellikle de Ahmet Davutoğlu, Suriye’de her gün yaşanan onlarca
ölüme rağmen nasıl uyuyabiliyor? Gerçekten idrak edemiyorum.
Diyelim ki Davutoğlu iyi niyetle yola çıktı. “Ya hata
yaptıysam”, “ya yanlış bir siyaset
izlediysem”, "ya bu ölümlere benim bir yanlışım
neden olduysa" endişesi bile insanı mahvetmeye
yetmez mi?
En azından bu ihtimalin varlığına rağmen çözümü illa
‘Esad gitsin’e bağlamak..
Yok, yok, demek bunca yıldır ben bu insanları gerçekten hiç
tanımamışım. twitter.com/acikcenk
Bu yazıya
Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın